Emel Yıldırım
İKTİDARDA KALMAK
İKTİDARDA KALMAK HERŞEY Mİ?
Gerçekten enteresan ülkeyiz. Coronavirüsün ülkeye giriş yaptığının anlaşıldığı 11 Mart’tan bu yana doktorlar, bilim kurulu üyeleri, vatandaşlar, belediye başkanları, muhalefet partileri “sokağa çıkma yasağı ilan edin” diye neredeyse hep bir ağızdan avaz avaz bağırdılar, iktidardan tık çıkmadı. Sokağa çıkma
yasağı, 18 yılda Merkez Bankası’ndaki
ihtiyaç akçesine kadar sıfırı tükettikleri için mevcut ekonomik duruma ve
iktidarın bekasına uygun değildi. Aynı
zamanda sokağa çıkma yasağını uygulamak, ciddi bir yönetim anlayışı ve
ciddi bir koordinasyon gerektiriyordu.
Göze alamadılar. Ama bir yandan da
salgının boyutları hızla yükselince bari
hafta sonu iki günlük yasak ilan edelim
dediler, ama yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun
“cumhurbaşkanının talimatları sonucu”
iki saat kala açıkladığı sokağa çıkma
yasağı ile yine bakanın rakamlarıyla
250 bin civarında insan panik halinde
dar zamanda son alışverişlerini yapmak
için itiş kakış sokaklara döküldü. Sağlık
Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’nin
analizlerine göre, İstanbul'da 1 kişinin
16 kişiye virüs bulaştırdığını açıklamıştı. 250 bin kişinin kaç kişiye virüs
bulaştıracağını artık siz hesaplayın. Bu
yasak ilan edilmese muhtemelen virüsün yayılma riski daha düşük olacaktı.
Moraller bozuldu, emekler heba oldu.
Bu acıklı tablo tüm dünyada “Türkiye’de
corona kaosu”, “Corona virüsü, Türkiye,
şiddet”, “Türkiye'de corona krizi” başlıklarıyla haber yapıldı.
Sağlık Bakanının da yasaktan gece
haberi oldu. İddia o ki, bakan istifanın
eşiğinden döndürüldü. Bilim Kurulu
Üyelerinden bazıları da istifa etmeye
kalktı, CHP’li belediye başkanlarına
zaten bilgi verme gereği bile duyulmamıştı. Yöneticiler arasında koordinasyon
yokken, yasak ilan edilen kentlerde koordinasyonun sağlanması hayal bile edilemezdi. Nitekim, İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığının Halk Ekmek
dağıtımına müdahale edildi, nöbetten,
görevden dönen insanlar yollarda kaldı,
basılan gazeteler elde kaldı.
Durum, daha 15 gün önce, halk
can derdindeyken maskelerle Kanal
İstanbul ihalesi yapan Ulaştırma ve
Altyapı Bakanı Cahit Turhan’ın gelen
tepkiler üzerine görevden alınmasına
benzemiyordu. Durum aslında çok daha
vahimdi. Son derece beceriksiz, toplumsal refleksleri hiç hesaba katmayan bir
mantıkla ilan edilen yasakla birlikte yaşananlar insanların hayatlarına doğrudan tehdit oluşturdu, salgının süresini
uzattı. Doğal olarak yapılması gereken
İçişleri Bakanı’nın ya görevden alınması
ya da istifa etmesiydi.
Ve Süleyman Soylu, yasağın kalkmasına iki saat kala, bir gün önceki
açıklamasının tam tersine, bu kez cumhurbaşkanının talimatını yok sayarak,
“Hafta sonu sokağa çıkma kararının
uygulamasının sorumluluğu, her yönüyle şahsıma aittir. Başlangıçta kısıtlı
saatlerde de olsa ortaya çıkan görüntüler, mükemmel yürütülen bu süreçle
uyuşmadı” açıklamasıyla istifa etti.
Konu kapanmadı. Bu kez sosyal medya karıştı, Soylu taraftarları bir yandan,
Berat Albayrak destekçisi Pelikancılar
karşı yandan, Devlet Bahçeli başka bir
yandan meydan muharebesi yaşandı,
AKP iç hesaplaşmaları ortaya döküldü,
Yetmedi, Soylu destekçisi yurdum insanı
“Soysuzlara inat kutlu yürüyüşe devam,
Soyluya selam”, “Terörden öleceğimize
koronadan ölürüz sıkıntı yok” nidaları
eşliğinde İçişleri Bakanlığı önünde, Soylu’nun evinin önünde, çeşitli kentlerde
sosyal mesafeyi, evde kalın çağrılarını
yine boşa çıkararak gösteriler yaptılar.
Sonuç olarak, sokağa çıkma yasağının
başlangıcı da bitişi de salgını kontrolden çıkarmaya hizmet etti.
Siyasiler istifayı açıklamalarıyla
değerlendirirken, dünya basınında yine
Türkiye vardı, “Virüs salgınında giden
ikinci bakan”, “Yasak acemice idare
edildi” başlıklarıyla Soylu’nun istifası
duyuruldu.
Bu hengame arasında Cumhurbaşkanlığından "Cumhurbaşkanımız,
İçişleri Bakanımızın istifasını kabul
etmemiştir, kendisi görevine devam
edecektir. Birlik ve beraberliğimize
kimse balta vuramayacaktır" açıklaması geldi ancak ne baltası, baltayı kim
vuruyor anlaşılamadı.
Geride, sokağa çıkma yasağı talimatını cumhurbaşkanı vermedi mi,
cumhurbaşkanına rağmen mi yasak
kararı alındı, bu yaşanan saçmalıkların
sorumlusu kim soruları kaldı. Ve bir
soru daha: İktidarda kalmak herşey
insan hayatı hiçbir şey mi?