Piyasa bozulması aslında güvenin bozulmasıdır...

Öncelikle cuma günkü kararlarla alakalı yorumumu paylaşayım.

Değerli dostlar, Türkiye’de yabancı girdi kullanmasa da yerli girdi kullanırken dövize endeksli maliyetlerle karşılaşan çok önemli bir sanayici çoğunluğu var. Hal böyleyken mecburen üreticiler dövize endeksli yükselen maliyetler karşısında bir kenarda döviz tutmak mecburiyetinde kalıyorlar. Ancak bu ihtiyaten kenara konan döviz bile üreticinin maliyetler karşısında ezilmesini engellemiyor. Hal böyleyken herkesin Türkiye’de öyle ya da böyle döviz açık pozisyonu olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Bu gerçek ortadayken ve kazançları TL cinsinden faizle değerlendirildiğinde maliyetlere karşı firmalar yenik düştüğü apaçık meydanda iken, firmalara zorla döviz sattırılması tam anlamıyla onları maliyetlere karşı yenik düşürmek anlamına gelir. Öyle ya da böyle ihracat, ithalat, herhangi bir ticari faaliyette firmaların önemli bir kısmı kredi ilişkisi kurmak mecburiyetindedir. İşletme sermayesi zorluğu çekilen Türkiye’de firmaların, dövize endeksli maliyetlerini göz önüne alarak ihtiyat olarak sistem içinde bulundurdukları dövizleri zorla sattırmanın, iktisadi rasyonellikle uyuşmadığını söylemeliyim. Bu sebeple alınan kararın bir kere daha değerlendirilmesinde büyük fayda görüyorum.

Bu aralar en büyük sıkıntımız maliyet artışları ve gelir arasında giderek büyüyen bir uçurumun oluşması. Kur yükselişlerinden de hızlı seyreden arz cephesinden kaynaklanan bir enflasyon var. Firmalar kazançlarını giderlere yönlendirmeden önce mevduat yaptıkları zaman zarar görüyorlar. Bu durum hammadde stoklama eğilimini artırıyor.

Ancak herkes sanayide değil. Hizmet sektörünün önemli bir kısmı ya fiyat tavanına maruz kalıyor ya da “minimum fiyat” konması sebebiyle dip fiyatlardan satış yapıyor. Her zaman söyledim, “asgari fiyat” dayatılan her sektörde satışlar bu fiyattan yapılır. Ne fiyat tavanı tüketiciyi koruyor, ne de asgari fiyat hizmet üreteni kârlı hale getiriyor. Piyasa gerçeklerinden uzak verilen düzenlemelerin sonucu enflasyon ve karsızlık oluyor maalesef.

GELİŞMELERİ DOĞRU İZLEMEKTE FAYDA VAR
Diğer taraftan her piyasanın kendi dinamiği var. Fiyat tavanı veya asgari fiyat uygulaması olan sektörlerde yan ürünlerle kâr edilmeye çalışılıyor. Bazen de tahsilat süreleri azaltılarak çare bulunuyor. Bazı firmaların üretimini durdurduğunu ve stoktaki hammaddeyi ortalık sakinleşene kadar depoda saklamaya karar verdiklerini duyuyorum. İhracat cephesinde bunu yapmak imkânsız ama yerli piyasaya mal ya da hizmet sunanlar bu eğilimde. Sattıkları malı hangi fiyattan yerine koyacaklarına tam emin olamayan, hatta tedarikinden bile şüphe duyanlar var. Nereye gitsem aynı kaygı ve çekinceleri dile getiren farklı iş gruplarından insanla karşılaşıyorum.

Eskiden faaliyet kârı düşükse, faaliyet dışı kârlarla idare edilirdi. Şimdiki durumda hem faaliyet zararı hem de faaliyet dışı gelirlere rağmen başa baş oluyor veya zarar ortaya çıkıyor. Tüm bunlar bir sonraki yılın büyümesini olumsuz şekilde etkileyecek gibi gözüküyor. Üstüne üstlük Fed ve ECB’nin faiz artılarıyla tetiklenecek bir resesyon riski var. Mal ve hizmet ihracatının önünde ciddi bir engel gibi gözüken küresel piyasalardaki dalgalanmaları doğru şekilde izlemenin gereğinin altını çizmek istiyorum.

Bunu da özellikle bürokratlara ve ekonomi yönetimine söylüyorum.

Son zamanlarda “Biz sizin ne yaptığınızı gayet iyi görüyoruz” şeklinde azarlar gibi konuşmaya başlamışlar.

Bazıları yanlış yapıyor olabilir ama bunu genelleyerek hitap etmek doğru olmadığı gibi güven kaybına da yol açar.

İyi niyetle bir kez daha uyarıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi