“Ne kadar farklı hisleri harekete geçiriyorsam o ölçüde mutlu oluyorum”

Ali Gem, Mart ayında başladığı single serisine Tamar Records etiketiyle yayımladığı “Biraz Dursak” şarkısıyla devam ediyor. Söz ve müziği Ali Gem’in ekibinin lead gitaristi Ozan Çam’a ait olan şarkıda Gem’e, davulda Durukan Yaşar, basgitarda Görkem Öztürk eşlik ediyor. Indie rock’la dream pop arasında gidip gelen “Biraz Dursak”, adından da anlaşılacağı üzere, hayatın gaz pedalına koyduğumuz tuğlayı yerinden kaldırarak biraz frene basmanın zamanının gelip de geçtiğine vurgu yapıyor.

Ekşi Sözlük’te hakkında şöyle bir yorum var: “Tek hatası Türkiye'de müzik yapmak olan müzisyen.” Buna benzer bir yorumu Instagram’da Objektif grubu için yapıldığını görmüştüm. Nicesine de rastladığımı söyleyebilirim. Sen de böyle şeylere denk gelmişsindir sanırım. Bir “kıymet bilinmezlik”, “karşılaştırma” söz konusu ama bir müzisyen olarak sen dinleyicinin bu net “çizgiyi” neye bağlı olarak çizdiğini düşünüyorsun?

Evet, bu tip yorumlarla çok karşılaşıyorum. Gerek sosyal medyada gerek tanıştığım kişilerden benzer yorumlar alıyorum. Bunun nedenini açıkçası şuna bağlıyorum: Alternatif müziğin yavaşça genel olması veya hep belli kalıplar içerisinde olması sonucu “yeni bir alternatif” arayışı var belli bir kitlede. Bu tip kalıpların dışında eser üreten sanatçıları duyduklarında da ve eser-sanatçı onları yansıtıyorsa eğer onunla bir birleşme yaşanıyor. Bu birleşme derinleştikçe eser ve dinleyici birbirine kaynaşıyor ve aslında bir noktada eser veya sanatçı dinleyicinin bir parçası oluyor -belki de müzik üretmek isteyişimin tek sebebi bu mükemmel olaydır- bu olayın sonucunda da eğer müzik yeterince yayılamamışsa ya da yeterince değer görmemişse (dinleyiciye göre), dinleyici aslında kendisini de bu genel kitlenin dışına itilmiş hissediyor ve her sosyal canlı gibi buna tepki veriyor. Aslında kendimce bunun nedenini açıklamış oldum fakat bunu da belirtmek istedim nedense çünkü bazen tepki alıyor böyle yorumlar ve ben çok normal karşılıyorum. Çoğunlukla da iyi niyetle yapılmış yorumlar oluyorlar ve her yorum gibi güç veriyorlar bunu da eklemek isterim. Bu çizgiyi neye bağlı olarak çizdiklerini düşünecek olursam sayısız cevabı olabilir. Ama biri matematik olabilir (yani parçadaki kompozisyonları daha önce deneyimlememiş ya da yerli bir sanatçıda duymamış olabilir), vokal tarzını özgün, kayda değer bulmuş olabilir, sözlerin kurduğu evreni ve hissiyatı yeni ve farklı bulmuş olabilir. En önemlisi de kimsede görmediği ama kendi içinde olan bir TAVRI ilk defa orada görmüş olabilir. Tüm bunların herhangi biri ya da hepsi olarak cevaplayabilirim sanırım. 

Bantmag’e verdiğin röportajda, “Neden müzik yapıyorsun?” sorusunu, “Bunu neden yaptığımı da bu soruyu duyana kadar hiç düşünmedim açıkçası,” diyorsun. Bence şahane cevap. Bundan müziğin ilgilenmeye başladığın zamandan beri senin içine işleyen, seninle beraber yürüyen “biri” olduğunu düşündüm. O kadar iç içe geçmişsiniz ki, “senden bir şey” olmuş. Katılır mısın bu görüşüme?

Kesinlikle katılıyorum ve eklemeden geçemeyeceğim: “Seninle beraber yürüyen biri” tabiri gerçekten bazı taşları yerine oturttu şu an. Benimle beraber büyüdü, gelişti, yeri geldi isyan etti ve bana başkaldırdı. Her zaman benim istediğimi yapan, söz geçirebildiğim “biri” de olmadı müzik. Biraz ben huyuna gittim, biraz o gitti diyelim. Sonuçta da hep “ikimizin” de içine sinen işler çıkardık. Sanırım tek kural da buydu iki tarafın da kabul ettiği.

Kozmik Yıkım’la etrafı inim inleten şarkılardan Ali Gem olarak daha sakin, aynı samimiyeti müzikal farklılıkla devam ettiren ve biraz daha kendine döndüğünü söyleyebileceğimiz sularda gezinmeye geçişin nasıl oldu?

Aslında bir ikilik durumu Kozmik’ten öncesinde de başlıyor. Lise yıllarından başlayan bir sahne geçmişim var. Yine sert bir tarzda bir grubumuz vardı ve gitar/vokal yapıp şarkıları yazıyordum. Sonrasında üniversitede Ozan’la tanışıp birlikte daha sakin tarzda bazı çalışmalar yaptık ve belli yerlerde yayınladık. Kozmik Yıkım benim üçüncü grubum ve çalmaktan keyif aldığım için içinde bulundum bir yapı olduğunu söyleyebilirim. Ali Gem'in hikâyesi aslında Kozmik’ten ya da onun dışındaki her şeyden daha bağımsız ve kendi kendine başladı. İlk olarak 3 parçalık bir demo hazırladım ve tüm enstrümanları kendim çaldım. (Beni Sal'ın yayınlanmış versiyonunda da davul çalımı bana ait mesela.) Böyle bir bağımsızlık isteği ile başlamıştım açıkçası ve bu düşünce aslında şarkıdan da çıkarılabilir nitelikte şu an geri dönüp baktığımda. Her şeyin hızla değiştiği, eski düşlerin, dostlukların birlikte olma duygusunun yerini farklı hırsların, ölümüne bireyselleşmenin ve metalaşmanın aldığını düşündüğüm ya da böyle algıladığım bir dönemdi ve ona uygun bir isyan başlattım içimde ve bu aslında bir önceki soruda bahsedilen “Biri”nin, yani müziğin bana dayatmasıydı o an. Onun söylediğini ve dayattığını durdurmadım. Belki de “yazmasaydım delirecektim” noktasında olduğumu da söyleyebilirim. Yalnızlığı sevmenin ya da sevmeye çalışmanın manifestosuydu biraz ve kendimden güç almayı öğretti açıkçası. İkinci parça “Bu Senin Son Hedefin” de benzer bir motivasyonun ürünüdür mesela. Sonrasında tabii kapı artık aralanmıştı ve dışarı çıkmak isteyen ve sırada bekleyen binlerce duygu ve düşünce olduğunu fark ettim. Bu farkındalığı yakaladığım an çok zengin olduğumu hissettim ve bunu en iyi ve özgün şekilde herkesle paylaşmak istedim.

5 tane teklin var. 5 şarkıda da aynı temel üzerinden ilerlese de kendini hissettiren farklılıklar olduğunu anlayabiliyoruz. Bunda biraz daha serbest takılmanın etkisi var mı?

Evet, buna bir yolculuk da diyebiliriz. İlk iki parça sonrasında grubu oluşturduk. Gitarda Ozan basta Görkem ve davulda Durukan ile hepimizin yorumunu kattığı bir yapıya evrilmeye başladı. Birbirimizin şarkılarını türlerine göre Kozmik Yıkım’da veya Ali Gem ile çalmaktan da çekinmedik açıkçası. Zira hepimizin hissetmediği hiçbir şarkı bizim olmuyordu zaten ve çoğunlukla ortak hislerimizden çıkan ortak şarkılar hepimizin oluyordu diyebilirim. Bu uzun süreli bir samimiyetin sonucu... Nadir ve değerli bir tutum benim için. O nedenle hem arayış hem de çeşitliliğin bizim için göz korkutmaması bu durumu yaratmış olabilir diyebilirim.

 “Biraz Dursak”ı sevgilisinden ayrılmış birine de, plazada patrona sunum yapmaktan imanı gevremiş orta direk bir arkadaşımıza da, devlet hastanesinde muayene süresi 5 dakikayla kısıtlanarak günde 100 hastaya bakan doktora ve bunun gibi daha nice insana da dinletsek şarkıda kendine çekeceği bir nokta buluruz sanırım. Beş benzemezin sizin şarkınızla tek potada buluşması neler hissettiriyor?

Bu durum beni iyi hissettiriyor açıkçası. Üretilen eserin “dinleyici dahil herkesin olması” aslında sanatçı benliğini besleyen en önemli damarlardan biri. İtiraf edecek olursam ben belli düşüncelerden yola çıkıp bir eseri tamamlıyorum ve sonrasında yayınlayıp geri dönüşleri ve insanlara hissettirdiklerini onlardan duyduğumda inanın eseri o an yeniden keşfediyorum. Ne kadar farklı hisleri harekete geçiriyorsam o ölçüde mutlu oluyorum.

“Biraz Dursak” gibi gerçekten “biraz duralım” diyen çok fazla şarkı dinledik son birkaç yıldır. Hepsi kendi içinde farklılıklar barındırsa da sonunda aynı kapıya çıkıyordu. “Bu kadar insan aynı şeyden dem vuruyorsa bir sorun var,” diyoruz ister istemez ama sen bu “frene basma” durumunun dinleyici üzerinde istediğin etkiyi yarattığını düşünüyor musun? Senin ve ekibin böyle bir amacı var mı mesela?

Doğruyu söylemek gerekirse bunun sadece içten fışkıran bir isyan olduğunu ve asla yakın zamanda uygulanmayacak olan bir talep olduğunu düşünüyorum kişisel olarak (geneli düşünürsek). Yani hayat hızlanarak akmaya devam ediyor. Bunu içeriklerin de artık nasıl hızlandığına bakarak görebiliriz. Shorts’lar ya da en fazla iki dakikalık videolar kısa sürede kafaya daha çok şeyi BASMAYI vaat ediyor ve alıcı buluyor da. Gerçek hayattan bir süreliğine bizi koparıyor ve inanın akşama ne izlediğinizi asla hatırlamıyorsunuz. Çoğunlukla reklamını gördüğünüz ve hoşunuza giden bir şey varsa aklınızda sadece o kalıyor. İstenen şey de sanırım bu. Bu mini dopamin bağımlılığından kurtulamadıkça gerçek anlamda biraz durmanın ve sessizleşmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Çalışma hayatı ve diğer etkenler medyanın yarattığı hızlanmanın yanında bence daha düşük etkilere sahip. O nedenle daha çok bu akış üzerinde durdum. Amacımız şudur budur gibi iddialı cümlelerimiz yok açıkçası. Kendi bildiğimizden hissedilenden bir parça çıkmış. Bizim gibi hissedenler o yönünü alıp bunu bir devrime dönüştürebilirler kendi içlerinde ama dönüştürmeyebilirler de. Kendileri bilir. Aklında zaten bu gibi düşünceler olan birileri bu tip ince itişlerle harekete geçebilirler diye umuyorum. Daha kaliteli bir hayat için bu şart. Sadece bunu söyleyebilirim.

Önümüzdeki süreçte neler var sizin tarafta?

Çok heyecanlıyım açıkçası çünkü single’ları hızlıca yayınlamaya devam edeceğiz ve her biri uzun süredir çıkmayı bekliyorlar. İki ayrı kayıt süreci yaşadık. İlk sürecin kapakları hazır ve son üç parça da yayınlanacak. “Büyüdük Biz”, “Sevesimiz Yok” ve “Bu Gece” single’larını hiç arayı açmadan Eylül sonuna kadar Tamar Records etiketi ile platformlara yükleyeceğiz. Sonrasında ikinci kayıt aşamasında olan dört parçalık yeni bir EP gelecek. Şu an kayıt ediyoruz ve yine özgün işler olacağını düşünüyorum. Bu yıl ve 2024 Ali Gem’in single ateşleme yılı olacak diyebilirim. Eğer şanslı olursak bir klip ile de taçlandırabiliriz. Ama şimdilik söz veremiyorum. Bizi ve dinleyicileri heyecanlı bir süreç bekliyor diyebilirim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi