İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Meclis’e anti-statik halı

Bu yaz, 2,5 aylık meclis tatilinde TBMM’de hummalı bir çalışma vardı.
Yanlış anlamayın! Hummalı çalışma milletvekillerinin değil, mimar ve inşaatçıların çalışmasıydı.
· · ·
Daha önce de zaman zaman sert tartışmaların, hatta yumruklaşmaların yaşandığı yüce mecliste, bu çirkin görüntüler olmasın diye meclis mimarları düşünüp taşındılar, bu gerginlikleri azaltmak için bazı fiziksel önlemler aldılar.
· · ·
Ne yaptılar?
Salonun bütün halılarını söküp attılar. Yerine anti-statik halılar döşediler
· · ·
Bununla da kalmadılar!
Elektronik sistemlerden kaynaklanan vücuttaki yoğun elektriği önlemek için zemine bakır tel topraklama yöntemi uyguladılar
· · ·
· · ·
Şöyle ortaya da bir “fışkiye” yapsak, etrafına birkaç kedi salsak mı diye düşünenler oldu ama o kadarına da girmediler
· · ·
Peki sonuç ne oldu?
Yine kavga, yine yumruk, yine tansiyon!
· · ·
Halbuki bu kadar uğraşmaya da yatırıma da hiç gerek yoktu.
Sadece Alpay tankı ile Soylu’yu meclise sokmamak yeterli olacaktı!
· · ·
Bazen en basit önlem gözünüzün önünde olur ama göremezsiniz!

İnekleri kurtarın!

Yılbaşı hindisinin yılbaşı hindisi olduğu konusunda bir fikri var mı?
Bence başına bir şeyler geleceğini biliyor ama onun bir kutlama, şenlik, bir yeni yıl, bir takvim olayı vesaire olduğundan elbette haberi yok!
· · ·
Oysa Kurban Bayramı öncesi boğalar duruma daha vakıf..
Kendisini kesime götüren kasapları yaralayarak kilometrelerce kaçan yüzlerce boğa haberini hatırlayın!
· · ·
Misal, Kaçmadan önceki ismi ‘Kara Şahin’ olan ama kaçıp, Haluk Levent sayesinde hayatta kalan, sonrada Ferdinand ismi verilen Rize İyidere’li boğayı hatırlayın!
· · ·
1988-89 döneminde Beşiktaş’ta futbol oynamış ve bir sezonda 14 golle Çarşı’nın gönlünde taht kurmuş İngiliz siyahi futbolcu Ferdinand’ın adı verilmişti bu cesur ve akıllı boğaya.. (Gerçi Kara Boğa, Amokchi’nin lakabıydı ama olsun!)
· · ·
Ferdinand’ı, bayramın birinci günü İyidere’den denize sokup dördüncü günü, 23 kilometre uzaktaki Sürmene sahilinden karaya çıkaran güç hangi korkudan ve neyi çözmüş olmaktan kaynaklanıyordu?
· · ·
Kurban bayramlarında İnekler rahattı.
Çünkü inekler, süt, tereyağ, yoğurt, peynir gibi bilumum beyaz proteinin fabrikasıydı. Bunların yanında yılda 5 düveye kadar yavrulayarak et ihtiyacının da fabrikası ineklerden başkası değildi.
· · ·
Şimdi süt ve hayvan üreticileri feryat ediyor!
İnekler birer birer kesime gidiyor.
Hem de ne bayram ne yılbaşı?
Çünkü inek yemi ithal ve o kadar arttı ki, bir litre süt almak için hayvana yedirilen yemin maliyeti bir litre sütten daha pahalı!
· · ·
İneklerin kesilmesi, doğadan arıların yok olması gibi büyük bir felakettir!
Her yılbaşı 700 bin hindi kesilmesine benzemez!
· · ·
Süt yağ, yoğurt bir yana,
Gariban, eti bayramdan bayrama da göremez!
İnek olmazsa, bayramda “yedi kişi bir boğaya girdik!” demek hayal olur!
Değil yedi, yetmiş yedi kişi gelse bir boğaya giremez!
Ona göre!

Şook ucuuz!

Çad Cumhuriyeti’nde üretim denilen şey neredeyse hiç yok!
Hemen her şey yurtdışından, özellikle de yakın zamana kadar sömürge olduğu Fransa’dan geliyor. Afrika’nın ortasında denize kıyısı olmadığı için ithal ettiği ürünler için, limanı olan komşu ülkelere navlun ödeyen Çad’da, şu anda bir paket makarna, bizim paramızla 28 TL. 5 litrelik ayçiçek yağı 600 TL.
· · ·
İşsizlik, açlık ve yoksulluk kol geziyor.
Vatandaşlarının yarısı müslüman, yarıya yakını da hristiyan olan Çad Cumhuriyeti, dünyanın en yoksul, en yolsuz ülkesi olarak tarif ediliyor.
Ama asgari ücret bizimki ile aynı! 185 dolar!
· · ·
Sıkı durun!
Türkiye’nin bir kaç kez göstermelik de olsa gıda ve sıhhi yardımda bulunduğu Afrika’nın ortasındaki Çad’dan gelip, Türkiye’den alışveriş yaparak ülkesine koli koli yiyecek, içecek götüren Çadlılar var.
· · ·
Yani Türk Lirası değer kaybedince ürünlerimizin, alınterimizin değeri ne kadar düşmüş buradan anlayın!
· · ·
Çad’dan onca yolu gelip Türkiye’den alışveriş edenler, ülkelerine dönerken muhtemelen şöyle dua ediyorlardır: “Allahım, bize değil de, bizim yakın komşularımıza, Libya’ya, Nijer’e Sudan’a Kamerun’a Tayyip Erdoğan gibi liderler nasip eyle!..
Eyle ki, yakın yakın alışveriş yapıp dönelim.Türkiye iyi de, biraz uzak kalıyor!”

Yastık altı

Cumhurbaşkanı Erdoğan vatandaşa aynı çağrıyı yineledi;
Mealen “Haydi çikarın şu yastık altındaki paraları!” dedi.
· · ·
Tabi şimdi diyeceksiniz ki “yastık altında paramız mı kaldı? Biz ekmek almaya parayı zor buluyoruz!”
· · ·
Sakin olun!
Reyiz size demiyor zaten.
Siz fakirler, üstünüze alınmayın!
· · ·
O, parası olup, onunla da döviz alıp, yastık altına ya da banka kasalarına gömenlere sesleniyor.
· · ·
Çünkü ekonomi danışmanları önüne listeyi getiriyor.
O listede, vatandaşın bankalarda 260 milyar dolar, yastık altında ise 300 milyar dolar civarında bir birikimi olduğunu yazıyor.
· · ·
Düşünsene, kaç tane 128 milyar dolar?
· · ·
Reis bu çağrıyı birkaç kere yaptı.
İlk yapıldığında, dolar 2.5 liraydı.
Çağrıya uyup dolarını satanlar hüsrana uğradı.
Satmayanlar ise beş kat kazandı.
Şimdi artık kimse yemiyor!
· · ·
Ben iktidar danışmanlarına çok basit ve çok kolay bir çözüm önereyim!
Siz önce köprü geçişlerini, yap işletçilerin ödemelerini TL’ye çevirin.
Bakın görün vatandaş yastık altını açıyor mu açmıyor mu?

Mecburiyetten

Rtük, 2021 yılı içerisinde 18 tv kanalına 27 milyon TL tutarında ceza kesmiş.
Ceza yazılan kanallar, genel kanallar ve haber kanalları olarak iki gruba ayırmış.
Genel kanallardan en fazla ceza elbette Fox Tv’ye kesilmiş.
· · ·
Haber kanallarına da 57 ceza verilmiş
Haber kanallarından:
Halk Tv 19 ceza,
TELE1’ 18 ceza,
KRT ise 9 ceza ile 57 cezanın 46’sını alarak ipi önde göğüslemişler.
· · ·
Atv’ye ise 1 ceza kesilmiş.
Sakın; “56 cezayı muhalif kanallara kestik, 1 tanecik de numunelik, nazarlık yandaş kanala keselim” diye düşünerek Atv’ye ceza yazdıklarını sanmayın!
Atv’ye verilen ceza mahkeme kararı ile yapılmış.
Mecburen olmuş yani!

Nasıl oluyor da oluyor?

Devlet vatandaşını kazıklar mı?
Haşa!
Öyle bir soru mu olur?
Bal gibi de kazıklar!
· · ·
Bunu nereden biliyoruz?
Yeniden Değerleme Oranından!
Devlet her yıl sonuna doğru, önümüzdeki yıl vatandaşa satacağı hizmetlerinin, keseceği cezaların, onlardan toplayacağı vergilerin, rüsumların fiyat artış oranlarını önceden belirler.
Buna da “Yeniden Değerleme Oranı” der.
Aynı bir market gibi düşünür. Hizmetlerime, paranın bir yılda kaybettiği değer zam yapayım ki gelirim düşmesin diye hesaplar.
· · ·
Peki devlet, 2022’nin yeniden değerleme oranı olarak ne belirledi?
“%36.2” olarak belirledi ve bunu da 27 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımladı.
Yani “Ey benim güzel vatandaşım!.. 2022 yılında sana vereceğim her hizmetin fiyatına %36.2 oranında zam yapacağım. Haberin olsun!” dedi.
· · ·
Peki aynı devlet işçinin memurun, emeklinin, yani sabit gelirlinin maaşına ne kadar zam yapacak?
TÜİK’in açıkladığı, üstelik de gerçeği yansıtmadığı herkesçe bilinen enflasyon oranında.. Yani yaklaşık %22 oranında!
· · ·
Alacağına gelince enflasyonun %36.2 olacağına inanan devlet, vereceğine gelince nasıl oluyor da TÜİK’in %22’sine inanıyor?
· · ·
Var mı bunu izah edecek bir babayiğit ekonomist?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi