Tuğçe Küçük

Tuğçe Küçük

“TEKRAR, TEKRAR VE TEKRAR SÖYLEYİN!”

HİTLER’İN HAYRANLIK VE DEHŞET SAÇAN TEKNİĞİ

Propaganda ve korkunç manipülasyon yeteneği ile saçtığı dehşette kitleleri kendisiyle birlikte sürüklemiş olan Adolf Hitler, doğru zamanda, doğru yerde, doğru sözlerle bulundu, hiçbir şeyi şansa bırakmadı…Bir destekçisinin sözleriyle, “Aynı anda hem mide bulandırıyor hem büyülüyordu. Hiçbir şey vaat etmiyordu, hep ‘Sadece Alman halkı için’ diyordu. ‘Halkı, Marksizm’den kurtarmalıyız’ diyordu. Ben onun sadece ‘tekniğine’ hayrandım.”

 İkinci Dünya Savaşının üzerinden 82 yıl geçti. Neredeyse bir asır geçmiş olmasına rağmen dünyada yarattığı dehşet hâlâ konuşuluyor. Hâlâ filmlere, kitaplara, belgesellere konu oluyor. Peki, bu savaşın bir numaralı sorumlusu ve suçlusu Hitler böylesi bir vahşeti gerçekleştirmek için kitleleri nasıl ikna etmiş olabilir?

   Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya Dünya konjonktüründe kimliği sarsılmış, özgüvenini kaybetmiş bir devletti. Alman ulusunun özgüvenini geri kazandıracak bir lidere ihtiyacı vardı. Aynı şekilde Hitler de Birinci Dünya Savaşı sonrası birçok şeye kızgın ve öfkeliydi. Çok uluslu Berlin’in en parlak döneminde nefret ettiği her şeyi (siyasi entrikalar, komünistler, Yahudiler) gördü. Öfkeli ve agresif tavrı ile başta gülünç duruma düşüyor olsa da sürekli geliştirmek için çalıştığı hitabet gücü ile milliyetçi gruplar arasında önemli bir figür haline geldi. Bu durdurulamaz öfke ile başarısız bir darbe gerçekleştirdi.

Başarısız darbenin sonuçları ise Hitlerin kariyerinin dönüm noktası oldu, o mağlubiyeti zafere çevirmenin bir yolunu buldu. İhanetle yargılandığı mahkemede masum görünmek yerine eylemlerin mesuliyetini üstlendi. Mahkemede yaptığı etkili konuşma ile vermek istediği ‘memleketin kurtarıcısı’ imajını oluşturmada ilk adımını attı. Bu vesile ile halk tarafından kabul gördü.  Yaptığı konuşmanın etkisiyle sadece 9 ay hapishanede kalan Hitler, mahkumiyeti sırasında yeni taktikler geliştirmek ve ‘Kavgam’ı yazmak için zaman buldu.

O, darbeden önemli bir çıkarım elde etmişti. Dehşet saçmak işe yaramıyordu, destek kazanması, saygı görmesi gerekti. Bunun için hiç inanmadığı demokrasiyi kullandı. Demokrasiden faydalanarak, demokrasiyi yok etmek için…

Doğru zamanda, doğru yerde, “doğru” (!) cümleler

Hitler bundan sonraki süreçte artık ne yapması ve nasıl yapması gerektiğini çok iyi biliyordu.  Her hamle planlı olarak yapılıyordu. Azınlık bir grupken bile büyük ve geniş bir kitleye hitap ediyor gibi davranıyordu. Örneğin, mitingin büyüklüğü, zamanlama, ritüeller gibi detaylar tek tek düşünülüyordu. Dehşet saçmak değil, destek toplamak ifadelerini doğrular nitelikte, miting alanlarda beyaz giyimli çocuklarla fotoğraf çekiliyordu. Konuşmaya başlamadan önce sahnede mutlaka insanları bekletir ve ortamın gerginliğini arttırırdı. Konuşmasına duygusal, pozitif bir dil ile başlar, aşamalarla sertleşir ve Alman milliyetçiği vurgularıyla konuşmasını tamamlardı. Alman toplumunun o dönemde içinde bulunduğu psikolojik durumun okumasını çok iyi yapıyordu ve onlara nasıl hitap edeceğini biliyordu.

Söylemlerine göre Hitler de halktan biriydi, bu toplumun insanları gibi acılar çekmiş ve Almanya’yı küllerinden doğurmak için kendini adamıştı. Yaratmaya çalıştığı imaj yavaş yavaş oluşmaya başlıyordu. Hitler’in enerjisi, sefaletten şikâyet eden halkın ilgisini çekiyordu. Konuşmalarından sonra halkın üzerindeki etkisini inceliyor ve geliştirmek için çalışıyordu. Konuşma provaları yaparken fotoğraf çektirir ve o fotoğrafları da inceleyerek duruşunu, mimiklerini kusursuz hale getirmek için çalışırdı. Almanya’da daha önce kullanılmamış olan bıyık bırakma stili ile akılda kalıcılığı yakalamayı hedefliyordu. Parti üyeleri ve kendisi üniforma giyerdi. Böylece hem bir topluluğa olan aidiyet simgeleştiriliyor hem de halkın askere olan zaafını kullanıyordu.

Topluluğun ‘kadınsı’lığı

Oluşturulmak istenen kusursuz kurtarıcı figürü bu detaylarla halkın üzerinde ilmek ilmek işleniyordu. Nazi bayrakları ve kolundaki bandajda kullanılan kırmızı renk gücü ve tutkuyu sembolize ediyordu.

Her zaman yalnızdı, tek amacı, tek sevgisi ve adanmışlığı felaketin eşiğindeki dünyanın kurtarıcısı olmaktı. O tanrı gibi eşsiz, kusursuz ve yalnızdı. Parti için seçilen selamlaşma da bunu gösteriyordu. Avuç içini yukarıdan göstererek, siz benden aşağıdasınız ve bana itaat etmelisiniz mesajı veriliyordu. Buna ek olarak halkı da mitinglerde askerler gibi nizami sıralıyordu, bu da itaat için yapılan hamlelerdendi.

Bu manipülasyon çalışmaları kısa zamanda sonuç verdi ve Nasyonal Sosyalistler üç yıl içerisinde yerel şubelerle çoğalmaya başladı. Bu dönemde Hitler gidebildiği kadar çok yere gidiyor, olabildiğince çok insana ulaşmak için çalışıyordu. Büyük bir mitingin düşünme sürecini engellemek için düzenlendiğini söylüyordu. Yine kendi ifadeleriyle bir röportajında ‘insanlar tek başlarına zeki olsalar da topluluk olduklarında aptallaşırlar, aptallara anlatır gibi ne kadar kısa ve net olursa o kadar etkili olur’ diyordu.

Toplumsal cinsiyet kimliklerinin çelişkili doğasına ışık tutan tarihçi Claudia Koonz, itaatkâr, hırslı ve zayıf olan Hitler takipçilerinin özelliklerinin kadınlara atfedilen duyguların üzerine kurulu olduğunu ifade ediyor.* Dahası Hitler de kitlelerin doğasındaki ‘kadınsı’lığa seslendiğini biliyordu. Topluluğun ‘kadınsı’lığının yanında dinleyicilerin ciddi bir oranını da kadınlar oluşturuyordu. Kadınlar dönemin Alman toplumdaki tatmin edici olmayan özgürlüklerinden kurtulmak istiyor, geleneksel olan, kadının ev içi konumlandırmasına dönmek istiyorlardı. Hitler de onlara bunu vadediyordu.

Krizi fırsata çevirdi

 Diğer siyasetçilerin atladığı bir detayı daha yakalamıştı o. Gençlere özellikle ilgi gösteriyordu. Durum okumasını iyi yaptığını bildiğimiz Hitler gençlere macera, disiplin, isyan etme şansı verdi. Gözü kara gençleri arkasına almak, onları planladığı dehşet dolu gelecek için yetiştirmek, yapılacak yerinde hamlelerdendi. Öyle de oldu, partinin büyük bir çoğunluğu 30 yaş altı gençlerden oluşuyordu. Onlara durmadan özel bir ırk olduklarını, bireyin önemsizliğini, toplumun değerini anlatıyordu.

Her kesim için bir planı vardı. Düşük rütbeli askerleri etkilemek için askeri liderleri taklit ediyordu. 1929 dünya ekonomik krizinde Almanya’da işsizlik 3 milyonu aşmıştı ve artık radikallerin zamanı gelmişti. Hitler işsizliğin büyük bir sorun olduğunun farkındaydı ama bir o kadar da krizi fırsata çevirebileceğini biliyordu. Parti üyelerince iş gücü havuzu kuruldu. Bu hamle Nasyonal Sosyalistlerin popülaritesini arttırdı. Kriz, partiye yeni üyeler getirdi.

Korku ve bayram havası bir arada

Artık orta sınıf halk ona ve enerjisine büsbütün umut bağlamıştı. Hitler de çokça provasını yaptığı, uzun zamandır beklediği bölümün tadını çıkarıyordu. Dur durak bilmeden mitinglere gidiyordu, yedi günde yirmi şehir dolaşmıştı. Sindirilmiş orta sınıf, işçi sınıfı, işsizler…, etkili yalanlarıyla bütün kitlelere ulaşıyordu.

Sonunda ona karşı çıkan herkes bastırıldı ya da güçsüz bırakıldı ve 1933’te iktidarın ele geçirilme sürecinin ilk aşaması tamamlandı. Ve ilk hamlelerden biri toplama kamplarının kurulmaya başlanması oldu. Diğer taraftan işsizliğe karşı ‘iş savaş’ başlatılmıştı. Planlanan projeler zamanından önce bitiyordu. Toplama kamplarına karşı halkta rahatsızlık hissi uyandırsa da süren dinamizm halka bazı şeylerin geliştiği hissini veriyordu.

Sonunda iktidarı tamamen ele geçirdi. Aslında insanlara vadettiklerini hiçbir zaman gerçekleştirmedi. Onlara sadece umut ve güven aşıladı.  Korku ve bayram havası arasında psikolojik denge sağlandı. Prusya krallığını anlatan piyeslerle en güçlü zamanları hatırlattı. Pazar günleri yemekler vererek birlik mesajı verdi.

1941 yılına gelindiğinde Nasyonal Sosyalistler savaşlarda yenilgiler almaya başlayınca o zamana dek devam eden konuşmalar, şenlikler azalmaya başladı. Nihai çözüm süreci denen katliamlar Yahudi, Slav, Polonyalı, Roman, eşcinsel ve farklı diğer gruplara karşı başladı. Geniş bir kitlenin desteğiyle tarih sahnesinin en utanç verici en trajik dönemlerinden biri yaşanmaya başladı.

Yazının başında sorulan soruyu bir kez daha soralım: Hitler bu kadar insanı bu vahşeti yapmaya nasıl ikna etti?

Cevabı da onun “iletişim başkanı”nda bulalım: 

“Eğer bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz, insanlar inanır. İnsanları bir yalana inandırmanın sırrı, yalanı sürekli tekrar etmektir. Sadece tekrar, tekrar ve tekrar söyleyin.”

(J. Goebbels)

*Lynne Segal, Ağır Çekim: Değişen Erkeklikler Değişen Erkekler, Ayrıntı, 1992, s. 152-161.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuğçe Küçük Arşivi