HIZLI TRENDE ÖLÜMLE DANS: SUİKAST TRENİ

Bir trenin bir filme neredeyse tümüyle mekan olduğu son örnek geçtiğimiz günlerde vizyona giren ve başrolünde Brad Pitt’in oynadığı “Suikast Treni” (Bullet Tren), Kotaro Isaka’nın aynı isimli romanından uyarlanmış. Film baştan sona, Japonya’da bir hızlı trenin içinde geçiyor. Son durağı Kyoto olan bu tren ölümcül bir kaçıp kovalamacaya sahne olurken; bu film kimi zaman izlemek açısından sabır da gerektiriyor.

MEKANI TREN OLAN FİLMLER

Sinema tarihinde mekanı tren olan filmler vardır. Bu filmler içeriğine bağlı olarak değişkenlik gösterirler. Kimi film bir cinayetin çözümüne odaklanır, kimisinde ise “Görevimiz Tehlike” (Mission Impossible) isimli kült dizinin, aksiyon yüklü film versiyonlarında tren, bazı sahnelere de ev sahipliği yapmıştır. İlk örneğe polisiye roman türünün efsane yazarı Agatha Christie’den yapılan uyarlamaların en tazesi olarak yönetmenliğini Kenneth Branagh’ın yaptığı “Doğu Ekspresinde Cinayet” (Murder on The Orient Express-2017) filmi örnek verilebilir.

Quentin Tarantino’nun “Rezervaur Köpekleri” (Resorvoir Dogs-1992) filmi, şiddeti estetize eden bir sinematografik anlatımla yıllar önce gündeme gelmişti. “Suikast Treni” de şiddete yaklaşımı bağlamında Rezervuar Köpeklerini anımsatıyor. Tarantino da şiddetin bir popüler kültür ürünü olarak özellikle sinemada sıradanlaştırılmasında başat olan bir yönetmen.

DÜNYA ZIVANADAN ÇIKTI !

İçinde yaşadığımız dünyanın zıvanadan çıkması, insanlığın daha barışçıl yönde bir ilerleme göstermek yerine mütemadiyen şiddete eğilim göstermesi, yaşamın aynası olan sinema sanatının da şiddeti içselleştirmesine ve yaşamın sıradan bir parçasına dönüştürmesine neden oldu. Bu bağlamda kimisi mizahla örülü başka Tarantino filmleri, “Pulp Fiction” (1994), “Kill Bill Volume 1” (2003) ve serinin diğer filmleri gibi, sinema tarihindeki yerlerini aldılar. Diğer yandan başrolünde Keanu Reeves’in oynadığı “John Wick” (2014) gibi, zaman zaman nedensiz şiddeti estetize edilmiş bir biçime dönüştüren filmler oldu.

Yönetmenliğini David Leitch ve Chad Stahelski ikilisinin yaptığı ilk filmde John Wick, emekliye ayrılmış bir tetikçidir. Karısından ona can yoldaşı köpeği, yadigâr kalmıştır. Wick’in gösterişli spor arabasına takılarak evine dalan üç serseriden mafya babasının oğlu, Wick’in köpeğini öldürür. Kaybedecek bir şeyi kalmayan John Wick, intikam almak için silahını yeniden eline alır. John Wick Bölüm: 2 de, gene elinden silahı düşürmeden, aksiyonun öne çıktığı ve Roma şehrinin filmin fonunu oluşturduğu kaçıp kovalamaca ve öldürme üzerine kurulu bir klişe devam filmi olmuştu. “Bölüm 3 Parabellum” da ise şiddeti estetize etmeye çalışan dövüş sahnelerinde dövüşü mü izlediğinizi yoksa dayak mı yediğinizi ayrımsamamaya başlıyordunuz.

HIZLI TRENDE ÖLÜM DANSI

Bir trenin bir filme neredeyse tümüyle mekan olduğu son örnek geçtiğimiz günlerde vizyona giren ve başrolünde Brad Pitt’in oynadığı “Suikast Treni” (Bullet Train), Kotaro Isaka’nın aynı isimli romanından uyarlanmış. Film baştan sona Japonya’da bir hızlı trenin içinde geçiyor. Son durağı Kyoto olan bu tren ölümcül bir kaçıp kovalamacaya sahne olurken; bu film kimi zaman izlemek açısından sabır da gerektiriyor. Bunun nedeni ise filmin zaman zaman tekrara düşerek sarkmalara neden olması ve tek mekanın bu anlamda yarattığı dezavantaj... Ayrıca yolculuk boyunca modern Japon toplumundan izlenimler de perdeye yansıyor.

JAPON MAFYASININ SÜREK AVI

Dünya çapında üne sahip olan Japon mafyası, “Suikast Treni” filmine intikam alma yöntemleriyle damgasını vuruyor. Rus kökenli “Beyaz Ölüm” (Michael Shannon), Minegishi suç ailesinde yükselmiş ve Minegishi’nin (Nobuaki Shimamoto) sağ kolu olmuştur. Beyaz Ölüm ihanet edip liderliği ele geçirdikten sonra tüm düşmanlarını bir tren yolculuğunda değişik yollarla bir araya getirip, iti ite kırdırıp ortadan kaldırmaya karar verir. Bu süreçte Ladybug (Brad Pitt), Beyaz Ölüm’ün kızı Prince (Joey King), Mandalina (Aaron Taylor-Johnson) ve Limon (Brian Tyree Henry), Kimura (Andrew Koji) ve The Elder (Hiroyuki Sanada) arasında ölümcül bir mücadeleye girişir, kontrolden çıkan tren sonunda raydan çıkıp parçalanır.

Film dünyanın en hızlı treninde sinematografik anlatımın olanaklarını kullanarak gerek silahlarla gerek kılıçlarla gerekse de yumruklarla dövüş sanatının çeşitli versiyonlarının kullanıldığı bir yol filmi olarak seyirciyi peşinden sürüklüyor. Diğer yandan Rusların dünyanın en acımasız ve şiddeti içselleştirmiş insanlar olduğu yönünde bir algının yaratıldığını söylersek abartmış sayılmayız.

Yaşı ilerlemesine karşın, çağın kozmetik yöntemleriyle hala diriliğini koruyan Brad Pitt, silahtan hoşlanmayan bir tetikçi rolünde alıştığımız cool tarzıyla oyunculuk açısından fazla bir vaatte bulunmuyor. Filmin öne çıkan oyunculuk performanslarında Mandalina ve Limon karakterlerinde Aaron Taylor-Johnson ve Brian Tyree Henry ise dikkati çekiyor. Ayrıca ünlü oyuncu Sandra Bullock’un filme noktayı koyduğunu belirtelim. Filmde başat olan bir başka sinematografik ögenin ise film müzikleri olduğunun ve özellikle trenin raydan  çıkıp parçalandığı sahnedeki özel efekt başarısının da altını çizelim.

ŞİDDETİN SIRADANLAŞTIRILMASI !

Ayrıca Suikast Treni ve diğer şiddeti sıradanlaştıran filmler, arınma ve entertainment sosuyla sunularak, oluşabilecek olası zararlarının nötralize edilmesine katkı sağlayabilir. Ülkemizde henüz aşılamamış iletişim kuramcısı ve sosyoloğu Prof. Dr. Ünsal Oskay’a göre: ...düz şiddetin fantazya kurgulaması içinde gösteriminin arınma (catharsis) sağlayacağı savunulmuştur. Bu görüş, olgunun, toplumsal formasyonunun sürdürülmesi yönünden ne anlama gelebileceğinin kavranmasını bugüne dek önlemiştir. (...) Açıkca görülüyor ki sinema ve televizyondaki şiddet gösteriminin fantazya niteliği, bu tür gösterimlerin gerçek hayat olmaması sayesinde bunların “cathartic” etkileri olacağı; izleyicileri, kendi reel hayatlarındaki benzer uyarılar ile karşılaştıklarında şiddet niteliğinde davranışlara (yanıtlara) yönelme gereksinmesi duymaktan alıkoyacağı görüşünden yana olanların kendilerine dayanak ve temel aldıkları “fantazya” kuramı ve bu kurama ilişkin her üç hipotez (Arınma Hipotezi; Bilişimsel Düzenlemelerin Değişkenliği Hipotezi ve Adımıza Yapılmış Edim Olarak Fantazyanın Tatmin Sağlaması Hipotezi ve Doğrulanmayan Yanları), kendi iç tutarsızlıkları nedeniyle, doğrulanmış (verify) sayılmamaktadır (Bknz: Ünsal Oskay, Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri, XIX. Yüzyıldan Günümüze Kuramsal Bir Yaklaşım, İnkilap Kitabevi, 2017).

Diğer yandankitle endüstrisinin şiddeti bir arınma ve eğlence aracına dönüştürme boyutundaki gücü gözününde bulundurulduğunda, öncelikli hedef kitlesi çocuklar olan canlandırma filmlerinde bile şiddetin sıradanlaştırılması; olası zararlı etkilerinin daha büyük olabileceğini ve çocukların dünya görüşlerinin oluşmasında şiddetin günlük yaşamın bir parçası olarak içselleştirilmesine katkı sağlayacağının da  altını çizelim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi