Sizi gidi Sofistler sizi…

“Sofist” kelimesinin esasen bilge, bilgin, derin bilgi sahibi gibi olumlu anlamları vardır. Ancak özellikle Platon ve daha az da olsa Aristoteles’in bu düşünürleri eleştirmeleri ve eleştirdikleri noktalardaki haklılık payları, Sofistlerin itibar kaybetmesine ve Sofist teriminin de olumsuz bir anlam içermesine neden olmuştur. Peki Sofistlerin üzerine bu olumsuz anlamı yapıştıran nedir? Tabii ki siyasi retorik alanındaki düşünceleri ve bu alandaki etkileri.

“Sofistler” derken politikacıları kastediyorum. Yalanla, dolanla, demagojiyle, halk dalkavukluğuyla iktidara gelen ya da gelmeye çalışanlardan bahsediyorum. Ülkelerden ve siyasi partilerden bağımsız, istisnasız her siyasetçi için kullanıyorum “Sofist” tanımını.

KİM BU SOFİSTLER?

Felsefe tarihinde Sokrates’ten hemen önce ortaya çıkmış olan Sofistler, aslında felsefenin yön değiştirmesinde çok önemli bir rol, hatta başrollerden birini üstlenmiş önemli ve değerli düşünürlerdir. Felsefenin doğayı merkeze aldığı dönemi değiştirip insanı merkeze koyan ilk düşünürlerdir. Bu anlamda Sokrates, Platon ve Aristoteles’in ortaya çıkmalarında önemli katkıları olmuştur. Özellikle Sokrates ve Platon, kısmen de Aristoteles Sofistleri ağır bir dille eleştirmiş olsalar bile bu durum onların düşün tarihindeki önemlerini ve etkilerini zayıflatmamıştır. “Her şeyin ölçüsü insandır” diyen Protagoras’la başlatabileceğimiz Sofistik geleneğin içinde Gorgias, Prodikos, Hippias gibi önemli ve felsefe tarihine ciddi katkılarda bulunmuş isimler vardır.

“Sofist” kelimesinin esasen bilge, bilgin, derin bilgi sahibi gibi olumlu anlamları vardır. Ancak özellikle Platon ve daha az da olsa Aristoteles’in bu düşünürleri eleştirmeleri ve eleştirdikleri noktalardaki haklılık payları, Sofistlerin itibar kaybetmesine ve Sofist teriminin de olumsuz bir anlam içermesine neden olmuştur. Peki Sofistlerin üzerine bu olumsuz anlamı yapıştıran nedir? Tabii ki siyasi retorik alanındaki düşünceleri ve bu alandaki etkileri.

Sofistlerin her biri farklı bir uzmanlık alanına sahip düşünürlerdi. Ama hepsinin istisnasız ortak bir uzmanlıkları da vardı. İşte o ortak uzmanlık alanı, Sofist terimine olumsuz anlamı veren “retorik”ti. Söylev ya da hitabet sanatı, ikna sanatı diye açıklayabileceğimiz retorik, her sofistin o dönemde siyasete girmeye namzet aristokrat gençlere para karşılığında öğrettikleri bir sanattı. (Platon bunun sanat olduğunu da reddedecektir. Onun için bu beceriden başka bir şey değildir.)

DOKTOR BU NE?

Geniş halk kitlelerini etkilemek amacıyla kullanılan retorik, özellikle siyaset alanında bir güce dönüştü ve siyasetçinin halkı kendi istediğine, kendi çıkarlarının aslında halkın çıkarı olduğuna inandıracak bir silah haline geldi. İşte Platon, özellikle Gorgias diyaloğunda Sokrates’in ağzından retoriği bu yönüyle eleştirir. Haklıdır da. Platon’un Sofistçe yapılan retorik konusunu eleştirmekte ne kadar haklı olduğunu bir alıntıyla belirtmekte fayda var. Sokrates ve Gorgias’ın girdiği diyalogda Gorgias retorik (söylev) sanatını şöyle bir benzetmeyle anlatır: “Bak sana inandırıcı bir örnek vereyim: Kardeşim Herodicus’un, ya da başka hekimlerin yanında çok görmüşümdür; hastanın biri, bakarsın, hekimin verdiği ilacı istemez, bıçak altına yatmaya, bir yerinin kızgın demirle bağlanmasına razı olmaz. İşte bu gibilerine ben, hekimin yaptıramadığını yaptırmışımdır, söylev sayesinde. Derim ki, bir söylevci ile bir hekim bir şehre gitseler, oranın halk toplantısında şehir hekimi seçilmek için yarışa girseler, hekim hava alır, konuşmasını bilen öteki ise, isterse, hekim olarak kendini seçtirir. Başka uğraşlarda da söylevci, biriyle yarışa girdi mi, kendini seçtirme şansı onda, herhangi birinden daha çoktur. Çünkü her konuda dinleyenleri kandırarak konuşmayı en iyi o bilir. İşte söylev sanatı, böylesine güçlü bir sanattır.”*

İYİ HATİP “İYİ” MİDİR?

Sokrates’in “bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözünü çoğumuz duymuşuzdur. Sokrates burada aslında ne bilmediğini bildiğini, yani bilmediği bir konuda biliyormuş gibi görünüp ahkâm kesmediğini, dolayısıyla bilmeyip de biliyormuş gibi yapanlardan daha bilge olduğunu söylemek ister. Platon da işte tam buradan hareketle eleştirir Gorgias’ı. Çünkü çok açıktır ki Gorgias, bilmediği bir konu olan hekimliği retorik sayesinde biliyormuş gibi davranarak halkı hekimliği bildiğine ikna edebileceğini söyler. Hatta daha da ileri giderek retorik sayesinde gerçek bir hekimle yarıştığında bile şehrin hekimi olarak kendisini seçtirebileceğini iddia eder. İşte Sofistçe retorik bu kadar tehlikeli bir şey.

Şimdi, Gorgias’ın bu yaptığı aslında pratikte maruz kaldığımız siyasetin ta kendisi değil mi? Üstelik halk o siyasetçinin söylediklerine kanmakla kalmıyor, “ne kadar da güzel konuşuyor ne iyi hatip” diye o siyasetçiyi bu özelliği nedeniyle bir de ekstradan övüyor. Yani siyasetçinin halkı kandırma aracı olarak kullandığı Sofistçe hatipliğin iyi bir özellik olduğunu zannediyor. Aslında bunun etik açıdan sorunlu bir durum olduğunu hiç düşünmüyor.

RETORİK – DEMOKRASİ İLİŞKİSİ

Sofistçe yapılan retorik halkı ikna etme konusunda siyasetçinin en büyük silahı olduğunu söylemiştik. Peki o retoriği yapmadan nasıl gelecek yönetime? Nasıl iktidar olacak? İktidar olduktan sonra halkı nasıl yönetecek?

Çok açıktır ki monarşilerde (krallık, imparatorluk, tiranlık, diktatörlük) retorik önemlidir. Halkı yönetmek için olmasa da “idare etmek” için gereklidir. Ama birincil önemde değildir. Bu tür yönetimlerde baskı ve şiddet de halkı “idare etmek” için kullanılan yöntemlerdir. Hatta yönetimi ele geçirmiş bir monarksanız retorikten ziyade baskı kurmaya ihtiyaç duyarsınız. Ama demokraside işler değişir. İktidarı monarşilerde olduğu gibi kan bağı yoluyla ya da silah gücüyle değil, halkın takdiriyle kazanırsınız. İktidarda kalmak için de halkın takdirine muhtaçsınızdır. İşte bu noktada da Sofistçe retorik iktidara gelmek için de onu korumak için de elinizdeki en etkili silahtır. Bu anlamda etik olarak sorunlu dediğimiz Sofistçe retorik, bugün en iyi yönetim biçimi olarak kabul ettiğimiz demokrasi için olmazsa olmazdır. Her siyasetçi halkın hoşuna giden söylemleri inşa etmek, onlara hakikati değil de duymak istediklerini söylemek zorundadır. Popülist söylemeler, demagoji, izlenen politikaları halkın yararına olmasa bile öyleymiş gibi anlatmak, Platon’un deyimiyle “dalkavukluk” demokrasilerde halkın talep ettiği, siyasetçinin de yaptığı bir şeydir.

Sonuç olarak etik anlamda sorunlu olan Sofistçe retorik demokrasinin bir açmazı. Hangi çağda, hangi ülkede, hangi kültürde, hangi siyasi görüş için olursa olsun bu kural değişmiyor, değişmeyecek.

* Platon, Diyaloglar 1 – Gorgias (Söylev Sanatı Üstüne), Remzi Kitabevi, 1998, 5. Basım, Çev. Melih Cevdet Anday, 456a-c

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi