Ülkemizde sinema eğitiminin kurucularından çok yönlü bir entelektüel: Alim Şerif Onaran

Alim Hoca tüm hasletlerinden önce, insandı. Öğrencileriyle arkadaş gibiydi, asistanları tarafından baba gibi sevilirdi. Edebiyata da düşkündü ve çok okurdu. Alim Hoca aynı zamanda sinemaya, müziğe ve Arjantin tangolarına tutkun, tango sözleri yazan ve literatüre geçmiş tango araştırmacılarından birisiydi…

Yaşadığımız günlere egemen olan önemli hassasiyetlerden birisi nostalji oldu. Uygarlığın mihenk taşları olan bilimsel buluşlar ve onların sonucu olan teknolojik gelişmelere karşın, insanlık hızla özünü yitirerek bir makinaya, robota ve “yığınlara” dönüştü. Yaşadığımız günlerin geçmişin birikiminden kaynaklandığı unutulurken, bugünleri yaşamamıza katkıda bulunan insanları hatırlamamak sıradan bir duruma dönüştü.
Hocaların Hocası
11 Ağustos 2000 yılında yitirdiğimiz akademisyen ve pek çok niteliğiyle ülkemizin önemli aydınlarından Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, “hocaların hocası” lakabıyla anılan ve gerek ülkemizin sinemasına gerekse de akademik yaşamına ve sinema-televizyon eğitiminin başlamasına yaptığı katkılarla öncelikle anımsanan; ancak buna ek olarak edebiyata ve müziğe de katkıda bulunmuş bir entelektüeldi. Önemli akademisyen ve tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın “Alim Abi”siydi o…
Alim Şerif Onaran, 1921 yılında Manisa’nın Kula ilçesinde dünyaya geldi, ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Ankara Siyasal Bilgiler Okulu’nda (Mülkiye) bitirdi. 1946 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra, İçişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başlayan Onaran, 1946 ile 1973 yılları arasında bakanlığın merkez ve taşra kuruluşlarında birçok görev aldı. Diyadin (1949-1951) ve Keşap’da (1952-1953) kaymakamlık yaptı.
Polislikten Sinema Akademisyenliğine
1953’te İstanbul Emniyeti 1. Şube Müdürü, 1955’te Ankara Polis Enstitüsü Müdür Yardımcısı olarak atandı. 1956’da Emniyet Genel Müdürlüğü 9. Şube (Basın Şubesi) Müdürü ve 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden sonra Emniyet Genel Müdürlüğü Siyasî Daire Başkanı oldu. Bu teşkilatta bulunduğu süre içinde “sansür kurulu” üyeliği ve başkanlığı da yaptı. Fark dersleri vererek hukuk fakültesi mezunu olduktan sonra, 1965’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doktora yaparak hukuk doktoru (juris) ünvanını “Sinematografik Hürriyet” adlı teziyle aldı. 1973’te “Muhsin Ertuğrul’un Sineması” adlı teziyle, ülkemizde modern tiyatronun kurucusu ve sinemamızın kurumsal olarak gelişmesinde önemli payı olan kültür insanı Muhsin Ertuğrul hakkında yazdığı kapsamlı çalışmasıyla sinema tarihi doçenti, 1978’de ise “Lütfi Ömer Akad’ın Sineması” adlı eseriyle de Türkiye’nin ilk sinema profesörü oldu. Gerçekleştirdiği bu tezler daha sonra kitap olarak basılmıştır. Ayrıca “Lütfi Ö. Akad” (Afa Yayınları, 1990), “Sesli Sinema Tarihi” (1977), “Kamuoyu Elkitabı (Filiz Kitabevi, 1984), “Sinemaya Giriş” (Filiz Kitabevi, 1986), “Sessiz Sinema Tarihi” (Kitle Yayınları, 1994), “Türk Sineması” (2 cilt, Kitle Yayınları, 1994) ve “20. Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” (Beta Yayınları, Bülent Vardar ile birlikte, 2005) kitapları yayınlandı.
1970’li yıllarda İstanbul Radyosu için “Türk Sineması Konuşuyor” adlı haftalık bir kültür programı yaptı. Bu program için hazırladığı metinler, “Türk Sineması” adında 2 cilt olarak basılan çalışmasına kaynak oluşturmuştur. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda ilk kez sinema hakkında dersler verdi. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuruluşunda yer aldı, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü’nün kurucu başkanı oldu ve bu çatı altında ülkemizin ilk sinema sanatı eğitimi veren birimlerinden Sinema TV Fotoğrafçılık Anasanat Dalı’nı kurdu. Önemli akademisyenler Prof. Dr. Gültekin Oransay’ın Müzik Bölümü’nü, Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun Tiyatro Bölümü’nü kurmalarına da önayak oldu.
Onaran, akademik yaşamına 1983 yılında Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo-TV Bölümü’nde devam etti ve 1985 yılında Bölüm Başkanı oldu. 1988’de emekliye ayrıldıktan sonra Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu ile Güzel Sanatlar Fakültesinde lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde dersler vermeye devam etti. Akademik yaşamı boyunca, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde, Gazi Üniversitesi ve Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okullarında, İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda ve Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Araştırma ve İnceleme Merkezi, Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültelerinde dersler verdi. O, 70’li yaşlarının başındayken, Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü’ndeki Sinema TV Bölümü’ne, sabah erkenden ilk gelen öğretim üyesiydi…
Binbir Gece Masalları’nı Türkçeye Çevirdi
Alim Hoca tüm hasletlerinden önce, insandı. Öğrencileriyle arkadaş gibiydi… Asistanları tarafından baba gibi sevilirdi. Edebiyata düşkündü ve çok okurdu. Kardeşi Mustafa Şerif Onaran, tıp doktoruydu ve aynı zamanda şairdi ve edebiyat çevrelerinin yakından tanıdığı bir aydındı.
Alim Hoca, akademik kariyerinde doruklara ulaştığı yıllarda, edebi kalitesini büyük yazarımız Yaşar Kemal’in de onayladığı “Binbir Gece Masalları”nı, Mardrus’un Fransızca çevirisinden Türkçeye çevirdi. Binbir Gece Masalları, önce Afa Yayınları (16 cilt) daha sonra ise Yapı Kredi Yayınları (4 cilt) tarafından basıldı. Bu sürece dayım olması sıfatıyla tanıklık etmiş ve nasıl çalışkan biri olduğunu yakından gözlemiştim. Gerek akademik çalışmalarını yaparken gerekse de “Binbir Gece Masalları”nın çevirisini yaparken, saatlerce çalışma masasından kalkmazdı. Ayrıca William S. Maugham’ın “İspanyol Havası” isimli öykülerini Türkçeye çevirdi.
Ölmeden 5.000 ciltten oluşan kütüphanesini, kurucusu olduğu Dokuz Eylül Üniversitesi GSF’ye bağışladı.
Arjantin Tangoları Tutkunu
Alim Hoca aynı zamanda müziğe ve Arjantin tangolarına tutkundu. Ülkemizin önemli akordeon virtüözlerinden Nezih Alsan yakın arkadaşıydı. Zaman zaman onun evine gider, insanı düşlere sürükleyen ve akordeonunun üzerinde kayan tılsımlı parmaklarının yarattığı tango müziğini birlikte dinlerdik. Nezih Alsan, aynı zamanda Büyük Ankara Oteli, Taksim The Marmara Oteli gibi büyük otellerin lobilerinde de çalardı. Alim Hoca’yla, saatlerce bıkmadan müzikten konuşurlar, bu arada Nezih Alsan’ın ustaca yaptığı likörüyle demlenirlerdi. Alim Hoca, sadece tango hayranı değildi, aynı zamanda tango müziği sözleri de yazan ve ülkemizde literatüre geçmiş tango araştırmacılarından biriydi (bkz. Eşref Denizhan, “Türk Tango Sanatçıları”, Tangopedi, 2015). Ayrıca radyo ya da televizyondan duyduğu bir müziğin notasını yazabilecek düzeyde solfej bilgisine sahipti. İyi mandolin çalardı ve Radyo Mandolin Birliği’nde çalışmıştı…
Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Sinema-TV Bölüm Başkanı iken, İsveç Film Enstitüsü’ne davetli olarak gitmişti. İsveç’te bulunduğu günlerde, kendisine verilen harcırahtan genellikle mütevazı yemekler yiyerek tasarruf etmiş ve yüklü miktarda kitap alarak geri dönmüştü. Aydınlanmaya ve bilgiye çok önem verirdi. Adeta ayaklı bir kütüphane gibiydi. Ne sorsanız cevabını verir ve kavramların farklı dillerdeki karşılıklarını da söylerdi. Farklı diller demişken ilk akla gelenleri İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, Rumca ve Arapça olmak üzere yedi dil bilirdi. Bu dillerin neredeyse tamamını müziğe olan merakının etkisiyle kendi çabasıyla öğrenmişti.
Alim Hoca’nın sinemaya olan tutkunluğu, edebiyatla birlikte çocukluk yıllarında başlamıştı. Ortaokul yıllarımda “Muhsin Ertuğrul Sineması” adlı doçentlik tezinin fotoğraflarını yapıştırırken, onun sinema tutkusu bana da bulaştı. Çocukken Ankara’da Cebeci Sineması’nda kendisine ayrılan locada, beni ve kardeşimi film seyretmeye götürürdü. Melodramların babası Muharrem Gürses, sinemacılar dönemini başlatan Lütfi Ö. Akad ve sinemamızı var eden pek çok önemli kişiyle onun sayesinde üniversite öğrencisi olduğum yıllarda tanışmıştım. Pek çok kişi farklı zannetse de aslında sansür kurulu başkanlığı sırasında sinemamıza çok faydası olmuş ve Faşist Mussolini İtalya’sından ülkemize uyarlanmış “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu”nun hışmından pek çok sinemacının filmini kurtarmıştır.
Sinematek’in Kurulmasına Katkıda Bulundu
Sinematek’in kuruluşunda ve Ankara şubesinin açılmasında önemli katkıları olmuş ve İstanbul Film Festivali olarak bilinen ülkemizin önemli film festivalinin başlangıcındaki “İstanbul Sinema Günleri”ne danışmanlık; ayrıca ülkemizin diğer önemli film festivalleri Antalya Altın Portakal ve Adana Altın Koza Film Festivalleri’nde pek çok kez jüri başkanlığı yapmıştı. Değerli sinema yazarı ve tarihçisi Burçak Evren, Alim Hocanın bazen bir belgeye ulaşmak için kendisine geldiğini ve “ben size gönderirim” demesine karşın, bıkmadan belgenin peşini takip ettiğini anlatır. Onaran, 7. Uluslararası İzmir Film Festivali’nde ‘Altın Artemis’ ödülünü ve TÜRSAK 2. Sinema-Tarih Buluşması’nda ‘Onur Ödülü’ almıştı.
Üniversiteler Alim Hoca gibi öğrencilere arkadaş, genç akademisyenlere baba, hem de “hoca gibi hoca” olan ve ülkemizin gelecek kuşaklarını yetiştirirken, salt mesleki bilgi değil geniş kültür birikimiyle yaşamı damıtmayı öğretip, aydınlanma bilincini de aşılayan akademisyenlere hasret kalmaya başladı. Öğrencileri arasından yakın geçmişin ve günümüz sinemasının önemli yönetmenleri Nesli Çölgeçen, Ümit Ünal, Semih Kaplanoğlu ve adını sayamadığımız niceleri yer alır.
Türkiye’de Apple bilgisayarın ilk Machintosh kullanıcılarından biri olmasına karşın, eski kuşakların kalem ve kâğıda, ayrıca daktiloya olan alışkanlığından vazgeçmemişti. Ölümünden önce, 2 cilt olan “Türk Sineması” kitaplarının 3. cildi olan ve elle yazmaya başlayıp tamamlayamadığı “20. Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” kitabını bitirmemi bana vasiyet etti. Önce öğrencisi sonra meslektaşı olarak bu kitabı tamamlayarak ikimiz adına yayınlatmak onuru, akademik yaşamımın en önemli anılarından birisidir.
Alim Hocayı önce yeğeni, sonra öğrencisi ve meslektaşı, ama asıl sinema akademisyenliğine girmemde yol göstericim olarak ölümünün 20. yıldönümünde saygı ve sevgiyle anıyorum!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi