“Çocukların doğruları büyüklerin kurdukları büyük yalanlara karşı bir eleştiridir”

“Çocukların doğruları büyüklerin kurdukları büyük yalanlara karşı bir eleştiridir”
Oyuncu-yönetmen Aydın Orak’ın Sabırsızlık Zamanı filmi, gariban mahallerinin hemen yanı başındaki zengin sitelerinin içindeki yüzme havuzuna girmeyi kafasına koyan Mirza ve Mirhat’ın “Neden zenginler gerçek havuza giriyor...

Oyuncu-yönetmen Aydın Orak’ın Sabırsızlık Zamanı filmi, gariban mahallerinin hemen yanı başındaki zengin sitelerinin içindeki yüzme havuzuna girmeyi kafasına koyan Mirza ve Mirhat’ın “Neden zenginler gerçek havuza giriyor da biz sahte havuza giremiyoruz?” sorusuyla başlayan, ‘büyükler’in dünyasına ‘çocuk akıllarıyla’ çomak soka soka başlattıkları mücadeleyi anlatıyor.

“Gözlemlediğim kadarıyla, yeni yapılan lüks siteler ile hemen yanı başındaki yoksul mahalleler derin bir çelişkinin ve tezatın resmini oluşturuyordu. Bu tezatı, bizzat dinlediğim bir yaşam öyküsünden yola çıkarak ikiz çocukların duygusu üzerinden anlatmaya karar verdim,” diye anlatıyor yönetmen yönetmen Aydın Orak Sabırsızlık Zamanı filmin kendisini çekmeye iten sebebi. Ayrıntılı cevabını da aşağıda okuyacaksınız zaten.

.“Neden zenginler gerçek havuza giriyor da biz sahte havuza giriyoruz?” sorusunu kafaya takıp, kendi mahallelerinin hemen yanındaki zengin sitelerin havuzlarında yüzmeyi bir amaç haline getiren Mirza ve Mirhat’ın öyküsü Sabırsızlık Zamanı. “O havuza gireceğim!” diye ‘büyükler’le mücadeleye girişen, dört bir yanlarını sarmış o ‘büyüklerin’ dünyasına ‘çocuk aklı’yla çomak sokmaya çalışan, bunu da çok ince bir zeka ve dürüstlükle yapan ikizlerin az gülümsetip bol düşündüren ikiz kardeşlerin sonu belirsiz bir yolculuğu… Başrollerinde Mirza Zarg, Mirhat Zarg, Pelin Patu, İştar Gökseven’in yer aldığı Sabırsızlık Zamanı’nı yönetmen Aydın Orak’la konuştuk.  

Cine Dergi’den Banu Bozdemir’e verdiğiniz röportajda, “Filmin çoğunluğu otobiyografik,” diyorsunuz. Çıkış noktasını anlatır mısınız? Neyi dert ettiniz kendinize bu filmi çekmeyi kafanıza koyduğunuzda?

Film çocukluğuma dair birçok anekdot barındırıyor. Filmdeki çocukların olduğu yaşlardayken tanık olduğum, yaşadığım birçok sahnenin dayanak noktası oralar. İnsan, hayatı boyunca çocukluk döneminde yaşadıklarını anımsar, duyumsar, zaman zaman aklına gelir ve bunu tekrar tekrar yaşar. Hayatı yeniden yorumlayanlar olarak, bizler de yani sinemacı, yazar ya da genel olarak bu yaratım süreçleri ile ilgili olanlar çocuklukta yaşadıklarını işlerler. Şimdiye kadar gerek tiyatro oyunlarımda gerek çektiğim film ya da belgesellerdeki her şey çocukluğuma dair duygu ve düşüncelerdir. Çocukluk insanın anavatanıdır. Ben sınırları olan bir kasabada doğdum. Benim için sınır, ülkeler arası bir tür hudut olsa da, sınıflar arasında da bir huduttur. Ve çocuk saflığıyla düşününce çok anlamsız bir çizgidir. Doğduğum coğrafyanın verdiği sınır meselesi hayatım boyunca anlatmak istediğim bir durumdur.

Filmi Mirza ve Mirhat götürüyor diyebiliriz sanırım. Her şeyi onların ağzından duyuyoruz. Yeri geldiğinde yaşlarına uygun ‘espriler’ yapıyorlar, yeri geliyor Sosyolojik Terimler Sözlüğü’nden kaptıkları belli olan kavramları –üstelik bilinçli olarak- kullanarak karşılarındakileri alt ediyorlar. Hikâyeyi çocuklar üzerine kurmanızın sebebi neydi?

Çocuklar sınır tanımaz insanlardır. Onlar için ne zengin yoksul, ne de halklar veya renkler, diller arasında bir sınır vardır. Hiçbiri ile ilgilenmezler. Bilmezler. Büyükler, çocuklara bir sınır ve sınıf olduğunu her defasında hatırlatır. Hatta fiziki olarak duvar, dikenli tel ve ya mayın koyar. Çocuklar büyüdükçe onlara sınırlar ve sınıflar öğretilir. Filmdeki çocuklar daha bunlarla ilgili olmadığı yaştalar. İşte bu yaşlardaki çocuklar sınırsız ve sınıfsız bir atmosferin içinde olduklarını düşünürler. Ve büyüklerin ördüğü bu duvarları yıkmaya başlarlar. Gerek coğrafyanın zor koşullarının onlara biçtiği çocuk olmama hali, yani büyük ve yetişkin olması gerekliliğinin onlara dayattığı erken olgunlaşma ve bilinçlenmenin verdiği bir sosyolojik bilinçle hareket ediyor olmaları… Tüm bunlar filmin ana dayanak noktasıdır. Büyüklerin ördüğü duvarların küçükler tarafından yıkılma mücadelesidir. Bu mücadele doğduğum sınır kasabasında çocuğun topunun kaçtığı sınır mayınlarına basıp ölmesi gibidir. Bu mücadele biçimi büyüklere ne ifade ediyor? Neyi öğretiyor?

Yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak film, Mirza ve Mirhat’ı ‘gerçek’ halleriyle izliyormuşuz izlenimi yaratıyor. Genele vurursak; “Çocuklar yalan söylemez” sözünü doğrulamak mümkün mü filmin hikâyesinde? Çünkü her söyledikleri doğru…

Çocukların büyüklerin dünyasına dair söyledikleri her şey doğru ve büyükler bu doğrunun doğruluğuyla ilgilenmez. Çünkü çocukların doğruları büyüklerin kurdukları büyük yalanlara karşı bir eleştiridir. Saint - Exupéry’nin Küçük Prens kitabında şöyle bir cümle var; “Büyükler anlasın diye daha basit anlatayım.” İşte bütün mesele bu. Anlamayan çocuklar değil büyükler. Neden toprağın ortasına bir sınır çizilir, duvar örülür, bu yeryüzü, bu gökyüzü tüm canlılara ait değil mi? Bırakın tüm canlıların sınırsız ve sınıfsız bir dünyada yaşaması; ırklar için sınır, renkler için sınır, çocuklar için sınır, kadınlar için sınır, bu sınırlar böyle uzayıp gider. İşte çocuk bundan dolayı doğru olandır. Yalan olan büyüklerdir.

Yine başta Mirza ve Mirhat olmak üzere tüm oyuncular siz, “Oyun” dedikten sonra kafalarına göre oynamışlar gibi. Çok doğallar. Ben özellikle ikizlere geniş bir alan yarattığınızı düşündüm ama öyle değilmiş sanırım…

Çocuklar çok yetenekliler ve hemen ne istediğinizi anlarlar. Benim oyuncularımın hepsine sadece çocuklara değil herkese öyle bir alan yarattım. Oyuncu olmamın avantajını oyuncu yönetiminde gördüm. Oyundaki yalan ve yapaylığı hemen görüyorum. Senaryoyu verdikten sonra sahnedeki ilk yorumu oyuncuya bırakıyorum. Çünkü oyuncu o yaratıcı dünyanın en önemli yorumcusudur. İlk o karakteri, atmosferi, duyguyu vurguyu yorumlasın, eğer eksik ya da fazlalık varsa müdahale ederim. Ama oyuncu bir sanatçıdır ve o yaratım alanını ona bıraktığınızda daha rahat oyununu oynar. Filmde çocuk oyuncular dahil herkes sanki o an çekilmiş sahne ve o an o söz aklına gelmiş de söylüyor gibi duruyor. Ama neredeyse tüm film senaryodakinin birebir aynısıdır. Sahneler, diyaloglar hepsi senaryoda var.

Çok derine inmeden filmin sonuyla bitirelim. Başından sonuna “O havuza gireceğim” inadı, ‘çakalca’ eylemler, kafa tutmalar, ‘boyundan büyük laflar’,  korkusuzca bir mücadele ama trajik bir son… Ne kalıyor elimizde geriye? Duvar yazısının son halini de katayım: Bu hep böyle mi devam edecek?

Umudum böyle devam etmemesi. Bu adaletsiz ve dengesiz dünya düzenine karşı sabırsız çocukların bunların tekerine çomak sokacak bir hareketliliğin er geç bir gün olabileceği umudunu taşıyorum. Birileri rahatsız etsin, kafa tutsun, korkusuzca adaletsizliğin ve eşitsizliğin üzerine gitsin. Sonu nasıl biterse bitsin. Bu bir tür umudunun peşinden gitme mücadelesidir. Önemli olan bir şey için mücadele etmesini bilmektir. Oraya bedeller ödeyerek emek sarf ederek ilerlersin. Önemli olan bu yola çıkmaktır. Varış noktası çok uzak ihtimal olsa da değerli olan bu yoldur.

Öne Çıkanlar