Son Pişmanlık Fayda Etmiyor

Haziran ayından beri ekonomi politikasında bir yön değişimi var. Yani bir anlamda eski bakan Sayın Nebati’nin “epistemolojik kopuş” olarak ifade ettiği modelden bir kopuş yaşandı. Elbette ki ekonomi politikasındaki bu değişimde politikanın mantığını belirli bir yere konumlandırmanın ve buna güven duyulmasını sağlamanın ne denli önemli olduğunu biz iktisatçılar sık sık dile getirdik. Seçimlerin ardından ekonomideki politika arayışına “rasyonel politikalara” dönüş ismi verildi ve 10 aydır bu bağlamda bir ekonomi hikâyesi yazılmaya çalışılıyor. 

Bu hikâyenin iki önemli karakteri olduğu görülüyor. Birincisi enflasyon, ikincisi cari fazla. Bu bağlamda ödemeler dengesinin finansman tarafının iyileştirilmesi için dış finansman bulunması gerekliği nedeniyle Körfez ülkelerinden kaynak arayışına gidilirken diğer yandan da enflasyonu dizginlemek için politika faizinde artış ve tüketimin baskılanmasına yönelik adımlar atıldı. Ekonomi kurmaylarından bu programa sadık kalınacağı yönünde açıklamalar gelmeye devam ediyor. Gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerekse Sayın Şimşek ve Sayın Yılmaz yaptıkları açıklamalarda, OVP’nin kararlılıkla uygulanacağını, henüz istenen noktaya gelinmemiş olmakla birlikte enflasyonun tek haneye inmesinin birincil öncelik olduğunu sıklıkla dile getiriyor. Ancak geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere 2024 yılı için OVP yüzde 33, TCMB enflasyon raporunda ise alt sınırın yüzde 30 üst sınırın ise yüzde 42 olarak tahmin edildiği ve hedefin yüzde 5 olarak sabit kaldığı enflasyonda bu yılın ilk iki ayında yüzde 11,54’lük kümülatif artış gerçekleşmesi Sayın Erdoğan’ın belirttiği gibi tek haneye akşamdan sabaha geçilemeyeceğini gösteriyor. Özellikle alt gelir grubunun bütçesinin büyük bir kısmını eriten gıda enflasyonunun aylık yüzde 8, yıllık ise yüzde 71,2 ile TÜFE’nin de üzerinde bir artış göstermesi vahim tabloyu ortaya koyuyor. FAO’nun gıda emtia sepetinin uluslararası fiyatlarındaki aylık değişimleri izlediği şubat ayı Gıda Fiyat Endeksi'nin bir önceki aya kıyasla yüzde 0,7 azalarak 117,3 puana indiği ve şubatta geçen yılın aynı dönemine göre ise yüzde 10,5 düştüğü açıklandı. Bu veriler, gıda enflasyonu bağlamında küresel ekonomiden ne denli negatif ayrıştığımızı ortaya koyuyor. Öyle ki TCMB de şubat ayına ilişkin enflasyon değerlendirmesinde gıda ve hizmet grubundaki artışa dikkat çekti. Aslında her iki gruptaki artış, beklentilerin enflasyon yaratmayı desteklediğini ve beklentilerin iyi yönetilememesi nedeni ile tüketimin sürekli öne çekilmesine devam edildiğini gösterdi.

Diğer yandan programın bir diğer kahramanı olan cari dengeye ilişkin ocak ayı verisi de salı günü geldi. TCMB verilerine göre, cari açığın geçen yılın başlangıcına göre daralarak yeni ekonomi politikaları ışığında ödemeler dengesinde iyileşmenin sürdüğüne işaret ettiği ve cari dengenin ocak ayında 2,56 milyar dolar açık verdiği belirtildi. Cari dengede bir iyileşme görülse de bu iyileşmenin altın ve enerji ithalatındaki gerilemeden kaynaklandığı ancak net mal ithalatında sınırlı bir iyileşmenin olduğu görüldü. Bu bağlamda ithal mallara ilişkin tüketimin devam etmesi, cari denge üzerinde yarattığı baskıyı sürdürecek gibi görünüyor. Zaten bu durum büyüme kompozisyonunda da görüldü. Ayrıca cari açık kadar cari açığın finansmanı da oldukça önemli bir konu. Nitekim Sayın Yılmaz cari açıkla ilgili yaptığı değerlendirmede açığın finansman kalitesinin artırılması için yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize çekilmesinin önemine vurgu yaptı. CDS primindeki düşüş ve Fitch’in kredi notunu B’den B+ ya yükseltmesi ve not görünümünü durağandan pozitife getirmesi memnuniyet yaratsa da B notları temerrüt riskinin olduğu ve yüksek derecede spekülatif olduğu sınıflandırması içerisinde görülüyor. Elbette ki portföy çıkışları da önemli bir sorun. Her ne kadar Goldman bu çıkışın geçici olduğunu ve seçimden sonra normalleşme olacağını belirtse de seçim sonrasında mevcut politika setinin devamlılığı konusunda endişe hâkim. Üstelik bu set içerisinde zaten maliye politikası ayağı oldukça yetersiz. Sayın Şimşek, "Seçimin ardından programı uygulamak için seçimsiz uzun bir döneme sahibiz" şeklinde yaptığı açıklama ile seçimin, programın mali disiplin ayağını ne denli aşındırdığını adeta itiraf etti.

Tüm bunlar gösteriyor ki ABD ve Euro bölgesi enflasyon hedeflerine gün be gün yaklaşırken bizde geç kalınmış, doğru ama eksik adımların atılması başarı yakalamayı güçleştiriyor. Yani son pişmanlık fayda etmiyor. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi