ZAMANIN KAPILARI

Galata Kulesi’ne kapatılan esirler, meydanda Evliya Çelebi’nin ailesinin de bulunduğu düşünülen mezarlık, hendeklere hapsedilen insanlar, yeraltı yolları, Boğaz’ın altından Büyükada’ya, Heybeli’ye uzanan tüneller, tapınaklar, şehri koruyan yılanlar, evliyalar… Tılsımlı İstanbul’a ait efsaneler.

Arkeolog Ayşe Övür romanlarında İstanbul’un neolitik döneme kadar uzanan ve farklı medeniyetleri buluşturan esrarını edebiyatla harmanlıyor. Beyoğlu’nun simge binalarından biri olan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen meşhur Botter Apartmanı’nın yazarı Övür’ün son kitabı ‘Zamanın Kapıları’. Yine efsanelerle süslü, İstanbul’un kadim hazinelerinin, surlarının, kapılarının aralanacağı bir kitap okuru bekliyor. Yazar, “Yüksek bir yere çıkıp İstanbul’a tepeden baksanız şehri tılsımlı bir halıya benzetirsiniz” diyor. Metinlerinde edebiyatla arkeolojiyi bir araya getiren Övür’le buluşunca İstanbul’un esrarengiz hikâyelerini konuştuk. Galata Meydanı’ndan ismi hendekle biten sokaklara, Pera’nın binalarından Paris’ten esinlenerek açılan ilk modern belediyeye kadar pek çok detayı ele aldık.

Arkeoloji mezunusunuz. Romanlarınızda da arkeoloji geçmişinizle ilgili izler var.  Edebiyatla yolunuz nasıl keşişti ve arkeolojiyle edebiyatı nasıl buluşturdunuz?

Çocukluğumdan beri yazıyordum. Evde kendi kendime gazeteler çıkarıyordum. Anlamasam da tarih kitapları okuyordum. Evde ağabeylerim vardı, onların lise tarih kitaplarını okuyordum. Sanırım ilkokulda tarih okumaya başladım. Arkeolojiyi bilinçli olarak seçtim. Eski kültürleri, medeniyetleri öğrenmek istiyordum. Klasik arkeoloji, Antik Çağ ve Antik Yunan okuyunca bir dönem boyunca Homeros’un İlyada ve Odysseia’sını inceledik. Temel metinleri okumanın bana edebiyatta çok faydası oldu. Ardından yüksek lisans yaptım. Bir Norveç firmasıyla çalışmaya başladım. Dış ticaret yapıyordum. Londra metal borsasında işlem yapmayı öğrendim. Yirmi yıllık çalışma yaşamımın ardından hayat amacımın bu olmadığına, arkeoloji ve yazmaya geri dönmem gerektiğine karar verdim. Bir yandan İstanbul tarihi çalışıyordum bir yandan da edebiyat. Yazmaya başlayınca konular birbirini çekiyor.

“İSTANBUL BİR HÖYÜK KENT”

İlk kitabınız Sahra. Ardından Botter Apartmanı’nı yazdınız. Son kitabınız ‘Zamanın Kapıları’.  Tüm kitaplarınızda İstanbul’un değerleri, surları, kapıları, apartmanları, tarihi dokusu var. İstanbul’u arkeolojik anlamda da edebi anlamda da değerli kılan ne?

İstanbul bir höyük kent. Yenikapı kazılarında on bin yıl öncesine kadar indik. Daha önce üç bin yıllık kent olduğu düşünülüyordu. İstanbul’un Suriçi tarafından on bin yıl önceki atalarımıza ait ayak izleri alındı, sergilenecek. Dünyanın en eski medeniyetlerinin üzerinde yaşıyoruz, biz hepsinin mirasçısıyız. Bunların hepsi birbirilerine geçmiş kültürler. Doğu Roma buraya geldiğinde Byzantion kenti onun altında da Trakların kurduğu Megara vardı. Şehrin çeperlerine çıkarsanız insanların en eski medeniyetlerinden biri olan Yarımburgaz Mağarası karşınıza çıkar. Şu an yaşadığımız kent bir önceki medeniyetten beş metre yukarıda. Kazdığımız zaman altta Bizans eserleri çıkıyor ama onun da altı var. Medeniyetler bileşkesi İstanbul.

‘Zamanın Kapıları’ kitabınızda sürükleyici bir hikâye var. Anlattığınız insanların birbirleriyle kesişen hikâyeleri ve birbirlerine açılan kapıları var. Kapılar bize neyi anlatıyor? Neden zamanın kapıları?

Bu romanı pandemi sırasında yazdım. Anlattığım olayın bir kısmı gerçek bir kısmı kurgu. Romandaki Sinan gerçek bir kişi. Şu an Amerika’da yaşayan, Türkiye’yle bağını tamamen koparmış biri. Çocukluğumuzdan itibaren farklı kurguların içinden geçiyoruz. Çocukluk, üniversite, iş hayatı gibi. Bunu farklı kapılardan geçmek olarak düşündüm ve bir metafor olarak kullandım. Sinan’ın Nevra ile olan ilişkisinden çok etkilenmiştim. Hayatın sürprizlerini ve hayattaki her aşamayı birer kapı olarak düşündüm. Kapılar pek çok sanat eserinde karşılaştığımız güçlü bir metafor aslında. Zamanın Kapıları’nda bu metafora gönderme yapmak istedim. Çok defa açtığımız kapıların beklentilerimizin dışında, bazen hüzünlü, bazen düş kırıcı, bazen ıssız odalara açıldığını görürüz. Okura tek bir kapı yerine birbirine tezat oluşturan farklı kapılar açmaya çalışıyorum.

“GALATA KULESİ’NİN ALTI MEZARLIK”

Kitabı okurken efsaneler de bize eşlik ediyor. Toprağın altından gelen sesler, Galata Kulesi’nin altındaki mezarlık, şahmeran, yeraltı yolları gibi okurda merak uyandıran ayrıntılardan söz ediyorsunuz. Araştırma yaparken karşınıza çıkan, sizi şaşırtan bilgiler oldu mu?

İstanbul’un Suriçi bölgesi, tarih boyunca üst üste farklı kültürlere ait katmanların biriktiği, arkeolojide höyük dediğimiz bir hazine. Bir arkeolog ve roman yazarı olarak tarihte yaşamış İstanbulluların ürettiği maddi kültürel öğeler kadar soyut kültürel öğeleri de önemsiyorum. Anlattıkları öyküler, masallar, şarkılar, efsaneler tarihin içinden akarak bize kadar ulaşan çok değerli kültürel miras unsurları.

Galata Kulesi’nin inşa edildiği alan Antik Çağ’da Apollon’a sunu yapılan meşe ağaçlarının olduğu bir koruluk. Galata Kulesi 14. yüzyılda bu bölgede ticaret kolonisi olan Cenevizliler tarafından inşa ediliyor. Zaman içinde kulenin mimari yapısı birtakım değişikliklere uğruyor. Bir dönem esir denizcilerin tutulduğu bir çeşit zindan olarak da işlev görüyor. Elbette bu esirlerin içinde ölenler de var. Hatta Cumhuriyet dönemi restorasyonları sırasında bazı cesetlere ulaşıldığı anlatılır. İstanbul’a tepeden bakan ve eril bir ifadesi olan Galata Kulesi, surlarıyla birlikte İstanbul’un zengin tüccarlarının korunduğu bir alan. Osmanlı döneminde burada özellikle denizcilerin defnedildiği bir mezarlık olduğunu biliyoruz. Hatta bizim meşhur Evliya Çelebi’nin ailesinin de bu mezarlığa defnedildiğine inanılır. 1857 yılında İstanbul’un ilk modern belediyesi 6. Daire adıyla Pera’da kurulur. 6. Daire adını Paris’in o dönemin ünlü 6. bölgesinden alır. Yeni belediyenin ilk işlerinden birisi de Galata Kulesi’nin çevresindeki mezarları kaldırmak olur. İşte bu mezar alanından çok küçük bir toprak zemin şimdiki Galata Meydanında kaldı. Günümüzde şairler orada işletilen çay bahçesinde şiirler yazıyor. Oysa ayak bastıkları yer eski bir mezarlık. İstanbul, büyük tezatlar barındıran, zemini kaygan bir kent. Öte yandan tarih bilenler için tılsımlı bir halı. Yüksek bir yerden şehri seyrederseniz zamanın akışı içinde kaybolursunuz. Bir noktada 17. yüzyıl camisi, onun hemen yanında Bizans’tan kalma bir eser. Karşılarında bir modern dönem gökdeleni ve şehrin ortasında birdenbire karşınıza çıkan beş bin yıllık kurgan kalıntıları.

Peki adı hendekle biten sokaklar?

Galata Kulesi yakınındaki Büyük Hendek, Küçük Hendek, Lüleci Hendek isimli sokaklar bir zamanlar Galata Surlarını çevreleyen koruma hendeklerine işaret ediyor. Bu hendeklere bazı esirlerin de gömülü olduğu söylenir. Yine 6. Daire, tarihin üstünü örtmek ister gibi hendekleri doldurup sokak haline getirtmiş. Belki dehâlâ esirlere ait parçalar, üzerinde yürüdüğümüz bu sokakların altında yer alıyor. Korkutucu bulduğum bir durum. Bugün, bölge apartmanlarla kaplı olduğu için araştırma yapmak zor.

MEDUSA BAŞLARI BOTTER APARTMANI’NIN NAZARLIĞI

Son olarak Botter Apartmanı’nı sormak isterim. Kitabınız 6. baskıya ulaştı. Bina bir yandan da İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore ediliyor. Çalışmaları takip ediyor musunuz? Sizi o binada etkileyen ne oldu?

Çalışmaları uzaktan izliyorum. Sonunda İstanbul değerli bir sanat merkezine kavuşacağı için mutluyum. Bildiğim kadarıyla 2023 Haziran ayı civarında restorasyon sona erecek. Umarım Botter Apartmanı açılınca binanın içinde bir söyleşi yapma fırsatım da olur. Botter Apartmanı en başta simgelediği Art Nouveau / Yeni Sanat akımıyla dikkat çekiyor. Beni Botter’e yaklaştıran ise ihtişamlı tarihine zıtlık oluşturan yalnızlığı oldu. Gerçekte İstiklal Caddesi’nde Ragıp Paşa Apartmanı, Mısır Apartmanı gibi bu akımın farklı yorumlarını simgeleyen başka binalar da var. Beni Botter’e yaklaştıran ise ihtişamlı tarihine zıtlık oluşturan yalnızlığı oldu. Romanı yazmaya başladığım dönemde adını saydığım öteki binalarda hayat bir şekilde devam ediyordu ama Botter ıssızdı. Terk edileli neredeyse yirmi sene olmuştu. Sanki yıkılmayı büyük bir ağırbaşlılıkla bekliyordu.

Art Nouveau sanat akımı hakkında yaptığım araştırmalara paralel olarak, Botter Apartmanı’nın cephesini uzun uzun inceledim. Beni en çok etkileyen Medusa başları oldu. Bakışları, caddeden geçenlerin kolayca göremeyeceği şekilde yukarıda oluşları ve masumluklarıyla metinde yer almaları gerektiğini hissettim. Romanda onları tek bir kızın yüzü olarak düşündüm. Medusa’nın mitolojideki yeri meşhurdur. Bir taraftan masum öteki taraftan ise korkutucudur. Perseus tarafından başı kesilince akan kanının bir kısmı şifa verir bir kısmı ise öldürücü zehir taşır. Kendisine bakanları taşa çevirdiği için binalarda nazarlık olarak kullanılır. Botter’in cephesinde de nazarlık anlamında kullanılmış. Cephede çift Medusa var. Bu belki de bina sahibi Jean Botter’ın ikiz kızlarına ithaf olabilir. Şunu da eklemek isterim. Bazı sanat tarihçileri çoğunluğun Medusa olarak tanımladığı bu kadın başlarını Demeter olarak da yorumlayabiliyor ama bana Medusa olmaları daha uygun geldi. Metne gelirsek romanda yapının mimarı Raimondo D’Aranco’nun İstanbul’daki özel hayatıyla ilgili yazdığım bölümü cephedeki Medusaların saf bakışlarından etkilenerek kurguladım. 

TÜRKİYE’DE ÖZGÜRLÜĞÜ DÜŞLEMEK

Felsefeci, Yazar Sadık Usta’nın ‘Türk Ütopyaları Osmanlı’dan Cumhuriyet Dönemi’ne Özgürlüğü Düşlemek’ kitabı yeni baskı yaptı. Usta kitabında; ütopya kavramından yola çıkarak, Türk ütopyalarını inceliyor.

Dünyada devrimler tarihiyle iç içe geçen ütopyalar bize neyi anlatıyor? Sanıldığı gibi ütopya batıya özgü bir kavram mı? Türkiye’de aydınlar ütopyayla ne zaman tanıştı? Osmanlı döneminde yazılan ütopyalar Cumhuriyet devrimlerini gerçekleştiren ilerici kadroları nasıl etkiledi? Tarihinde adaletli, eşitlikçi toplumları düşleyen Türkiye bugün bir distopyayı mı yaşıyor?

Sorularımızı ütopyalar üzerine çalışmalar yapan, ‘Dünyayı Değiştiren Düşünürler’, ‘İlkçağ Ütopyaları’, ‘Fıçılarda Yaşamak’, ‘Ütopya ve Masalbilim’, ‘Şair ve Matematikçi Ömer Hayyam’, ‘Şüphenin Tarihi’ kitabının yazarı Sadık Usta yanıtladı. Yayınımızı Bidebunu İzle Youtube kanalından seyredebilirsiniz.

Haftanın Kitapları

Buyurun Ziyafete
Vedat Milor
İletişim Yayınları

Yaşadıklarımlarım Belliğimde Uğulduyor
Semih Gümüş
Can Yayıncılık

Melih Cevdet Anday Tiyatrosu
Yapısalcılık ve Bir Uygulama
Ayşegül Yüksel
Habitus Kitap

İnsan Olmak
Engin Geçtan
Metis Yayınları

Bir Kadın Bir Ev Bir Roman
Wilhelm Genazino
Jaguar Kitap

Yolcu
Ulrich Alexander Boschwitz
Can Yayınları

Çocuk Kitapları

Sanatçılar ve Dünya
Brigitte Labbé
Günışığı Yayınları

Oz Büyücüsü
L.Frank Baum
Can Çocuk

Para Ağacı
Şermin Yaşar
Taze Kitap

Penelop ve Kızıl Sihir
Valija Zinck
İş Bankası Kültür Yayınları

Nohut Adam
Anıl Basılı
Timaş Çocuk

Çocuk Kalbi
Edmondo De Amicis
İş Bankası Kültür Yayınları

Çok Satanlar

  1. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig
  2. İnsanlığımı Yitirirken, Osamu Dazai
  3. Seninle Başlamadı, Mark Wolynn
  4. Kırmızı Pelerin, Gülseren Budayıcıoğlu
  5. Kaplanın Sırtında İstibdat ve Hürriyet, Zülfü Livaneli
  6. İnsan Olmak, Engin Geçtan

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi