Necdet Saraç
“Sevgili Hacı Bektaş Veli…”
En az 750 yıllık bir geçmişe sahip Hacı Bektaş Veli, Hacıbektaş İlçesi’nde 62. kez anılıyor. Bugün başlayan törenler 18 Ağustos’a kadar sürecek. Bu vesileyle adı anılarak her çevrede mesaj verilecek Hacı Bektaş Veli’yi bir başka açıdan yazmak istedim…
Düşünür yetiştirmede oldukça çorak topraklara sahip ülkemizde Hacı Bektaş Veli, yalnızca yaşadığı yüzyılda değil, belki de asıl olarak kendinden sonraki yüzyıllara damga vurmuş, hep bir aydınlanma odağı olmuştur.
Anadolu Alevilerinin ve Bektaşilerinin hemen hemen tamamı Hacı Bektaş Veli’yi "serçeşme", yani ana kaynak olarak tanır, kendi doğallığı içinde Hacıbektaş’ı da "Mürşit Kapısı" olarak görür!
Aleviler için Hacı Bektaş'ın kutsallığı yalnızca onun inanç önderi olmasından kaynaklanmaz. Çünkü Aleviler için o yalnızca ulaşılamayan bir inanç önderi değil, arkadaştır, dosttur, yoldaştır... Ona hitap biçimlerinde bu açıkça görülür.
Türkiye'nin en önemli folklor araştırmacılarından Prof. İlhan Başgöz 2000 yılında, Hacıbektaş'ta Dergâh'ı ziyaret eden dört yüz kişinin duygularını ve düşüncelerini yazdığı bir İmza Defteri’nden hareketle Alevilerin Hacı Bektaş Veli'yi nasıl algıladıklarını, onların hitap şekillerinden hareket ederek incelemiş.
Başgöz diyor ki, insanların birbirine hitap etme biçimi, toplumdaki sosyal ilişkilerin bir göstergesidir. 'Esselamünaleyküm, İyi günler, Merhaba' gibi...
Alevilerin de, "Hacı Bektaş Veli'ye hitaplarında geleneksel söz kalıpları vardır. Bu kalıplar 'Hünkar, Pir, Hazret' gibi sözlerini içine alır. Bu hazır formül bazen Allah, Muhammed, Ali üçlemesine bağlanarak da 'Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali, Pirim Hacı Bektaş Veli' diye kullanılır.
Başgöz’ün en önemli tespitlerinden biri defterdeki hitap biçimlerinin deyim yerindeyse "klasik, geleneksel inanç" kalıplarından çıkarak günlük "Benim Pirim Hacı Bektaş Veli, çok değerli Hacı Bektaş Veli, Sevgili Hacı Bektaş Veli veya Pirim, canım, can dostum" konuşmalardaki gibi hitap biçimlerine dönüştüğünü vurgulamasıdır.
İNANCI DÜNYEVİLEŞTİRMEK
"Evliyayı bir efsaneler yumağından çıkararak, çağdaş bir insan, bir önder ve düşünür olarak görüyor bu yeni hitaplar" diyen Başgöz, "Bugünün insanı ile din ve sihir dünyası arasında yeni bir ilişki ile karşı karşıyayız artık. 'Evliyayı' candan bir dost gibi gören bu hitap biçimleri dinselle laiklik arasında yeni bir ilişki kuruyorlar."
İnancı da "dünyevileştiren" bu yaklaşım, Hacı Bektaş Veli'yi "dinsel" kimliğinden alıp, onu bir filozof, bir düşünür, bir dost olarak görüyor, ulaşılır, sohbet edilir, konuşulur kılıyor ve "dünyevileştiriyor"...
Hatta "küçükler de Hacı Bektaş Veli'yi getirip aile çevresinin içine yerleştiriyor ve ona 'Hacı Bektaş Dede' diye sesleniyorlar." Kutsalın, ulaşılmaz olanın, belirsizin or-dan alınıp aile içine sokulması ve onlara 'baba', 'dede' gibi isimler takılması da bu anlamıyla çok tesadüfi değil. Tıpkı küçük bir çocuğun hissettiği gibi candan ve sıcak bir ilişki bu.
"Ziyaretçilerin Hacı Bektaş Veli'ye hitap etmelerindeki değişimin yönü geleneksel-dinselden, çağdaş-laik hazır söz kalıplarını kırmak cesaretini gösteren insanlar, artık sürüye bağlı insanlar değil. Kişilikleri gelişmiş, karar verirken bağımsız tek başına hareket edebilen insanlar bunlar. Artık yeni bir kişilikle karşı karşıyayız. Buna demokrat bir kişilik de diyebiliriz. Demokrasi böyle bireylerle kurulur ve ayakta durur. Çağların getirdiği büyük değişmeler, yeni kuşakların yeni koşullar içindeki yorumları, Alevi inancına 13. yüzyılda hayal bile edilemeyen yeni boyutlar kazandırıyor. Bugünün gençleri Alevilik yolunu, insanlığın ezeli özlemi olan evrensel bir barış ve kardeşliğe, insan haklarına saygıya, sağlam ve eşitlikçi bir demokrasiye, kadın erkek eşitliğine, eğitim hakkına, sınıf ayrıcalıklarının ortadan kaldırılmasına, işe ve emeğe saygıya götüren bir yol olarak görüyorlar. Bu gelişme Türk toplumu için çok umutlu bir gelişmedir..."
Bütün bunları birkaç cümlede özetlersek, bu özet bizi Hacı Bektaş Veli’ye inanmadan kuru övgüler dizmek yerine, devleti bütün inançlara eşit mesafede duracak, her inancın istediği gibi inandığı, istediği yerde ibadet ettiği, Ayasofya gibi, Hacı Bektaş gibi, Mevlana gibi ortak mekanların “insanlığın ortak kültürel mirası” olarak kabul edildiği, dinin devletin kurumsal yapısı dışına çıkarıldığı, çifte standart yerine eşit yurttaşlığın olduğu “inancın da dünyevileşebildiği” bir Türkiye’ye götürür.
Bu Türkiye, ezberlenmiş ve sahici olmayan sözler yerine, "Nefsine ağır geleni kimseye uygulama", "Yetmişiki milleti bir gör", “Her ne arar isen, kendinde ara / Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değil” ve "Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır" diyen Hacı Bektaş Veli’ye gerçekten kulak veren bir Türkiye olur!
* Prof. Dr. İlhan Başgöz: 1921 Sivas Gemerek doğumlu, 1944 yılında Pertev Nail Boratav'ın asistanı olan Başgöz'ün 1949'daki doktora tezi "Türk Folkloru ve Halk Edebiyatı”dır. Ocak 1953'te 141. maddeye muhalefetten tutuklanıp hapis yatan Başgöz, 1960'ta ABD'ye gider ve 37 yıl Indiana Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapar. Çok sayıda kitabı olan Başgöz 13 Nisan 2021’de tam 100 yaşında Ankara’da Hakka yürür.