Caz Çağının Abanoz Kraliçesi: Bessie Smith

Ülkemizdeki ahlaki çürümenin son çirkef örneklerinden biri Eylem Tok ve oğlunun “vur-kaç” yapıp genç bir insanın hayatını almaları ve yaralıların cep telefonlarını çalıp firar etmeleri. Anne oğulun New York’taki keyifli hallerini görenler kanımıza dokundu diyor. Bu hazin haber bana benzer bir utanç ve öfke uyandıran Bessie Smith’in trajik sonunu hatırlattı. Bilenler bilir, Caz Çağının en yetenekli müzisyenlerinden Bessie Smith’in 43 yaşında geçirdiği trafik kazasından sonra ölümü tiyatro oyunlarına konu edilmiş, etrafında pek çok efsane gelişmiştir. Denilene göre Smith hastane hastane gezdirilmiş ama “zenci” olduğu için beyazların kabul edildiği hastaneler onu geri çevirince kan kaybından ölmüştü...Bu yazı dünyanın tüm zencilerine: Yemen ve Gazze’de soykırıma uğrayanlara, emperyalistlerin paramparça bıraktığı Afrika’da günbegün süregelen ve hiç haber olmayan 35 savaşın mağduruna, açlıktan kırılan Güney Sudanlılara ve nice ötekilere...

Bessie’nin 1894 yılında Amerika’nın Tennessee eyaletinde dünyaya geldiği varsayılıyor- varsayılıyor diyorum zira bir vaftiz belgesi ya da resmi kayıt yok. İşçi babası aynı zamanda kiliselerde gospel söyleyen bir vaiz, ki ABD’nin Derin Güneyinde ayinlerde söylenen ilahilerin daha sonraları blues ve cazın temellerini oluşturduğunu, ne kadar coşkulu ve renkli olduğunu gözlemlemiştir. Önce babasını erken yaşta, sonra annesi ve erkek kardeşini 9 yaşındayken yitiren Bessie’ye ve diğer dört kardeşlerine ablası bakıyor. Çocukların beş paraları yok, dolayısıyla okul mokul da yok. Bessie’nin çocukluğu sokaklarda dans edip şarkı söyleyerek geçiyor. Ablası sokaklarda şakımak itibarsız bir iş olduğu için Bessie ve gitarist abisi Andrew’yu sürekli azarlıyor ama Bessie için şarkı söylemek nefes almak gibi bir şey. En büyük abisi Clarence gezici bir müzik kumpanyasına katılınca aklı kalıyor. Abisi 1912 yılında eve döndüğünde Bessie’yi gruba almak istediği için seçmelere katılmasını sağlıyor, böylece 18 yaşındayken vokalist değil ama dansçı olarak gezgin müzisyen gurubunun bir üyesi olarak yollara düşüyor. Bu şovların birinde meşhur blues şarkıcısı “Blues’un annesi” olarak bilinen Ma Rainey’nin dikkatini çekiyor ve vokalisti olma teklifini alıyor. Müzik tarihçileri, zamanında fazlasıyla ataerkil müzik dünyasında ayaklarının üzerinde durmayı Ma Rainey’den öğrendiğini söyler. Bessie çok geçmeden bağımsızlığını ilan edecek, 1913 yılında da solo performanslarını vermeye başlayacaktır.

 

1920’ler cazın parlamaya, blues’un satmaya başladığı yıllardır. Bessie Smith bu yıllarda Amerika’nın doğu sahilinde küçük de olsa nam salmış, 1921’de kendi grubuyla turnelere çıkmış, 1923’te Columbia Records ile kontrat imzalayıp albüm çıkarmaya başlamıştı. İlk albümü “Downhearted Blues” (Kederli Blues) bir yıl içinde beş yüz bin satmış, Bessie Columbia Records’la çalışan pek çok efsanevi müzisyenle çalışma fırsatını yakalamıştır. Bunların arasında Louis Armstrong, Charlie Green ve James P. Johnson vardır. Tabii tüm bu albümler o zamanlarda siyahiler tarafından siyahiler için yapılıyordu, dolayısıyla Bessie önce vodvil şovlarında sahneye çıktı sonra da doğu sahilindeki siyahilerin gittiği kulüpler ve çadır tiyatrolarında boy gösterdi. Plak şirketi ona “Blues’un Kraliçesi” unvanını iliştirdi, gazeteler ondan, “Blues’un İmparatoriçesi” olarak bahsediyordu zira zamanın en çok satan albümlerine imza atıyordu. 1920’lerde haftada 2000 dolar kazanarak sanat aleminde en fazla para kazanan siyahi kadın müzisyen olarak kendisine ve müzik grubuna trende özel bir vagon tutuyor, şovları kapalı gişe oynuyorlardı. Tek sorun Bessie’nin fazla halktan olmasıydı. Şaşaalı restoranlar yerine ev yemeklerini ve içkilerini tercih ediyor, gırtlaktan şakıdıktan sonra tükürüyordu. Aile bağlarını hiç koparmayıp kardeşlerine baktı, hatta abisini turne menajeri yaptı. Ayrıca hegemonyanın hiç hazzetmediği bir şey de yaptı: Her fırsatta ırkçılığa karşı konuştu, Amerika’daki siyahilerin haklarını korudu. Blues’un her kesim ve sınıf tarafından duyulmasına, sevilmesine önayak oldu. Sanat camiasının yüksek merdivenlerine tırmanıp fildişi kulelere taşınmadı. Blues ruhunu kilise musikisiyle buluşturan kaldırım kuzgunuydu o.  

1920’lerdeki altın kariyeri Büyük Buhran olarak bilinen ekonomik krizle beraber düşüşe geçer. Bunun başlıca nedenlerinden biri 1930’larda beyazların güneyin içli blues’undan çok cazı tercih etmesidir, ne de olsa beyazların zevki piyasayı tayin eder. Özellikle “Güney-Blues’una sevdanın soğumasıyla Bessie ikinci, üçüncü plana atılır, bazen de performansların arasında sigara-kızı olarak seyircinin arasında dolaşmak zorunda kalır. Yaşadığı büyük bir düşüştür. 1930’ların ortalarında Bessie artık turneye çıkmayı sonlandırmış, Harlem Rönesansı’nın yaşandığı New York’a taşınmıştır. Gerçi Güney’le bağı hiç kopmaz, arada oraya dönüp sahneye çıkar, ama hayatının son çeyreğinde onun asıl evi Harlem Opera Evi, Apollo ve Cotton Club gibi efsaneleşmiş sahneler olur. 

 

Aşk meşk meselelerine gelince...işte onlar biraz hüzünlü, biraz karışıktır. 1920 yılında Earl Love ile evlenir ama aşık olduğu adam bir sene sonra 26 yaşında ölür.  Ardından çalıştığı bir kulüpte korumalık yapan Jack Gee ile evlenir fakat bu evlilik de kötü gider. Bessie içmeyi seven, evlilik dışı ilişkiler yaşayan, kimilerine göre kadın sevgilileri de olan özgür ruhlu bir kadındır, ayrıca kocası da onu pek çok kez aldatır binaenaleyh bu evlilik 1929’da sonlanır. Bessie’nin son uzatmalı sevgilisi Richard Morgan ise ölümüne sebebiyet veren kazada direksiyon başındadır. Morgan kazayı sıyrıksız atlatırken Bessie arabadan fırlamış, kolu kopmak üzere ve ciddi kan kaybetmiştir. Daha sonra görgü tanığı olarak kazayı anlatacak olan Doktor Hugh Smith’e göre ambulans çağrılmasına rağmen gelmemiştir. Smith’i hastaneye yetiştirmek için arabanın arkasına yerleştirmeye çalışırken bu sefer hızla gelen bir araba onlara çarpmıştır. Sonunda iki ambulans gelir, biri ikinci kazadaki beyaz yaralılara ki onlara hiçbir şey olmaz. Biri de Bessie için. Ölümüyle ünlenmesi burada başlar. İnsanlar 1970 yılında biyografisi yayımlanana kadar ve hatta günümüzde Bessie’nin “zenci” olduğu için sadece beyazların kabul edildiği bir hastaneye alınmadığını dillendirir. Oysa ki olay mahallinde yer alan Dr. Smith ölüm mitini çökertecektir. Sanılanın aksine Bessie bir beyaz hastanesine götürülmemiştir. Doktorun belirttiği üzere Güney’de yaşayan her şoför siyahilerin asla beyaz hastanesine götürülmeyeceğini bilir. Dolayısıyla Bessie geri çevrilmiş değil siyahilerin tedavi gördüğü bir hastaneye ulaştırılmış, hatta kolu kesilmiş ama sabaha karşı can vermiştir. 

Bessie’nin ve ailesinin hiç parası kalmadığı için Bessie’yi kimsesizler mezarlığındaki adsız bir mezara koyarlar. Neredeyse 40 yıl sonra, 7 Ağustos 1970’te Bessie’nin yanında çocukken çalışmış olan Juanita Green ve Janis Joplin Bessie için bir mezar taşı yaptırırlar. Mezar taşının üzerinde, “Dünyanın en iyi blues şarkıcısının şarkısı hiçbir zaman bitmeyecek” yazıyor. Bitmiyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Batu Arşivi