Cem Balçıkanlı
Dil Öğrenmek Neden Tehlikeli Görülür?
Bir insanın gözünü açması, sadece etrafına bakmasıyla ilgili değildir. Asıl mesele, dünyanın nasıl döndüğünü, kimlerin perdeyi kapalı tuttuğunu ve neden bazı gözlerin açık kalmak istenmediğini fark edebilmektir.
İşte bu farkındalık, bazılarını huzursuz eder.
Çünkü düşünen, sorgulayan ve gördüklerini anlamlandıran insanlar kolayca yönlendirilemez.
Kafaları karışmaz. Sesleri kısılmaz. Akılları asla susturulamaz.
Çünkü uyanmış bir zihin, artık hiçbir yalanla uyutulamaz.
Peki, dil sadece kelime midir?
Dil, düşüncenin en keskin anahtarıdır. Bir çocuk yeni bir dil öğrenmeye başladığında, yalnızca kelimeleri değil, başka bir dünyanın düşünme biçimini de tanır. Artık yalnızca eşyaları değil, o eşyaların neden orada olduğunu da sorgular. Sadece “nasıl konuştuğunu” değil, “nasıl susturulduğunu” da düşünmeye başlar. Ve bazıları bu sorulardan pek hoşlanmaz.
Çünkü dil, zihni açar; zihin açıldığında sorular çoğalır.
Dil öğrenen bireyler nasıl düşünmeye başlar?
Bir dil öğrenmek, bir halkın şarkılarına, masallarına ve deyimlerine misafir olmaktır. Neye güldüklerini ve ağladıklarını anlamaktır. Bu empati, bireyi yabancılaştırmaz; tam tersine, daha ‘insan’ yapar. Tam da bu yüzden, dil öğrenmek bazıları için tehlikelidir. Çünkü empati, önyargıları çözer, korkuya dayalı düzenleri sarsar ve cehaleti sorgulatır. Cehaletten beslenen yapılar içinse bu, doğrudan bir tehdittir.
Çünkü düşünen birey, sadece söyleneni değil, söylenmeyeni de merak eder.
Dil öğrenen bireyler, hangi düzeni tehdit eder?
Çünkü diller insanları birbirine bağlar. Sınırları belirsizleştirir, kimliklerin üzerindeki sis perdesini aralar. Farklı bakış açıları, tek sesli düzeni bozar. Çünkü bilgiye kolayca ulaşan birey, kalıp dışı düşünmeyi hayatının bir parçası haline getirir ve bunu bir alışkanlığa dönüştürür. İşte otoritenin en çok korktuğu da budur. Soru soran zihin, sessiz kalmaz.
Çünkü dil bilen birey, sadece bilgiyi değil, anlamı da sorgular.
Çoğul birey kimdir?
Yeni bir dil öğrenmek, bireyi çoğullaştırır. Artık tek kimlikli kalıplara sığmaz. Kendini hem burada hem orada hem geçmişte hem gelecekte hisseder. Ama bu, kimilerinin tek tip insan hayalini bozar. Aidiyetin çeşitliliği, özgürlüğün özüdür. Ve çoğul birey önemli sorular sorar:
“Başka türlü olabilir miydi?”
“Bize neden hep böyle anlatıldı?”
“Ya anlatılmayanları da dinleseydik, ne değişirdi?”
Çünkü çoğul birey, farklılıkları tehdit değil; zenginlik olarak görür.

Çocuklar neden erken yaşta çok dille tanışmalı?
Çünkü birden fazla dil bilen çocuklar, yalnızca daha iyi kariyer fırsatları elde etmez; aynı zamanda özgüvenli, açık fikirli ve cesur bireyler olarak yetişir. Onlar yalnızca emir alan değil, karar veren insanlara dönüşür. Bu da hesap soran, sorgulayan ve katılımcı bir toplumun temelini oluşturur. Farklı kültürlerle tanışan çocuk, başkasını anlamayı öğrenir. Empatiyle büyüyen çocuk, sadece başarılı değil; adil ve duyarlı bir dünya vatandaşı olur.
Nelson Mandela’nın bir sözünü çok severim:
“Bir insanla onun anladığı bir dilde konuşursanız, sözleriniz onun aklına gider. Kendi ana dilinde konuşursanız, kalbine ulaşırsınız.”
Bu yüzden, erken yaşta dil öğrenmek sadece bireysel bir kazanım değil, daha barışçıl ve anlayışlı bir dünyanın ilk tuğlasıdır.
Çünkü dünya, kalbe dokunan dillerle güzelleşir.
Kim kendi hikâyesini yazmak istemez ki?
Dil öğrenen birey, artık başkalarının yazdığı senaryolarda figüran olmaz.
Kendi hikâyesini yazar.
Kendi sözcüklerini seçer.
Kendi yolunu çizer.
Çünkü dili olanın yönü vardır; sesi olanın yolculuğu başlar.

O halde dil öğrenmek isteyenler ne yapmalı?
Dil öğrenmeyi bir tehlike olarak görmeyenler ve bu yolculuğa başlamak isteyenler için beş önemli yasanın değerli olduğuna inanıyorum. Çünkü dil öğrenmek yalnızca bir beceri değil; aynı zamanda kendini tanıma, dünyayı anlama ve başkalarına ulaşma sürecidir. Bu yolculuğu anlamlı, keyifli ve verimli kılmak için bazı ilkelere sarılmak gerekir. Aşağıdaki beş yasa hem içsel motivasyonu korumaya hem de öğrenmeyi sürdürülebilir hale getirmeye yardımcı olur.
1. Bilinçli Pratik Yapın
Rastgele tekrarlar yerine, bilinçli ve amaçlı pratik yaparak öğrenme sürecinizi hızlandırın. Eksiklerinizi belirleyin, bu eksiklere odaklanın ve zaman içinde gelişiminizi gözlemleyin. Her alıştırma, farkındalıkla yapıldığında gerçek bir ilerlemeye dönüşür.
2. Dil Öğrenmeyi Kişiselleştirin
Herkesin öğrenme tarzı farklıdır. İlgi alanlarınıza, hedeflerinize ve günlük hayatınıza uygun yöntemler belirleyerek dili kendiniz için daha anlamlı hale getirin. Sevdiğiniz şarkılardan, izlediğiniz dizilerden, yazdığınız günlüklerden beslenin; dil sizinle birlikte şekillensin.
3. Amaca Yönelik Çalışın
Net bir hedef belirleyin. Günlük konuşmaları rahatça yapmak mı, akademik yazılar yazmak mı, iş görüşmelerinde akıcı konuşmak mı? Hedef, rotayı çizer; bu rota sizi belirsizlikten çıkarır ve ilerlemenin ne yönde olduğunu gösterir. Hedefi olan öğrenme, kararlılığı besler.
4. Hataları Kucaklayın
Hatalar, dil öğrenme sürecinin en doğal ve gerekli parçalarındandır. Onları birer başarısızlık olarak değil, gelişiminizin bir göstergesi olarak görün ve her hatayı bir keşif olarak değerlendirin. Dil, yanlış yaparak öğrenilen, yanlışlardan doğruya giden bir yolculuktur.
5. Disiplinli Olun
Motivasyon iniş çıkışlar yaşasa da düzenli çalışma her zaman ilerlemenizi sağlar. Küçük ama istikrarlı adımlarla dil öğrenmeyi günlük hayatınızın bir parçası haline getirin. Disiplin, ilhamın yokluğunda bile sizi yolda tutar.
Unutmayın:
Yeni bir dil öğrenmek; yeni bir bakış açısı kazanmak, yeni bir insanla tanışmak, hatta yeni bir "siz"le karşılaşmaktır. Bu yolculukta tehlikeli olan, dilin kendisi değil; değişimdir. Ve değişimden korkmayanlar, dünyayı dönüştürenlerdir.
