İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Arkadaş, aç mı kalacaksınız?

‘Sanatçı’ bir meslek tanımı değil bir niteleme sıfatıdır.
Sanatçı sanat yapan kişidir.
Ama “sanatçı” sıfatını kendisine veremez!

Bu sıfatı, ona, onun sanatına “maruz” olanlar verir.
Ya da vermez!

Bizim paramızla yayın yapan, bizim paramızla dizi ve program hazırlayan, devletin televizyonu TRT,  Osman Kavala’yı ve aslında onun üzerinden Gezi’yi itibarsızlaştırma hamlelerinin bir devamı olarak düşünüldüğü her halinden belli olan, ‘Metamorfoz’ isimli bir dizi yapmış.

Dizide, fiziksel görünüş olarak Osman Kavala’ya benzeyen bir oyuncu rol alıyor.

Osman Kavala’yı nasıl bir figür olarak ele aldıklarını anlamak için sadece tanıtım videosunu izlemek yeter! 

Dizide, Osman Kavala’yı simgeleyen kişi, vatanını satan, ajanlık yapan, alabildiğine kötü bir karakter olarak resmedilmiş.  

Halbuki durumu bütün kamuoyu biliyor.

AİHM’in kararına rağmen salıverilmediğini; dosyasında, 6 yıldır cezaevinde tutulmasını gerektirecek tek bir satırın bulunmadığını; suçsuzluğu konusunda, onu orada tutanlar dışında yerli yabancı bütün hukukçuların mutabık olduğunu sadece iktidarın, Gezi’yi kriminalize edebilmek ve geniş bir muhalif kesiminin sesini kesmek amacıyla sarıldığı bir araç olduğunu bilmeyen yok!

Osman Kavala: “kamu kaynaklarının beni karalamak için kullanılmasını yadırgamadım!” cümlesiyle biten ve işin tamamının hakkını veren bir açıklama yaptı.
Bu cümlenin üzerine kurulacak bir cümle yok ama şunu demeden de geçemeyeceğim!

Biz şimdi, bir aileye 6 yıldır vicdansız bir azabı umursamayanlara eyvallah edip bu dizide oynamayı kendine yedirmiş, üstüne marifet etmiş gibi “İnterneyşınıl iş” filan diyen oyunculara, onları birileri dizilerde oynattı, birileri programlarında tanıttı diye sanatçı mı diyeceğiz!

Ben, demem! Diyene de mani olmam!

Haftanın sorusu

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin basına yaptığı yıllık sunumda gazeteciler soru sordu, imamoğlu yanıtladı.

Son soruyu aşağıdaki gibi özetleyebileceğim şekilde Milli Gazete’den Mustafa Kurdaş yöneltti.
“Bir değişim mevzusu var!

Türkiye 73 yıldır seçim yapıyor. Cumhuriyetin, sağın yönetimine geçtiği 73 yıllık bölümünde, CHP, ( SHP, SODEP, DSP ve koalisyonlar dahil) sadece 6 yıl 4 ay yıl iktidarda bulunmuş.  Mevzu bu mu acaba? diye bence günün hatta belki de son zamanların en anlamlı sorusunu sordu.

İmamoğlu da cevap verdi.. “CHP’nin tarihini yargılamak haddime değil ama benim hikayem pek öyle değil. Ben 9 yıldır kazanıyorum!

Aslında işte, olay tam da bu!

Çok partili hayata geçişten bu yana sol demokratlar Türkiyenin bugün saplandığı çıkmazın sorumlusu değil. Aksine ondan önceki 27 senede onların yaptıklarını sata sata bitiremeyen, en sonunda AKP’nin olduğu sağ iktidarlar sorumlu.

Artık seçmen de sol demokratları bir denemek istiyor.

Ama bu sefer de gel gör ki “sandık rehinde!”

Asıl mesele sandığı kurtarmak!

Yer mi?

Televizyon söyleşisinde sorulan soruya, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş cevap veriyor: “Numan Kurtulmuş’un onu (Can Atalay’ı) oradan tutup getirmek gibi bir sorumluluğu da böyle bir gücü de yok!”

Biraz da biz ekleyelim:
Öyle bir isteği de yok!
Hatta öyle bir cesareti de yok!

Başkanı olmayı kabul ettiğin bir camianın bir ferdine alenen ve büyük bir haksızlık yapılacak, başkanı olduğun, üstelik de hakkını hukukunu korumak için hem yemin ettiğin hem de karşılığında maaş aldığın bir ekibin bir ferdinin en temel hakları elinden alınacak, sen de sorumluluğun olmadığından dem vuracaksın!

Koskoca meclis başkanı, sadece konuşmacıları "süren bitti!" desin diye mi oraya oturtulur, 0002 plakalı araca bindirilir, Devletin en üst makamına getirilir?

Emin misin Numan hocam?!

Değişim Şart da Hangi Değişim?

Seçimden bu yana hem CHP’lilerin hem de CeHaPe’lilerin favori kelimesi değişim..

CeHaPe’lilerin yani  CHP’li olmayan, hatta önemli bir bölümü AKP’li olanların değişimden kastı Kılıçdaroğlu’nun değişmesi.

Hardi CeHaPe’lileri anlarım!

Onlar için yeter ki Kılıçdaroğlu gitsin!
Çünkü adam az daha kazanıyordu!

Onlar korkuyor!

Sistemde fazla olarak varlığı bilim adamlarınca tespit edilen 6,5 milyon yani %12 oranındaki seçmen izah edilmemişken, Cumhuriyet tarihinin en büyük ve en önemli muhalefet ittifakını organize etmeyi başaran Bay Kemal, kalırsa bu ittifakı daha da büyütebilir.

Ama CHP’lileri anlamak pek kolay değil!

Belediye Seçimlerinde ittifak daha önemli.
İttifakın organize edilmesi işi daha da önemli.

Seçmenin, kafa karışıklığı durumunda, tercihini iktidara yakın aday lehine kullanması çok kolay.

Üstelik bu seçimlerde, Şanlıurfa’da kontrol edilemeyen sandığın Zonguldak’taki sonuçlara bir etkisi yok!

Yani ezcümle, önümüzdeki belediye seçimleri için ittifak elzem!

Kılıçdaroğlu gibi bir ittifak gurusunun moderatörlüğü de şart!

Sonrasına belediye seçimlerinden sonra bakılır!


Yeri gelmişken, ünlü belgesel yönetmeni Savaş abimizden gelen bir fıkrayı buraya alalım.

Evlilikleri epeyce yıllanmış bir çift motivasyon için arayış kararı alıyor.

Akşam koca eve geliyor.
“Bugün önemli bir değişiklik yapacağız” diyor.

Kadın heyecanlı ve mutlu, alelacele sofrayı topluyor, yatak odasına geçiyorlar.

Koca; “Bu akşam marangoz usulü sevişeceğiz!” diyor.

Derken sevişiyorlar, sevişme faslı bittikten sonra kadın şaşkın!..

Koca soruyor; “Nasıl, Beğendin mi?”
“Ne beğendin mi?.. Hiç bir farklılık yok ki, her zamanki gibi işte, neresi marangaz usulü?

Adam kulağının arkasını göstermiş:

“Kalemi görmedin herhalde?”

Çıkar bakayım telefonunu

Seçimler bitti.

Artık kimse kimseye başlıktaki  bu ötekileştirici, şabalak soruyu sormaz oldu.

Peki, kim, kime soruyordu bu soruyu?

İktidar yanlısı koca koca amcalar, "İşsiziz, açız!" diye feryat eden gençlere, "Nerede açsınız, bak cebinizde on milyarlik telefon var!" diye…

Şimdi sakin sakin düşünelim.

Hangi ülkelerde telefon pahalı?

Telefonunu kendi üretmeyen, üretip dünyaya satamayan, onu dışarıdan dövizle alan ülkelerde telefon pahalı!

Sen önce ortalama bir telefonun fiyatını 2 aylık asgari ücretle eşitleyen bir ekonomik başarısızlıkla gencini pahalı telefon almak zorunda bırakacaksın

sonra, pahalı da olsa artık nefes almakla eşitlenen bir ihtiyaç haline gelen o telefonu almak zorunda kalan genci fakirlik edebiyatı yapmakla suçlayacaksın!

Hadi oradan!

40 yerine 15 olunca

27 ay sonra faiz 6,5 baz puan arttırılarak 15’e yükseltildi.
Buna rağmen döviz düşmedi. Aksine yükselmeye devam etti.

Borsa da aynı şekilde yükselme eğilimine girdi.


Benim gibi acemiler sordu: “Hani faiz yükselince para bankalara yönelecek, döviz, altın, borsa, ne varsa düşecek, paramız değerlenecekti!”
Buna hakiki Ekonomist, Profesör Uğur Emek yanıt verdi.

“Piyasalar gürültü sinyallerini sevmezler. Sesin net olması lazım!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi