41. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ İZLENİMLERİ

41. İstanbul Film Festivali farklı bölümleri, ulusal ve uluslararası yarışmalarıyla, dopdolu bir programla devam ediyor. 8-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen festival, 19 Nisanda gerçekleştirilecek ödül töreniyle sona erecek ve festivalin ulusal ve uluslararası bölümlerinde yarışan filmlere verilecek ödüller belli olacak.

MUHALİF OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI “İZ BIRAKMADAN

Festivalin Dünya Festivalleri Bölümü’nde gösterilen Polonya yapımı “İz Bırakmadan” (Zeby Nie Bylo Sladow), henüz soğuk savaşın hüküm sürdüğü 1983 yılında yaşanmış gerçek bir olaydan sinemaya uyarlanmış. Sovyetler Birliği’nin vesayeti altındaki Polonya’da, Dayanışma Sendikası taraftarı muhalif şair Barbara Sadowska’nın (Sandra Korzeniak) lise öğrencisi oğlu Grzegorz Przemyk (Mateuzs Gorski), kendisinden büyük ve annesinin aşığı olan Jurek Popiel (Tomasz Zietek) ile üniversite sınavları öncesinde şehirde dolaşırken, ölçüsüz davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle milis kuvvetleri tarafından dövülerek öldürülür. Bu olgu Jaruzelski’nin otoriter rejimi açısından sorun olur ve ülkeyi derinden sarsar.

Gerçek olaylara dayanan ve muhalifler üzerindeki sistematik ve kan dondurucu şiddete tanıklık etmeye seyirciyi  davet eden bu etkileyici film; yaşanılan acı olayın tek tanığı olan ve bir gecede devletin düşmanı yapılan Jurek’in hikâyesi üzerinden, Polonya’da adım adım çöküşe doğru giden komünizmden insan manzaraları eşliğinde soğuk savaş atmosferini anlatıyor. Yaşanılan olayda ortaya çıkan açık adaletsizlik nedeniyle, istihbarat, polis, medya ve mahkemeler gibi tüm organları aracılığıyla Jurek’i ve vakayla ilgili diğer kişileri sıkıştırmak ve olayı önemsizleştirmek için kullanan baskıcı rejimin kitleler nezdinde protesto edilmesi de filme damga vuruyor. Görüntü Yönetmeni Kacper Fertacz, 1980’lerin Polonya’sındaki baskı ve şiddet dolu, huzur ve neşeden uzak ortamı, renkleri ve kontrastı başarıyla kullanarak filmin öyküsüne hizmet eden bir atmosfere dönüştürüyor. “İz Bırakmadan”, 2021 Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışırken aynı zamanda uluslararası film dalında Polonya’nın Oscar adayı da oldu.

ÇOCUKLARIN GİZLİ DÜNYASI MASUMLAR” !

Bu sene festivalde gösterilmekte olan ve Uluslararası Yarışma Bölümü’ndeki filmlerden Norveç yapımı olan “Masumlar” (The Innocents), büyüklerin farkında olmadığı çocukların dünyasındaki gizli şiddete yoğunlaşan ve metafizik ögeler barındıran bir film. Bir sitede oturan ve çocukluğun kolay iletişim kurma becerisiyle bir araya gelen  Norveçli bir ailenin küçük kızı Ida ve otistik ablası Anna, göçmen kökenli Benjamin ve Ayşe ile kısa sürede kaynaşır. Anna, konuşma yeteneğini kaybetmiş ve kendi iç dünyasına gömülmüştür. Ida, yeni taşındıkları bu sitede önce Benjamin ve ardından Ayşe ile arkadaş olur. Benjamin, dikkatini yoğunlaştırarak nesneleri hareket ettirmektedir. Anna ile Ayşe arasında da telepatik bir iletişim oluşur ve Anna kendi iç dünyasından sıyrılmaya başlar. Ida haricindeki diğer çocukların sahip olduğu metafizik güçler giderek tehlikeli bir hal almaya başlar ve bu kanlı oyun Ayşe ve psikiyatrik açıdan rahatsız olan Benjamin’in yaşamına mal olur.

Bu sıra dışı ve izlemek için sabır gerektiren filmi, Norveç’li yönetmen Eskil Voght yazıp yönetmiş. Film medeni Avrupa toplumlarındaki paradokslara çocuklar üzerinden eğretilemeler yaparak yaklaşırken, üstü kapalı olsa da ırkçı çağrışımlar da içeriyor.  Özellikle küçük oyuncular Ida rolünde Rakel Leonara Flottum’un, Anna karakterinde Alva Byrnsmo Ramsatd’ın, Benjamin karakterinde Sam Ashraf’ın ve Ayşe karakterinde ise Mina Yasmin Bremseth Asheim’in başarılı oyunculuk performanslarının altını çizmek lazım.

GEÇMİŞE AĞIT TURNA MİSALİ”

Festivalin Türkiye Sineması Ulusal Yarışma Bölümü filmlerinden Turna Misali’nin yönetmeni İffet Eren Danışman Boz, filmini üniversiteden hocası olan ve sinemamızın büyük yönetmeni Lütfi Ö. Akad’a ithaf etmiş. Yitirilen kültürel değerlere, Anadolunun bin yıllık konargöçer yaşam tarzına  ilişkin bir ağıt niteliği taşıyan bu film, günümüzde neredeyse tamamen kaybolmaya yüz tutmuş Yörüklerin yaşamını, Sarıkeçili Yörükleri üzerinden anlatırken; ülkemizdeki kültürel erozyon hakkında zaman zaman didaktizme kaçan vurgulamalarıyla da dikkati çekiyor.

Belgesel bir film olmaya daha yatkın görünen bir konuyu, kurmaca sinemanın diliyle anlatmayı tercih eden yönetmen İffet Eren Danışman Boz, öyküsünü anlatma açısından kimi zaaflara da düşüyor. Filmin senaryo yazarı ve görüntü yönetmeni de olan Eyüp Boz’un görüntüleri ise filmin artısı olarak öne çıkıyor. Yönetmen Danışman Boz, Yörüklerin yok olan yaşamı bağlamında, dijital dünyada beton yığınlarına sıkışan insanlığın dramını öne çıkarırken, ülkemizde hızlı bir ivmeyle  çevrenin tahrip edilmesinin de altını kalın çizgilerle çiziyor. Filmin oyuncuları belgesele yatkın bir konunun kurmaca olarak ifade edilmesine yeterince inanmamış görünse de; diğer yandan oyunculuk bağlamında Gülsüm Ana’nın (Sennur Nagaylar) yarım akıllı oğlu Nurettin’i oynayan Sercan Can öne çıkarken, Elif karakterini canlandıran küçük oyuncunun performansı da dikkati çekiyor.

OLMAMIŞ BİR FİLM YABAN”

Ulusal yarışmanın bir başka filmi  “Yaban”ın yönetmeni Tareq Daoud, 2021 yılında gerçekleştirilen İstanbul Film Festivali kapsamında 16. Köprüde Buluşmalar Film Geliştirme Atölyesi’nde projesi kazanan yönetmenlerden birisiydi. “Yaban” da Daoud,  Türk ve medya sektöründe çalışan bir baba ile Fransız uyruklu annesi Claire (Amira Casar) arasında kalan ve annesi tarafından  kaçırılan küçük Sabrina’yla (Khava Israpilova) annesi Claire’in öyküsü üzerine yoğunlaşıyor. Festivalin ulusal yarışma bölümüne seçilmesini anlamakta güçlük çektiğim Yaban, farklı kültürlerden bir araya gelerek aile kuran insanlar arasında oluşan kültürel uyumsuzluğun bedelini ödeyen çocukların öyküsüne yoğunlaşıyor.

Yönetmen Tareq Daoud’ın filminin başında uyandırdığı ilgiyi hızla kaybetmesi, onun sinematografik öykü  anlatımı açısından deneyim ve yaratıcılık eksiklikliğine sahip olduğu algısını güçlendiriyor. Geriye ise küçük Sabrina’nın, çocukluğun kayıtsızlığından beslenen performansı dışında bir şey kalmıyor.

BİRLİKTE ÖLECEĞİZ

Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasında sıradışı bir film ise, yaratıcı, serbest fırça darbelerine karşın bir yandan da izlerken sabır gerektiren, Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun ortak yönettiği “Birlikte Öleceğiz”... Temelde birbirini çok seven genç bir kadın öğretmenle, Kanada’daki uzmanlık eğitimi sonrasında ülkesine dönen ve uyum sorunları yaşayan bir tıp doktorunun iflah olmaz tutkulu aşklarını anlatırken; ülkemizin kuşaklar boyunca değişmeyen makus talihine de satır aralarında bolca yer veren bir film “Birlikte Öleceğiz”... Kurtuluş ve Saraçoğlu, biraz daha makasın faziletine inansalar ve didaktik diyaloglarla amaçlarını deşifre etmek yerine, sinemanın asal unsuru olan görüntülerle öykülerini anlatmayı daha fazla dert edebilirlerdi.

58. AAPFF’de Umduğunu bulamayan “Birlikte Öleceğiz”in, 41. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışmasının iddialı yapımlarından birisi olduğunu vurgularken; böylesi yapımlara açık bir yönetmen olan Jüri Başkanı Onur Ünlü başkanlığındaki jürinin, “En İyi Kadın Oyuncu” kategorisinde Ece karakterine hayat veren Su Kutlu’ya, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” kategorisinde TJ (Tijen) karakterini canlandıran Tülay Günal’a ödül verme olasılığını belirtelim. Filmin ayrıca “En İyi Kurgu”  dalında da ödül alma olasılığının da yüksek olduğunu vurgulayalım. Diğer yandan filmin çekimlerin 2018-2019 yılları arasında uzun bir sürede gerçekleştirildiğini ve çekimler sırasında film ekibine yönelik pek çok bürokratik engelin çıkarıldığını da eklemeden geçmeyelim.

UKRAYNA SAVAŞININ AYAK SESLERİ “KLONDIKE

Yönetmenliğini Ukrayna’lı yönetmen Mayrna Er Gorbach’ın yaptığı “Klondike” da, Ulusal Yarışma Bölümü’nde belli kategorilerde ödüle uzanabilecek yapımlardan biri olarak dikkati çekiyor. Gorbach, 2014 yılında Ukrayna’nın doğusunda  Donbass bölgesinde düşürülen Malezya uçağını ve düşürülme sürecini öyküsünün odak noktasına almış görünürken, aslında bugün yaşanmakta olan Ukrayna Savaşı’nı oluşturan koşullar üzerine yoğunlaşıyor.

Ukraynaya 'nın 4. Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, Avrupa Birliği ile Ukrayna arasında yapılması planlanan ortaklık anlaşmasını 21 Kasım 2013 tarihinde reddetti. Yanukoviç'in bu kararı bazı kesimlerce "Rusya ile ticareti baltalamayı göze alamamak" olarak gözükse bile Ukrayna'nın belirli kesimlerince çok büyük tepkiyle karşılandı. Kiev'de ve Lviv'de binlerce insan Yanukoviç'in kararını protesto etmek için sokağa çıktı.... Ayaklanmanın bastırılamaması ve tamamen kontrolden çıkması sonrası 20 Şubat 2014'te ateşkes ilan edildi. 23 Şubat 2014'te Yanukoviç başkanlıktan azledildi, hükümet parlamento tarafından düşürüldü ve Yanukoviç Rusya'ya kaçtı. Hükümetin düşmesinden sonra olaylar Kiev ve çevresinde yatışırken, bu sefer Rus etnik kökenli Ukraynalılar Rusya'ya yakınlığıyla bilinen Yanukoviç'in düşmesi sonrası Kiev'de kurulan yeni hükümete karşı ayaklandılar. Rusya, Kırım'ı ilhak etti. Ukrayna’nın son seçilmiş Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin, ülkesinin Nato üyeliğine yeşil ışık yakması sonrasında iki ay önce Rusya, güvenliğinin tehdit altında olduğu gerekçesiyle Ukrayna’yı işgal etti ve 21. Yüzyıla yakışmayan bir kirli savaş yeniden başladı.

Gorbach, Ukrayna savaşını hazırlayan koşulları Ukrayna’nın Donbess bölgesinde yaşayan Irka (Oksana Cherkashayna) ve ayrılıkçı kocası Tolik’in (Sergey Shadrin) ilişkisi üzerinden anlatırken; füze saldırıyla evlerinin salonunun yıkılmasıyla oluşan travmayla yaşanmakta a olan savaşın şiddetini de duyumsatıyor ve minimal bir öykü aracılığıyla yanstıyor. Sovyetler Birliği döneminde kader birliği yapmış ve Putin’in deyimiyle tek halk ve iki devlet arasında oluşan derin uçurumlar da, yönetmenin eşi Bahadır Er’in de yapımcılarından biri olduğu “Klondike” da filmin yönetmeni Gorbach tarafından seyirciye aktarılıyor. Filmin 72. Berlin Film Festivali’nin Panaroma bölümünde “Ökümenik Jüri Ödülü” ne layık görüldüğünü de ekleyelim.

KENDİ ROMANININ SİNEMA UYARLAMASI :KERR

Tayfun Pirselimoğlu, “Kerr”de kendine özgü bir dünya kuruyor ve baş enstrümanı oyuncularının yansıttığı karakterlerini, bu dünyanın içindeki maceralarını bir ön jüri üyesi gibi izlemeye başlıyor. Bu süreçte bir kontrol manyağı gibi hareket etmeden, Yeni Dalga sinemasında olduğu gibi oyuncularının kendiliğinden yaptığı katkılar, kafasındaki tasarıma çok ters bir sonuç oluşturma- dıkça müdahale de etmiyor. Pirselimoğlu’nun son filmi “Kerr”, bir roman uyarlaması olduğu için romanın okunması, filmi deşifre etmek açısından işlevsel olabilir. Şüphesiz uyarlama olan bir filmin, seyircisine romanı okumadan da vaatlerde bulunması gerekir. Filmin ana karakteri Can (Erdem Şenocak), terzi olan babasının cenazesi için, büyüdüğü ve on yıldır uzak olduğu kasabaya geldiğinde beklemediği olaylarla karşılaşır. Önce bir cinayete tanık olup, sonrasında babasının garip arkadaşlarını tanımaya başlar. Kasabadan ayrılmaya karar verdiğinde ise, karantina uygulandığını ve kasabadan çıkmanın yasak olduğunu anlar...

Pirselimoğlu’nun kendi sözleriyle “Kerr”, herkesin kendi yorumunu katarak anlam verebileceği bir film. Diğer yandan şüphesiz yönetmen, yaşadığı çağa, dünyaya ve ülkeye ilişkin gözlem ve düşüncelerini, yalın ve şeffaf bir anlatımla yansıtan bir sanatçı değil. Şenocak’ın da filmde canlandırdığı “şaşkın” karakter gibi, yaşadığımız coğrafya açısından şaşırmamayı öğrenmiş olsak da; absürt nedenlerin yarattığı sıkışmışlık duygusu, iç dünyamızın dışa vurumu olan şaşkınlık, sadece “Kerr”in ana karakterinin gerçekliği olmayıp, oluşan yeni gerçeklik karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen herkesin gerçekliği bağlamında da bir anlam taşıyor. Pirselimoğlu’nun yetkin sinema dili, öykünün amacına uygun oyuncu yönetimi ve dijital sinemanın canlı görüntüleri kendini fazlaca hissettirse de; filmin gereksinimlerine başarıyla yanıt veren görüntü yönetmenliği ve müziğin yaratıcı katkılarıyla, “En İyi Yönetmen” ve “ En İyi Film” kategorilerinde Pirselimoğlu’nun favori olduğunu vurgulayalım. Erdem Şenocak’ın “En İyi Erkek Oyuncu” ve Rıza Akın’ın “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” kategorilerinde şanslı olduklarını da ekleyelim.

KAYNAKLAR:

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi