Bir Tablonun Anlattıkları:“Avignonlu Kızlar”

Picasso’nun yaşamının dönüm noktalarından biri olan Kübizm döneminin başlangıcı 1907 yılında Avignonlu Genç Kızlar isimli tabloyu resmetmesiyle başlamaktadır. Picasso bu dönemde New York’ta açtığı sergide, kadın imgelerini içeren eserlerindeki yüzeylerin ve hacimlerin parçalara bölünmesiyle dikkat çekmiştir. Bununla birlikte 1914 yılından sonraki döneminde savaşın da etkisiyle klasik bir anlayışla birlikte gerçeklik ve kübizmi birlikte uygulamıştır.

Yine bu dönemde Picasso Corot, Ingres gibi klasik sanatçılardan etkilenmiştir. Uzun süre aynı anlatım biçiminde duramayan ve sürekli farklılıklar arayan bir sanatçı olan Picasso kendiyle çelişmek pahasına kendine ait tüm yöntemleri değiştirmiş ve sürekli yeninin peşinden koşmuş, kendini yeni akımlarla, düşüncelerle yenilemiştir. Onun sanat eserlerini değerli ve farklı kılan ise kendisiyle çelişmesi olmuştur. Bu çalışmanın amacı sürekli kendiyle çelişen ve kendini sürekli yenileyen Picasso’nun Kübik dönemindeki kadın imgesi barındıran resimlerini inceleyerek; tarih boyunca pek çok sanat eserine konu olan kadın imgesine karşı bakış açısını tespit etmektir. Bu sebeple yapılan bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden durum tespiti modeli olup, veriler doküman analizi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışma diğer bilimsel araştırmalara kaynaklık etmesi açısından önemlidir.

Picasso’nun stüdyosunda asılı durduğu sırada felsefi genelev veya le Bondel d’Avignon gibi muhtelif isimler yakıştırılan resim, suluboyayla yapılmış, yedi figürlü bir genelev kompozisyonudur. Bir denizci, bir tıp öğrencisi ve beş nü kadının bulunduğu eserin sonraki versiyonunda, denizci ve tıp öğrencisi yok edilerek beş nü kadın kalmıştır. William R. Everdell, resimden çıkarıldıkları görülen bu iki figürün tasarımın dışında bırakılmasıyla, onları seyircilerin içine kattığını o tarihten beri resme bakan herkesin insana dimdik bakan beş devasa fahişenin karşısında müşteri durumuna sokulduğunu söyler. Renk ve kompozisyonunu ele aldığımızda aslında “Avignonlu Kızlar”ı, Paul Cézanne’ın “Yıkanan Kadınlar”ından etkiler taşır. Mekân ve figürleri incelediğimizde de Picasso’nun bu resimden etkilendiğini görmüş oluruz. Hatta Paul Cézanne’ın insanları büyük figürler biçiminde resmetmesinin etkisi de Picasso’nun bu anıtsal resminde görülebilir. Anatomik bulguları değerlendirdiğimizde deforme etkisinin netliği gözlenmektedir. Kompozisyonda beş çıplak kadın figürü resmin yüzeyine dengeli dağıtılmıştır ve derinliğin bulunmadığı bölümdeki kadınlardan en soldaki mavi perdeyi aralarken izlenir. Kendilerine bakanlara gözlerini dikip, tahrik edici bir tutumla bedenlerini sergileyen bu beş kadın, normal kadın vücut oranlarının üzerinde ölçülere sahiptir. Şehvetin anlatılış şekli bu resimdeki gerçek sarsıcı unsurdur. Buradaki kadın imgeleri oldukça kaba ve köşeli resmedilmiştir. Resmin sağ tarafında bulunan yüzleri çarpıtılmış kadın figürleri, insan yüzünden çok maskeye benzemektedir. Picasso 1906 yılından itibaren “Primitif Sanat” kavramına yakınlaşmıştır.
“Kendine özgü ahşap heykelle basitleştirilmiş biçimleri ve doğrudan sembolizmleriyle Afrika, Picasso’yu o kadar büyüledi ki oraya özgü birçok oyma eser topladı, var olan bir şeyin üzerinde tekrar çalışma yöntemiyle sanatsal ifadenin yepyeni ve tamamen özgün bir yolunu buldu”. Yaklaşık 9 ay üzerinde çalıştığı bu resimle ilgili 800’den fazla taslak yapıp saklamıştır. İlk aşamalarda bir genelev sahnesi olarak düşünülen resme Barcelona’daki Calle D’Avignon’daki genelev adını vermiştir. Fakat başlangıçta düşünülen imgelere ait izler sonrasında yok olmuş, uyum da yok edilerek geometrik yüzlerden oluşan bir yüzey oluşturulmuştur. Resimde kendini tüm klasik resim kurallarından uzak tutan nü ve natürmort unsurları görülür.

Resmin ilk görüldüğü 1937 yılında gören tüm dostları tarafından şaşkınlık ve anlaşılamama tepkileri alan resim yaklaşık 9 yıl sergilenmemekle birlikte bugün modern sanatın kilit taşlarının başında gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi