13 masumun ardından…

13 masumun ardından…
13 insanımızı katletti aşağılık terör örgütü. 13 masum insanın canına kıydı.Altı yıldır alıkonulan asker, sivil, polis 13 can kurtarılmayı beklerken, öldürüldü. Yıllardır seslerini duyurmak için, bir adım atılması...

13 insanımızı katletti aşağılık terör örgütü. 13 masum insanın canına kıydı.
Altı yıldır alıkonulan asker, sivil, polis 13 can kurtarılmayı beklerken, öldürüldü. Yıllardır seslerini duyurmak için, bir adım atılması için çalmadık kapı bırakmayan aileler büyük bir acı içinde. Cenazeler tekbirlerle toprağa veriliyor.
Acıyı onlar yaşıyor, toplum o acıyı paylaşıyor.
TBMM’de uzun bir aradan sonra Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Gara operasyonunda yaşananlarla ilgili bilgi verdi. Siyasi parti grupları, temsilcileri tek tek kürsüye geldi.
Hamaset sürdü gitti. Muhalefet iktidarı sorumsuzlukla suçladı. İktidar muhalefeti terör örgütüne destek olmakla.
İstanbul seçimleri öncesinde Abdullah Öcalan’dan mektup istenmesi de konuşuldu, Öcalan’ın kardeşinin TRT’ye çıkarılması da.
Kaçırılan Amerikan, İsrail, İngiliz askerleri için devreye giren, bununla övünen iktidar sözcüleri, başarısızlığı Cumhurbaşkanı itiraf edince, sorumluluğu muhalefete atma derdine düştü.
Genel Kurul’da yapılan hazin konuşmalar elbette ölen masum kardeşlerimizi geri getirmeyecek. Getirmeyecek ama ortada kalan sorular ne olacak?
İki bakanın Genel Kurul’daki konuşmaları, ortada bekleyen sorulara yanıt vermekten çok uzaktı. Terör örgütlerinin kara propagandalarına yanıttı sadece.
Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin 13 yurttaşının 6 sene boyunca alıkonulmasını nasıl anlayacağız? Her gün bitirildiğini öğrendiğimiz terör örgütü, bu gücü nereden buluyor? Hangisi doğru?
Öldürülen 13 insanımızın ailelerine, evlerine bir bakın? Hep aynı tablo, hep aynı resim, hep aynı görüntü.
Öldürülmeden önce seslerini duyurmak için yazdıkları mektupları okudum. İnsan olan gözyaşlarını tutamaz. Her gün iktidarı şişiren, o balona bir nefes daha üfleyenler göremez o mektupları, yayınlayamaz. Peki o mektuplara, kör kalınca, sağır olunca hakikat değişiyor mu?
O mektupları görmediniz, duymadınız, konuşmadınız. Ama evladını yitiren bir anneyi başsağlığı için değil parti kongresine malzeme yapmak için hıçkıra hıçkıra ağlarken telefona bağladınız.
Ayıp ne gerçekten? Bunun tarifini nasıl yapıyorsunuz? Kurtaramadığınız evladını yitiren bir anne bundan sonra yaşar mı, şeref diye bahsettiğiniz ona nefes mi aldırır?
Devlete memur ettiği evladı 6 yıl bir terör örgütünün mağarasında. Aç mı açıkta mı diye düşünen bir anne bir gece vakti Savunma Bakanı’ndan değil, komutanından değil, ilgisiz bir ilin valisinden kafasına sıkılarak öldürüldüğünü öğrenince ne hisseder?
İçimiz yanıyor. İktidarınızın samimi destekçisi ve sayenizde televizyona çıkan Doğu Perinçek, “13 kişi için ulusal yas mı ilan edilir?” diyebiliyor. Edilir mi, edilmez mi? “Türkiye’ye alçaklık etmiş bir Suudi prensi için edilir, Mehmetçik için edilmez” diyorsunuz, etmediğinize göre.
Vicdanınıza seslenmek istiyorum ama olmuyor.