RIDLEY SCOTT’TAN TARİHE YENİ BİR DOKUNUŞ: SON DÜELLO

Son Düello (The Last Duel-2021), sinema tarihinde farklı tandansa sahip filmleriyle öne çıkan Sir ünvanlı İngiliz sinemacı Ridley Scott’un, yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi sinema diliyle tarihe yeni bir dokunuşta bulunduğu son filmi. 14. yy’da Fransa’da geçen film, insanlık adına umutlu mu yoksa umutsuz mu olmak açısından da düşündürücü…

SİNEMA DİLİYLE TARİHİ YANSITMADA İLK USTA

Sinema diliyle tarihin izdüşümlerini yansıtmak bağlamında, sinema tarihinin ilk ustasının David W. Griffith olduğunu belirtmek abartı sayılmamalı… Henüz sinemanın bir sanat olma yolunda emekleme yıllarında gerçekleştirdiği “Bir Milletin Doğuşu” (Birth Of A Nation-1915) ve “Hoşgörüsüzlük” (Intolerance-1916) isimli filmler, o yıllarda sinemanın eksiklerine karşın, insanlık tarihini ve Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihindeki önemli dönemeçlerden ve kara deliklerden olan Amerikan iç savaşını anlatan epik çalışmalardır.

Griffith, sinema sanatının da diğer sanatlar gibi usta çırak ilişkisinden beslenmesinin önemine vurgu yaparak büyük Sovyet Sinemacısı Sergei M. Eisenstein hakkında: O hepimizin ustasıydı, hepimiz sinemayı ondan öğrendik diyerek tarihe de not düşmüştür.

SİNEMANIN BÜYÜK USTASI AKIRA KUROSAWA

Sinema tarihinde insanlığa dair öyküleri, sinema dilinin olanaklarıyla yalın ve etkili anlatan yönetmenlerin başında Akira Kurosawa gelir. Japonya’nın ortaçağını “Rashamon”(1950), “Kagemusha” (1951) ve “Yedi Samuray” (Seven Samurai-1954) gibi filmleriyle beyaz perdeye taşırken; orta yaş döneminin baş yapıtı “Dersu Uzala” (1975) ile yeni bir çıkış yaratan, “Düşler” (Dreams-1990) ve “Rapsody in August” (1991) ile sinemasına noktayı koyarken, arkasında sinemanın bütün zamanlarında anılan önemli izler ve Ridley Scott gibi yönetmenlerin de etkilendiği büyük bir isim bırakan Kurosawa, “modernizme evrilen” ve geleneklerini her daim önemseyen Japon toplumunun sinir uçlarını, yaratıcı bir auteur olarak başarıyla tutmuş ve sinema dilinin olanaklarıyla yansıtmıştır.

TARİHİ ÖYKÜLERİ BAŞARIYLA  ANLATAN YÖNETMEN: RIDLEY SCOTT

“Son Düello” (The Last Duel-2021), sinema tarihinde farklı tandansa sahip filmleriyle öne çıkan Sir ünvanlı İngiliz sinemacı Ridley Scott’un, yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi sinema diliyle tarihe yeni bir dokunuşta bulunduğu son filmi. 14. yy’da Fransa’da geçen film, insanlık adına umutlu mu yoksa umutsuz mu olmak açısından da düşündürücü…

Scott’un filmografisindeki ilk uzun metrajlı film olan “Düellocular” (The Duellists-1977), onun  ilk dönem çalışmaları olan ve deneyim kazanmasını sağlayan televizyon yapımları ve 1977 yapımı “Hovis: Boy on the Bike” isimli kısa filmini takiben çektiği filmdir. Scott, 1971 yılında Cannes Film Festivali’nde bu ilk uzun metrajlı filmiyle “En İyi İlk Film” ödülünü alırken, aynı zamanda “Altın Palmiye” ödülünün de adayları arasındaydı.

Düellocular (Duellists)

George Lucas’ın “Star Wars Episode IV: Yeni Bir Umut” (1977) filminin büyük başarısı, ondan ilham alan Ridley Scott’u küresel ölçekte tanınmasına katkı sağlayan bilim kurgu ve korku sineması örneği “Alien” (1979) filmini çekmek için cesaretlendirdi. Bu filmi ise sinema tarihinin bütün zamanlarının en çok tanınan ve bir bilim kurgu başyapıtı sayılan “Bıçağın Ucu” (Blade Runner-1982) takip etti.

 Yaratık (Allien)

FARKLI UÇLARDA BİR YÖNETMEN

Anaakım ve sanat sineması arasında gelgitler yaşayan Scott, Roma İmparatorluğu Döneminin bir panaroması olan ve etkileyici bir tarihi drama “Gadiator” ile, 2000 yılında yeniden seyircinin karşısına çıktı. “Gladiator”, Scott’un filmografisinde öne çıkan filmler arasında yer aldı.

“Son Düello”, ele aldığı dönemi ve olguyu etkili mekan kullanımı, başarılı sanat yönetmenliği ve görüntü yönetmenliği aracılığıyla, çarpıcı şekilde anlatan yeni bir Scott filmi. Yapımcılığını da yaptığı bu  ortaçağ dramasında Ridley Scott, 14.yy’da Fransa’da aristokrasiye mensup bir kale komutanının oğlu olan Jean de Carrouges (Matt Damon), onu kıskanan ve avama mensup arkadaşı Jacques Le Gris’nin (Adam Driver) dizginleyemediği hırsları nedeniyle aralarında  çıkan çatışmaya ve Fransa Kralı 6. Charles’ın (Alex Lawther) onayıyla Carrouges’ın, Le Gris’yi, eşi Marguerite’e uyguladığı şiddet nedeniyle, onurunu kurtarmak için düelloya davet etmesine yoğunlaşıyor.

Scott’un, 15 Ekim’de vizyona giren yeni filmi “Son Düello”, Kurosawa’nın bir Hollywood projesi olan, Amerikan ve Japon ortak yapımı olan Tora! Tora! Tora! isimli filminin öyküsünü anlatma biçimini anımsatıyor. Ortak yapımcıları 20th Century Fox ve Kurosawa Production olan bu film, hem Amerikan hem de Japon bakış açısından, Japonların Pearl Harbor Saldırısını konu almıştı. Filmin Japon bakış açısıyla çekilen kısmını Kurosawa; Amerikan bakış açısından çekilen kısımlarını ise, Amerikalı yönetmen Richard Fleischerl  yönetmişti.

“Son Düello”da Scott öyküsünü,  “Tora! Tora! Tora!” filmine benzer şekilde, üç farklı kişinin bakış açısıyla anlatıyor. Bu bağlamda filmi izlerken bir dejavu hissiyatı altında, Jean de Carrouges, Jacques Le Gri ve Jean’ın karısı Lady Marguerite de Carrouges’ın bakış açısından olayları yeniden izliyorsunuz.

BAŞARILI OYUNCULUK PERFORMANSLARI

152 dk.lık uzun süresine karşın, ilgiyle izlenebilen “Son Düello”nun başarısında, filmin ana karakterlerini canlandıran Carraouges rolünde olgunluk dönemini yaşayan Matt Damon’ın, Le Gri rolünde Adam Driver’ın ve Fransa Kralı VI. Charles’ın kuzeni ve feodal bey Pierre de Alençon rolünde zamanı dondurmuş oyuncu Ben Affleck’in büyük oyunculuklarının önemli payı olduğunu da vurgularken; duru güzelliği ve yalın oyunculuğuyla Marguerite karakterine hayat veren Jodie Comer’in oyunculuk performansını da es geçmemek lazım.

İnsanlığın binlerce yıllık uygarlık mücadelesinde, geçmişin basamaklarında da onurlu, cesur ve güçlüler kadar; zayıf karakterli, sahtekar ve kaypaklar da, insanlık tarihinin yazımına katkıda bulundular. “Son Düello”, konusunu gerçek bir olaydan ilham alan ve izlerken günümüzde uygarlık adına çok yol alınsa da temelde pek bir şeyin değişmediğini hissedebileceğiniz bir film. Yazımızın başında gönderme yaptığımız büyük Japon sinemacı Akira Kurosawa’nın: Yalan diye bir şey yoktur. Herkesin kendi gerçeği vardır... tanımlamasını da doğrulayan ve geçmişten bugüne kadın haklarındaki kazanımlar açısından da, “Son Düello” düşündürücü bir film...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi