YALNIZ BİR YAZAR: SAİT FAİK ABASIYANIK

11 Mayıs Salı günü Burgazadalı Sait Faik balıkçılara, martılara, sevgililerine, arkadaşlarına, sokaklarını arşınladığı Burgazada’ya, Beyoğlu’na, Bomonti’ye veda etti. Yürümek ve yazmak, yürürken insanların yaşamlarını gözlemlemek, onlara katılmak, şehrin kokusunu hissetmek en büyük tutkusuydu. Başka türlüsünü de bilmezdi.

Öykülerini öylesine güzel kaleme alırdı ki okuyucu da şiirsel bir tat bırakırdı.  Hikâyelerinde sokaklarını dolaştığı şehri, o şehrin simitçisini, balıkçısını, çorbacısını, Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki yaşamı, kadınlarını tanıdık. Anlattığı insan hikâyeleri sizi yanıltmasın. Herkesi tanır, selamlaşır ama Sait Faik yalnızdır. Yalnızlığını adeta bir zırh gibi bürünerek şehrin sokaklarında dolaşır, cebindeki sarı kağıtları ve ucunu sivrilttiği kalemini çıkarır ve yazar. Sait Faik Abasıyanık’ın yaşam öyküsü Özlem Esmergül’ün kaleme aldığı ‘Yalnız Hatta Yapayalnız’ kitabında biyografik öğeler içeren bir roman tadında okuyucuya aktarılıyor.

Edebiyat eleştirmeni Nurullah Ataç, bir sabah yanında genç bir kızla Sait Faik’i ziyaret eder. O genç kız Mina Urgan’dır. Mina Urgan Amerikan Kız Koleji mezunu, Nurullah Ataç gibi Büyükadalıdır. İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi’ni bitirir. Sait Faik Mina Urgan’a üç kitabını hediye eder: Semaver, Sarnıç ve Şahmerdan.

Mina Urgan daha sonra dost oldukları Sait Faik’in yalnızlığıyla, sevdiği kadınlarla olan ilişkisiyle ilgili ona şöyle söyler: Ah be Sait…Kendini yalnızlığa mahkûm etmişsin sen. Sevdiğin kadınlar bile seni daha fazla yalnızlaştırmak için hayatındalar. Paylaşmak için değil, savaşmak için seviyorsun onları. Kendinden alamadığın intikamı, onlar alsın istiyorsun. Bu sevmek değil ki… Sait Faik “Haklısın…” der. “Sevmekten anladığım şey bambaşka…”

“BAŞIMIZA NE GELDİYSE YAZMA MERAKIN YÜZÜNDEN GELDİ”

Kitabın yazarı Özlem Esmergül, Sait Faik’in yalnızlığını ve kadınlarla olan ilişkisini, sevilme isteğini annesiyle olan ilişkisine dayandırır. Annesi Makbule Hanım, Sait Faik henüz çok küçükken eşinden ayrılır.  Üç yıl oğlunu görmez. Annesinin evden ayrılması küçük Sait’i çok etkiler, bu ayrılık belki de tüm yaşamını etkileyen derin bir yaraya dönüşür.

Makbule Hanım Adapazarlı varlıklı bir ailenin kızıdır. Oğlunun eşi gibi ticaretle uğraşmasını, evlenip çoluk çocuğa karışmasını ister ama Sait Faik onun istediği evlat hiçbir zaman olamaz.  “Zaten başımıza ne geldiyse hep senin bu yazma merakın yüzünden geldi” diye çıkışır Sait’e. “Yazdıkların para etmiyor. Değer görmüyor. Avareliğine yazıyorum diye bir kılıf uydurmuşsun” der.

Sait Faik annesine kendini o kadar çok kabul ettirmek ister ki bir gün adanın bahçesinde oltalarını hazırlarken Rıfat Ilgaz çıkagelir. Sait Faik’e bir teklifi vardır.  Rıfat Ilgaz’ın da içinde olduğu bir ekip yeni bir dergi çıkacaktır. Adı Zambak’tır. Dergiyi yayınlayan Mahmut Zeki, Rıfat Ilgaz’ı Sait Faik’ten de öykü istemesi için görevlendirir. Sait Faik önce ciddiye almaz ama Rıfat Ilgaz ona “Mahmut Zeki, senin Yaşar Nabi gibi hikâyelerine öyle on lira değer biçmiyor” der. Cebimden 35 bin lirayı çıkarıp Sait’e verir. Sait Faik keyiflenir ama parayı hemen almaz. Birazdan köşkte yemek hazır olacaktır, ondan yemeğe kalmasını ve annesinin yanında tekliften söz etmesini ve parayı vermesini ister. Rıfat Ilgaz, “Çocuk gibisin, ne diyeyim. Olur tabii, öyle yapalım” der.

Koca hikâyecinin amacı annesinin gözünde işe yarayan bir adam olarak görünmektir. Rıfat Ilgaz, Sait Faik’in kendisinden istediğini ustalıkla yerine getirir, parayı çıkarıp sofrada verir, ancak tam ona methiyeler düzecektir ki öksürüğe tutulur, konuşamaz. Herkesten özür dileyip masadan kalkmak ister, Sait Faik izin vermez. Ilgaz bir iki yudum su içip kendine gelir. Odasına gidip ‘Kırlangıç Yuvasındaki Kadın’ hikâyesini getirip, Rıfat Ilgaz’a verir. “Al bakalım” der. “Eski yazı ama sen temize çekersin artık”. Editörlük işini de Rıfat Ilgaz’a veren Sait Faik, annesinin gözlerinden okunan gururun mutluluğunu yaşar.

YAZARLIĞINA ANDRE GİDE’İN ETKİSİ

Sait Faik edebiyat çevresi tarafından da kolay kabul edilmez. Yaşadığı dönem itibariyle hikâyelerinin toplumcu gerçekçi olmaması nedeniyle suçlanır. Onun hayalperestliğini yersiz bulurlar. Çocukken arkadaşlarının gözünde de haşarı bir burjuva çocuğuydu. Babası ceviz kütüğü ve testere ticareti yapardı. Annesi eve geri döndüğünde İstanbul’a taşınırlar. Küçük Sait İstanbul Erkek Lisesi’ne kaydedilir. Okuldaki hocası Hakkı Tarık Us, Sait Faik’i hikâye yazmaya teşvik eder. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne pek bir heyecanla girer ancak okulda Uygurca öğretiyorlar diye  okula gitmeyi istemez. O vakitler Şehzadebaşı kıraathanelerine gider. O dönem Şehzadebaşı Kıraathanesi sanat ve edebiyat çevrelerinin buluşma merkeziydi. Sait okuldan ayrılınca babası çok üzülür, babasının baskısına direnemeyerek İsviçre’ye gider oradan da Lozan’a. İktisat okuyacaktır. Ancak iki hafta sonra Sait Faik Fransa’ya geçer. Önce Champollion Lisesi’ne oradan da Grenoble Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne… Kabına sığmayan, bildiğini okuyan bir çocuktur.

Sait Faik, Fransız yazar Andre Gide’den etkilenir. Onu “Beni kendime alıştıran yazar” olarak tanımlar. Sait Faik, Gide’ın toplumsal ve bireysel ahlâkın en önemli ölçütünün, bireyin içtenliği olduğunu savunmasını çok değerli bulur.

MARK TWAİN ONUR ÖDÜLÜ’NÜ ALIR

Türkiye’den ilk kez Atatürk’e layık görülen Mark Twain onur ödülü, Çağdaş Türk Edebiyatı’na yaptığı katkılardan dolayı Sait Faik Abasıyanık’a verilir. Sait Faik pek çok okuldan ve sanat merkezinden davetler almaya, edebiyat matinelerine katılmaya başlar.

Ödülün ardından bir gazeteci röportaj yapmak için onu arayıp durur. Burgazada’ya gider, İstanbul’a geldiğini öğrenince vapura atlar Beyoğlu’nda alır soluğu. Sonunda bulur onu. Kitapta o bölüm şöyle anlatılır:

 “Merhaba” dedi damdan düşer gibi. “Röportaj yapmak istiyorum. İki gündür de seni arıyorum.” Uzun boylu irice bir adamdı. Sağ gözü arızalı. İsmi Yaşar Kemal… Yaşar Kemal ödülle ilgili düşüncelerini sorar. Sait Faik, “Bana Mark Twain cemiyeti fahri üyeliği verildi. Dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Birçokları gibi ben de şaşırdım. Dünya edebiyatına hizmet falan etmediğimi söylemeye ne hacet. Sanırım bu ödül, üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebep” der.

Yaşar Kemal: Senden önce bu cemiyetin ilk üyesi Atatürk’müş ama.

Sait Faik: Biliyorum. Beni sevindiren de bu zaten. Atatürk’ten sonra üye olmam, benim için büyük şeref… Bir milletin yetiştirdiği en büyük çocuğu ile o milletin kendi halinde küçük bir hikâyecisinin Amerika’da bir cemiyette buluşmaları küçük hikâyeci için bulunmaz şerefli bir fırsattır. Demokrasi de zaten böyle olur.

Sait Faik, Yaşar Kemal’e ödülün Türk hikâyeciliğine verildiğini söyler.

SAİT FAİK’TEN GENÇ ARA’YA ÖĞÜTLER

Sait Faik yeni kitabı Lüzumsuz Adam çıkınca çok heyecanlanır, tüm kitapçıları dolaşır. Soluklanmak için Meseret Kahvesi’ne girer. Agop Arad’la karşılaşır. Agop sevinçle yerinden kalkıp tebrik eder Sait’i. “Samim Kocagöz, Salah Birsel, Tarık Buğra, Oktay Akbal, Sabahattin Kudret Aksal... Hepsi senin ilhamınla edebiyat camiasına girdi. İşte o gençlerden biri daha” der Agop. İçeri Ara Güler girer. Kendini tanıtır. Yakında foto muhabirliğe başlayacaktır Ara Güler.  “Tüm kitaplarınızı okudum, ben de yazıyorum yakında yarışmaya da gireceğim” der. Sait Faik, “Yaz Tabi” der ve ekler: Yarışmana gerek yok. Yazılarını takdir edecek olan jüriler değil, okurdur. Kimsenin geleneğine, kriterine bağlı olmak zorunda değilsin. Önemli olan insandır. Unutma Ara. Foto muhabiri de olsan, yazar da olsan, insanın peşinde koş. İçinde insan olmayan sanat yaşamıyordur.

Özlem Esmergül kitabında Sait Faik’in uğradığı her kahvede, her meyhanede işportacısından kolacı çıraklarına, yaşlılara, sanatkârlara, fahişelere, Çingenelere, yazarlara, Rumlara, Ermenilere, Arnavutlara herkese “Merhaba” dediğini ve hepsinin Sait Faik’i tanıdığını aktarır.

Büyük ustanın yaşam öyküsünü, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Orhan Veli, Leyla Erbil, Mina Urgan ve diğer edebiyatçılarla olan ilişkisini ‘Yalnız Hatta Yapayalnız’ kitabında okuyabilirsiniz. 

SAİT FAİK ABASIYANIK ÖYKÜ ÖDÜLÜ ŞERMİN YAŞAR’IN

Sait Faik Abasıyanık anısına her yıl bir öykücüye verilen ve Darüşşafaka Cemiyeti ile İş Bankası Kültür Yayınları iş birliğiyle düzenlenen Sait Faik Hikâye Armağanı “Deli Tarla” kitabıyla Şermin Yaşar’a verildi. ‘Tarihi Hoşça Kal Lokantası’, ‘Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu’ ve ‘Gelirken Ekmek Al’ isimli öykü kitaplarını yazan Yaşar’ın ‘Çok Hayal Kuran Çocuk’, ‘Oyun Takvimi’, ‘Dedemin Bakkalı’, ‘Kuş Masalları’, ‘Abartma Tozu’, ‘Oh Ne Âlâ Memleket’, ‘Çırak’, ‘Babaannem Geri Döndü’ gibi çocuk kitapları da var.

Bu yıl 67. kez verilen ödül Doğan Hızlan’ın başkanlığında toplanan Hilmi Yavuz, Nursel Duruel, Prof. Dr. Jale Parla, Metin Celâl, Prof. Dr. Murat Gülsoy ve Beşir Özmen’den oluşan jüri tarafından değerlendirildi. Şermin Yaşar ödüle “İnsan psikolojisinin karanlık yanlarını ustaca kurulmuş olay örgüleri ve ironik bir dille anlatmakta gösterdiği başarısından dolayı” layık görüldü.

OH NE ÂLÂ MEMLEKET

Şermin Yaşar

Yayınevi: Doğan Egmont Yayıncılık

Çocuk edebiyatının sevilen yazarlarından Şermin Yaşar çocukları yine okurken güldürmeye devam edecek.

Yetişkinleri anlamak çok zor! Sürekli hayattan şikâyet edip duruyorlar. Oysa durumları hiç de öyle kötü değil. Sürekli onu yapma, bunu yapma diyen bir annen baban yok. Ödevlerini yapmadın diye kızan bir öğretmenin yok. Her gün kalkıp gitmek zorunda olduğun bir okulun yok! Daha ne istiyorsun hayattan? Oh ne âlâ memleket! Bu hiç adil değil! Hayat, biz çocuklara da oh ne âlâ memleket olmalı! Ama nasıl?

KÜÇÜK SAİT FAİK ABASIYANIK VE SİNAĞRİT BABA

Önder Yetişen

Yayınevi: Tefrika Yayınları

Tefrika Yayınları usta yazarları çocuklarla buluşturmaya devam ediyor. Sait Faik Abasıyanık’ın Sinağrit Baba isimli hikâyesinden yola çıkılarak kurgulanan bu kitap, yazarın hikâyeciliğini çocuklarla tanıştırıyor. Sait Faik, Sinağrit Baba’da bir sinağrit balığının gözünden balıkçıların hayatlarını anlatır bizlere. Küçük Sait Faik ise adadaki dostlarıyla her hafta balık tutmaya çıkmaktadır ve en çok merak ettiği şey, balıkların dünyasıdır…

AĞAÇLARIN YETİŞTİĞİ BİNA

Kang - Mi Yoon

Yayınevi: Koç Üniversitesi Yayınları

Hava kirliliği yüzünden dışarı çıkıp oynayamayan çocuk, resim yaparken kendine ait bir evin hayalini kurmaya başlar. Resimlerinde önce sihirli çiçeklerin yetiştiği bir oyun parkı yapar, sonra yıl boyu temiz hava veren bir bitki araştırma merkezi kurar, sonra da kış aylarında hayvanların sığınabileceği bir sera inşa eder. Sıra içinde ağaçların yetiştiği evine geldiğinde, çoktan yemyeşil bir şehir yaratmıştır bile. Ağaçların Yetiştiği Bina, gezegenimizin mirasçısı küçük okurları hayal kurmaya ve doğayı yaşam alanları üzerinden düşünmeye davet eden bir öykü.

HAFTANIN KİTAPLARI

YOK ÇÜNKÜ TELAFİSİ

Zeynep Göğüş

Yayınevi: Everest Yayınları

Işık Ülkesinden kitabıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Zeynep Göğüş ikinci romanı ‘Yok Çünkü Telafisi’ ile okuyucuyla buluşuyor. Kitabın kahramanı Gazeteci Murat Bora’nın hayatı Brüksel’de bir bit pazarından satın aldığı sehpayla değişir. Vaktiyle Pera’da müzayedeye çıkan mobilya nasıl Brüksel’e gelmiş ve bit pazarına düşmüştür?   Sehpanın hikâyesini araştıran kahramanımız tarihin karanlığına gömülmüş, karmaşık aile ilişkileri ve polisiye bir vakanın içinde bulur kendini.

50 SORUDA DİL ÖĞRENME

Cem Balçıkanlı

Yayınevi: Bilim ve Gelecek Kitaplığı

Çocuklar en fazla kaç dili aynı anda öğrenir? Yabancı dil öğrenmenin yaşı kaçtır? Öğrenilen dil kullanılmadığında unutulur mu? Kişilikle dil öğrenimi arasında bir ilişki var mı? Bilgisayar oyunları dil öğreniminde etkili mi? “Anlıyorum ama konuşamıyorum” söylemi doğru mudur? Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Balçıkanlı hem eğitimciler hem de yabancı dile meraklı veya bu konudan mustarip olanlar için bir rehber kitap hazırladı. Dillerin nasıl ortaya çıktığını anlatan Balçıkanlı kitabında merak edilen pek çok soruyu yanıtlıyor. Kitabın son bölümünde ise dünyada ve Türkiye’deki yabancı dil eğitimini ele alıyor.

PANDEMİ NEOLİBERALİZM MEDYA

Yasemin İnceoğlu, Savaş Çoban

Yayınevi: Ayrıntı Yayınları

Pandemi ile birlikte ülkeler kendi kaderleriyle baş başa bırakıldı. Kâr hırsıyla, insanın canını tehlikeye atma pahasına üretimin sürdürülmesi, halk ve sağlık sektörü yerine büyük şirketlere sunulan yardım paketleri, neoliberal sistemin gerçek yüzünü gösterdi. Özelleştirme politikalarıyla neredeyse bitirilen sağlık sistemi ve sosyal haklar için mücadele etmenin önemi pandemi sürecinde bir kez daha ortaya çıktı. İletişim Akademisyenleri Yasemin İnceoğlu ve Savaş Çoban’ın birlikte hazırladıkları ‘Pandemi Neoliberalizm Medya’ kitabında medya mercek altına alınıyor.

Haftanın çok satanlar listesini D&R, idefix, hepsiburada, Remzi Kitabevi, Penguen Kitapevi ve BKM Kitap listelerinden yola çıkarak derledik.

  1. Veba Geceleri, Orhan Pamuk
  2. Var mısın? Doğan Cüceloğlu
  3. Empedokles’in Dostları, Amin Maalouf
  4. Hayat Kaybettiğin Yerden Başlar, Miraç Çağrı Aktaş
  5. Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Grigory Petrov

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi