“Uzun vadede toplumu anlatan şarkılar da yazmak istiyorum”

Bağımsız olarak yayınladığı ilk teklisi ‘Seni Ararken Kendimi Buldum’la ‘alçak ses’le, hafif adımlarla dinleyiciyle buluşan Mustafa Efe Tural, yine kendisi yayınladığı ‘Sabret’te, önceki şarkısındaki gibi ‘gönül işlerini’ mevzu etse de, gaza elinden ve ciğerinden geldiğince yüklenip müzik geleceğinde yürüyeceği yol ile ilgili ipuçları veriyor. 

Müziğe çocuk yaşta başlamışsın. Bana anlattıklarından çıkardığım sonuç şu oldu: Her şeyi kendin yapmışsın. Eğitimin, çalışmaların, müziğin üzerine daha fazla gitmen… Biraz o süreçten bahseder misin?

Küçüklüğümden beri müzisyen olmak isteyen birisiydim. Ayrıca gitar çalmaya da çok heves eden bir çocuktum. İlk gitarımı zamanında 35 TL’ye bir marketten annem almıştı. Bu gitarı 2 sene boyunca hiç çalamadım. Sadece aralıklarla kutusundan çıkartıp geri koyuyordum. Yaşadığım yerde kurs bakımından o dönemde çok fazla imkân yoktu. Ayrıca internette de şimdiki kadar öğretici kanallar yoktu. İlkokul 3 ya da 4. sınıftayken yaşadığım çevrede bir gitar kursu açılmıştı. Ailemin yönlendirmesi ile orada gitar kursuna gitmeye başladım. Şanslıydım ki hem az öğrenci vardı hem de öğretmenim her ders piyano ile solfej egzersizleri de yaptırıyordu. Ayrıca eğitimim tamamen nota temelli ilerliyordu. Yıllar içinde nota okuma alışkanlığım azaldı fakat nota okumanın ne kadar önemli bir şey olduğunu yeni yeni anlıyorum. Üç sene sonunda orta iyi denebilecek düzeyde klasik gitar eğitimim vardı. Gitar konusunda asıl ufkumun açılışı ve rock müziğe yönelmem ise Metallica’yla tanışmamdan sonra oldu. Gruba karşı inanılmaz bir hayranlık besliyordum. Yıllarca eğitimini aldığım tarzdan çok farklı bir tarz görüyordum. Grubu dinlemeye başladıktan sonra tüm şarkılarını araştırıp gitar perküsyonlarını sürekli etüt ediyordum. Tabii o sırada çok fazla yeni grup dinliyor, her dinlediğim grubun şarkılarını çalmaya çalışıyordum. Gitar konusunda kendimi geliştirmemde ve hatta müzik dinleme alışkanlığımın tamamen değişmesinde Metallica’nın çok büyük bir etkisi olduğunu söyleyebilirim. Bugün o sert metal tonları barındıran bir müzik yapmıyorum fakat bu grubu dinlemeseydim şimdiki müzik tarzımı bulamazdım. Vokalistlik kısmına yönelmeme sebep olan şey ise şarkı yazmaya başlamam oldu. Kendi şarkılarımı güzel söylemek istiyordum fakat sesimi yeterli bulmuyordum. Bu sebeple üniversiteyi ilk kazandığım zaman şan dersi arayışlarına girmeye başlamıştım. Ayrıca sürekli dinlediğim grupların vokalistlerini analiz ediyor, şarkı söyledikleri zaman olan mimiklerini ve hareketlerini inceliyordum. Ancak vokal konusunda asıl kendime güvenmeye başladığım zaman, ilk şarkımı piyasaya çıkartıp bolca sahne yaptıktan sonra oldu. Hala vokal adına çok eksiklerim var fakat bu yola başladığım yerden de çok daha ileri bir konumdayım diyebilirim. Gitarıma da vokalime de her geçen gün bir şeyler katmaya devam ediyorum. Bunların üzerine düşmemde, pes etmeden devam etmemde etkili olan en büyük sebep ise müzikle kendimi ifade etmeyi sevmem ve bu işe gönül vermemden kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca parmak basmadan geçemeyeceğim bir diğer nokta bunaldığım dönemlerde dostlarımın ve kız arkadaşımın desteği de bu yolda ilerlememde etkili olan ve beni cesaretlendiren önemli bir etken.

İlk şarkını 16 yaşında yazmışsın. Neydi o şarkı? Neyi anlatıyordu? Müzisyenliğe devam kararında nasıl bir etkisi oldu?

Yine o dönemki gönül meselelerimden birini anlatan, adı ‘Hoşça kal’ olan bir şarkıydı. Klasik gitarı elime aldıktan 20 dakika sonra ortaya çıkmıştı. Bir gün sonra yakın arkadaşım Ali Asaf ile birlikte üstüne keman melodisi yazdık. Şarkı bitmişti. Müzik ve söz bakımından çok güçlü bir şarkı değildi fakat 16 yaşında, ilk şarkım için gayet güzel olduğunu düşündüğüm bir parçaydı. Bu şarkının devam kararımda şöyle bir etkisi oldu; o güne kadar hiç şarkı yazmayı denememiştim. Bu şarkıdan sonra yeni şeyler denemeye başladım. Şarkı sözü yazmaya ve özgün melodiler aramaya başladım. Bu şarkının sözlerini ve melodisini aradan yıllar geçtikten sonra biraz revize ettim. Belki ileride bu şarkı karşınıza çıkabilir.

İlk şarkın Senin Ararken Kendimi Buldum’da hafif bir nabız yoklaması yapmışsın sanki. Yeni şarkın Sabret ise sağlam ellerden çıktığını enstrümanlardan vokale kadar kendini hissettiriyor. Sound daha sert. Vokalde kendine daha çok güveniyorsun. İkisi arasındaki farkı anlatmanı istesem…

‘Seni Ararken Kendimi Buldum’ yazdığım ilk şarkı olmamasına rağmen insanların karşısına çıkabilecek kaliteye sahip olduğunu düşündüğüm ilk şarkımdı. Parçayı yazdığım dönemde henüz vokalistliğe tam olarak başlamıştım. Elimden geldiğince şarkı söylemeye çalışıyordum fakat ne kendi sesimi keşfetmiştim ne de sesime hâkimdim. ‘Sabret’i yazdığım dönemde ise vokal olarak çok fazla sahne almış birisi ve kayıt süreci hakkında daha tecrübeli bir kişiydim. İlk şarkının kayıtları esnasında aceleci bir yaklaşım sürerken ‘Sabret’ konusunda çok sabırlı bir yaklaşım sergiledim. ‘Seni Ararken Kendimi Buldum’da baslar ve bateriler midi klavyeyle kayıt edilmişken ‘Sabret’in kayıtlarında bateriyi Bulutsuzluk Özlemi’nden sevgili Gencay Kıymaz, basları ise çok değerli bas gitarist sevgili Erhan Ertetik çaldı. Ayrıca ‘Seni Ararken Kendimi Buldum’da gitar tonu olarak temiz tonlara yer verirken, ‘Sabret’te gitar tonlarının kafamdaki gibi kirli ve parlak olmasına özen gösterdim. Tabii iki şarkı arasındaki gözle görülür bir diğer fark ise mix ve mastering kısmı diyebilirim. Burada da ‘Sabret’ için birlikte çalıştığım aranjör Ege Semercioğlu’nun adını geçirmezsem hakkını yemiş olurum. İlk defa şarkı yapma cesaretim ise tamamen “Paramore” isimli grubu keşfedip vokalistlerinin genç yaşta yaptığı işlere hayran kalmama dayanıyor. O dönemde, sosyal medyada önüme ilk çıkan stüdyoyu aradım ve ‘Seni Ararken Kendimi Buldum’un kayıtlarına başlama kararı aldım. Şarkının kayıtlarında, gitarları ben ve sevgili arkadaşım Tolga’yla çaldık. Şarkı üstündeki geri kalan her şey ise midi klavyeden kayıt edildi. Kayıt sürecinde beni en çok zorlayan şey vokaller oldu. Şarkı ilk bittiğinde vokal olarak beni hiç tatmin eden bir sonuç ortaya çıkmadı. Bazı kişiler şarkıyı benim söylememem gerektiğini bile dile getirdi. Çok büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Küçük çaplı bir bunalıma girdim. Daha sonra şarkı adına ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Tekrar cesaretimi topladıktan sonra vokal kayıtlarına bir kere daha girmek istedim. Ayrıca şarkı üstünde geri vokaller olması gerektiği düşüncesine kapılmaya başladım. Bunun üzerine opera öğrencisi arkadaşım Doğa’yla fikirlerimi paylaştım. O da beni kırmadı ve hem ana vokaller konusunda bana moral verdi hem de geri vokallerini seslendirdi. Şarkının son hali elime geldiğinde içime sinen güzel bir sonuç ortaya çıkmıştı. Beğenmediğim noktalar yine vardı fakat daha fazla mükemmeliyetçi yaklaşımın doğru olmadığını düşünmeye başladım. Şarkı piyasaya çıktıktan sonra insanlar tarafından yavaş yavaş beğeni toplamaya başladı. Kendime güvenim artıyordu. Vokal konusunda asıl gelişmemi sağlayan nokta ise şarkı çıktıktan sonra aldığım sahneler oldu. Üç buçuk ay boyunca haftada altı gün sahne aldıktan sonra sesimi kontrol etmek ile ilgili çok fazla şey keşfettim. ‘Sabret’in kayıt sürecinde ise belirtiğim gibi hiç aceleci davranmadım. İşinde gerçekten uzman kişilerden yardım aldım. Vokal konusunda ise ilk şarkıya kıyasla çok daha ileri bir konumdaydım. Geri vokallerini de kendim seslendirdim. Ayrıca ‘Sabret’i ikinci şarkı olarak seçme nedenim iniş ve çıkış bölümleri olmasının yanı sıra şarkı kafamda biraz punk renkler uyandırıyordu. Bu da benim hoşuma gitmişti. Kapağı tasarlayan arkadaşımdan özellikle kırmızı renkler kullanmasını ve punk gruplarının kapaklarını örnek almasını istedim. Ayrıca şarkının çalınışında ilk şarkıdaki gibi 5’li akorlar kullanmak yerine açık majör ve minörlüğünü vurgulayan akorlar kullanmaya özen gösterdim. İki şarkı arasındaki fark ve kayıt süreçleri hakkında bunları söyleyebilirim.

İki şarkında da gönül meselelerini anlatıyorsun. Beslendiğin noktalar gönülden kopup gelen şeyler mi?

Evet, şimdilik şarkılarım yaşadığım gönül meseleleri ya da arkadaşlarımın yaşadığı benzer olaylardan besleniyor. İçimdeki düşüncelerin dışa vurumu oluyor. Bu düşünceleri şarkılar ile anlatmayı seviyorum. Bunda 21 yaşında, duygusal bir karaktere sahip olmamın etkisi de büyük. Çünkü arkadaşlarımın ya da benim yaşadığım üzücü olaylar şarkı yazmamı etkileyen ve harekete geçiren bir durum. Bunların yanı sıra; uzun vadede, çevremde gerçekleşen olaylara kulak kabartarak toplumu anlatan şarkılar da yazmak istiyorum. Şu anda ne zaman böyle bir düşünce ile gitarımı elime alsam içime sinen şeyler bir türlü yakalayamıyorum. Fakat şarkı yazma konusunda yeni şeyler tecrübe ettikçe bu noktada da bir şeyler yapmak istiyorum.

Yaşın henüz çok genç olmasına rağmen şarkılarını bağımsız olarak kendin yayınladın. Cesaret isteyen bir iş. Bu durum sizin jenerasyonun dijitale olan güveninden mi kaynaklanıyor yoksa ideolojik bir tarafı da var mı?

Teşekkür ederim. ‘Seni Ararken Kendimi Buldum’u bağımsız olarak yayınladım çünkü ne tanınmış birisiydim, ne şarkının haklarını birileri ile paylaşmak istiyordum, ne de birilerinin bu şarkı ile ilgileneceğini düşünmüyordum. Aslında hiç bilgi sahibi olduğum bir konu değildi de diyebilirim. Bu sebeple ne yapmam gerektiğini bilmeden şarkıyı bağımsız olarak yayınladım. Reklamına kadar her türlü işi de tek başıma yapmak ve tecrübe etmek zorunda kaldım. Şimdi baktığımda toy bir düşünce olduğunu görüyorum. Yaşıtlarımın medya ve reklam konusunda çok fazla şey bildiğine eminim fakat bir şarkıyı pazarlamak ve bu şarkıyı doğru kitlelere ulaştırmak bireysel olarak yapılabilmesi, en azından benim açımdan gerçekten zor bir iş. Bu sebeple ‘Sabret’i piyasaya çıkarmadan önce çok fazla yere mail gönderdim. Genel olarak, bu yerler ismi bilinmiş büyük plak şirketleriydi. Kimisi bana bir geri dönüş yaptı kimisi hiç cevap vermedi. Belki de daha küçük ve benim gibi yeni isimlere şans tanıyan plak şirketlerine mail atmak daha mantıklı bir hareket olabilirdi. Fakat kesin olan şuydu; geri dönüş yapanların hepsi ya olumsuz ya da yayın takvimindeki doluluğu bahane eden dönüşler yaptılar. Bunun üzerine tıpkı ilk şarkıda olduğu gibi ipleri kendi elime aldım ve tekrardan şarkının pazarlama kısmını üstlendim. Sorunuza gelecek olursam; evet jenerasyonumun ve benim dijital dünyaya güveni var fakat bu dünyada da yalnız olmak benim açımdan zor bir durum. Medyanın ne kadar içinde olsam da reklam ve pazarlama hakkında bilmediğim çok fazla şey var. İdeolojik kısmına gelecek olursak herhangi bir düşünceyi benimsemedim; bu işleri bağımsız olarak yapmalıyım ya da kendi ayaklarım üzerinde yürümeliyim mantığı ile değil sadece nasıl bir yol izleyeceğimi bilemeyip sonuca varmak, şarkılarımı hemen insanlara ulaştırmak istediğim için bağımsız olarak piyasaya çıkarttım diyebilirim.

10 yıl sonra nasıl ve nerede bir Mustafa Efe görüyorsun?

Kendisini her geçen gün geliştirmeye devam eden, dinlediği müzikleri bıkmak usanmak bilmeden hala dinleyen; bunların yanı sıra bolca yeni müzik dinleyen, albümleri olan ve bu albümlerden bir tanesi akustik olan, hem ‘Derin Mevzu’ grubu olarak hem de kendi adıyla güzel işler başarmış, büyük konserler veren, aynı zamanda okulu bitirmiş, İzmir ya da Kuşadası civarlarına yerleşmiş bir Mustafa Efe görüyorum. İşin müzik kısmının yanı sıra iyi ve faydalı bir insan olmak konusunda her geçen gün çabalamaya devam ettiğimi de görmekteyim. Hayatın kısa ya da uzun zaman fark etmeksizin önüme neler çıkaracağı bilinmez fakat 10 yıl sonraki kendimi şimdilik böyle görüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi