İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Gitmeyi bilen adam

Yok, “Gitmeyi bilen adam!” deyince heyecanlanmayın.
Bu söyleşide 3I/ATLAS’tan gelen bir uzaylıyı tanıtmayacağız.
Nadir karakterlerden de olsa içimizdeki birinden söz edeceğiz.
Turizm sektöründe onu tanımayan yoktur ama sektör dışında olanlar için sohbete başlamadan önce kısaca özetleyelim.

Türkiye'nin, özellikle kongre turizminde en önemli uluslararası buluşmalarını gerçekleştiren, Visitur’un kurucularından biri Talha Çamaş.
MICE kavramının ülkemizde kurumsallaşmasında, kalite sıçramasında rol oynamış, HABİTAT gibi, NATO gibi ENTER 98 gibi önemli uluslararası organizasyonları başarıyla tamamlamış önemli bir şirket geleneğinden süzülen başarılı bir yönetici.

Her şey yolunda giderken, Talha Çamaş, sektörün en önemli meslek kuruluşlarından biri olan TÜRSAB'ın önce yönetim kurulu üyeliğine, hemen ertesi genel kurulda ise Yönetim Kurulu Başkanlığına seçiliyor. 1993-99 yılları arasında,hem TÜRSAB’ı, hem de Türk turizmini ciddi biçimde ivmelendiren, projelerle dolu olağanüstü bir sürecin liderliğini üstleniyor, 11,12 ve 13. Dönem olmak üzere TÜRSAB’a 6 yıl başkanlık yapıyor.
Bir sonraki dönem, çok rahat seçilebilecekken “Bu kadar!” deyip, benzer örgütlerde neredeyse ömür boyu sandalye kapatmış başkanların şaşkın bakışları arasında, hatta yerine kimseyi işaret bile etmeden bırakıyor başkanlığı. Şirketinin başına geçiyor.

Bununla da kalmıyor. Gel zaman git zaman, Türkiye’nin en başarılı kongrelerini gerçekleştirmiş alanında çok önemli bir uluslararası marka haline gelmiş Visitur’u da vakti zamanı geldi, artık gençler devam etsin, rakiplerim kazansın diyerek kapatıyor! Dikkat, satmıyor, kapatıyor!..

Ve sonra 13 binin üzerinde seyahat acentası sahibi turizm profesyonelinden oluşan TÜRSAB üyeleri, bu kadirşinaslığın karşılığını veriyor ve oylarıyla 24. Genel Kurulda, Talha Çamaş’ı TÜRSAB’ın ‘Onursal Başkanı’ olarak seçiyor.

talhacamas2-2.jpg


Talha Çamaş, tüm bu “koltuk odaksız” başarı hikayesini geçtiğimiz günlerde kitaplaştırarak, PUSULA isimli bir eserle, genç turizmcilere emsalsiz deneyimler, bilgiler hatta belki “tüyolar” içeren yazılı bir miras olarak bıraktı.
Kitabın editörlüğünü yapma şansına nail olmuş bir ‘yazın emekçisi’ olarak onunla bir söyleşi yapma ısrarı da bana ait. ‘Israrı’ diyorum, bunca başarılı bir hayat hikayesine karşın imza günü yapmayı bile ‘zul’ addeden naif bir nezaket ve tevazu insanı karşınızdaki. Kitabının kapağına resmini koyma fikrine bile karşı çıkmış, “Yapma Talha Bey, böyle ‘anı türü’ kitaplarda gelenektendir, okur yazarın son halini bir göz görmek ister…” yaklaşımıyla ikna olmuştur, onu da söyleyeyim.
Şimdi bu uzunca özetten sonra kendisine soralım:

- PUSULA’yı neden yazdınız?
- Bir kere 1990’lar, Türkiye için her açıdan kırılgan ve karmaşık bir on yılı ifade ediyordu. Turizm sektörü de tüm bu çalkantılı ortamın tam merkezindeydi. Sürekli kriz ve kaos üreten bir süreç ve bu sert dalgalar arasında var olmaya çalışan bir sektör.

İşte biz bu kitabı öncelikle, tüm bu sert dalgaların ortasında dimdik ayakta durmaya çalışan insanların emeğini, alın terini, inancını ve direncini kayda geçirmek için yazdık.
Ayrıca bu kitap, turizm sektörünün geçirdiği değişim sürecini anlamaya çalışan bir gözle yazıldı.
Sektörün yaşadığı yapısal dönüşüm, yalnızca rakamlarda değil, aynı zamanda kültürel anlayışlarda, yönetişim biçimlerinde ve toplumsal algılarda da kendini gösteriyor. Bu dönüşüm içinde yer almak ve buna tanıklık etmek hem sorumluluk hem de önemli bir fırsattı.
Bu kitabı bir dönem genel sekreterlik, üç dönem TÜRSAB Başkanlığı yapmış biri olarak, bir hesap verme ya da hatıralar derlemesi olarak değil, daha çok bir mesleki değerlendirme ve fikir paylaşımı amacıyla kaleme aldım. Kitabın amacı sadece yapılanları değil, öğrenilenleri ve hissedilenleri de aktarmaktır.

- 90’lar gerçekten de kaotik birkaç seriyle başladı. Kitabın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılara girmişsiniz. Okurlar orada tekrar anımsayacaklar ama sizi kazanan, işleri yolunda giden bir şirketin rahat koltuğundan kaldırıp bir meslek örgütünün yorucu mücadele ortamına atan neydi?

Anlam arayışı” desem kısaca…
Doğru işi doğru zamanda ve doğru biçimde yapıyorsanız kazanmak bu zincirin sonucu olarak ortaya kendiliğinden çıkar. Ancak bu kazancı toplumsal bir anlama kavuşturmak, herkesin kazanacağı bir havuza dönüştürmek kuralları oluşturan pozisyonlarda bulunmayı gerektirir.
TÜRSAB’da yönetici olmak, herhangi bir kurumda yönetici olmanın ötesinde hem kişisel bir özveri hem de toplumsal bir sorumluluk gerektirir.
Bu tür görevler bireyleri, sadece günlük yaşamlarında değil, vicdanlarında da sürekli bir muhasebe içinde bırakır.
İnsan, yükümlendiği sorumlulukların ağırlığını taşırken bir yandan da içinde bulunduğu kuruma ve sektöre değer katma çabasıyla hareket eder. Belki de bu yüzden, bu görevlerin zorluğu kadar anlamı da büyüktür.

tc-kapak2-lr.jpg

-Başkanlığınız döneminde TÜRSAB’ı ve sektörde yarattığı ivmelenmeyi nasıl tanımlarsınız?
TÜRSAB Başkanlığım döneminde yalnızca kendi görüşlerime değil, sektörün genel yönelimlerine de kulak vererek hareket etmeye çalıştım. “Nezaket zıt fikirlere tahammül gösterebilmek, hakikati yalnız kendi sesinde değil, başkalarının sözlerinde de arayabilmektir” anlayışı şiarlarımızdan biri oldu.
Her alanda işini çok iyi bilen ve yapan, çalışkan, fedakar ve üretici arkadaşlarımız, kurum çalışanlarımız oldu. Kimini ben seçtim kimi de benim şansımdı.
Bu hem iş hayatımda hem de meslek örgütü yöneticiliği sürecimde böyleydi.
Şunu açıkça söylemeliyim ki; bu denli çok sorunla başa çıkmamızda, anlayışlı ve iş birliğine açık, liyakatli kamu kadrolarının da payı büyüktür. Eğer ortak akıl ve karşılıklı güven ortamı olmasaydı, o zorlu günleri çok daha ağır bedellerle geçirebilirdik.
Bir diğer güç kaynağımız ise sektör içindeki birliktelik olmuştur.
Kolayca bir araya gelerek kurumsal mekanizmalar oluşturabilen bir sektörel yönetim yapısı her birimiz için büyük şanstı.
Unutulmasın ki b
ugün Türkiye, turizmde rekorları konuşuyorsa, o rekorların arkasında görünmeyen eller, söylenmeyen sözler, adı anılmayan insanlar ve yazılmayan hikâyeler vardır.
İşte bu kitap, o hikâyelerden biridir.

-Gitmek konusuna gelelim. Ülkemiz bu konuda maalesef karnesi kötü yöneticilerle dolu. Sizi farklı yapan nedir?
Aslında gitme zamanını bilmek sizi kalıcı yapar.
Kitapta, "Edebinle gitmek, kalıcı iz bırakmanın en zarif yoludur." başlıklı bölümde biraz daha detaylandırdım bunu.
Ancak asıl olan, kurumsal devamlılıktır. Başlamış olumlu projelerin devam ettirilmesidir. Her şeyi sil baştan yapmak, geçmişi yok saymak; yalnızca yapılanlara değil, geleceğe de yazık eder.
Bakın Batı'daki örneklere, özellikle ABD’de meslek örgütlerine. Geçmiş dönem başkanı, mevcut başkan ve gelecek dönem başkanı birlikte çalışır. Böylece istikrar ve kurumsal devamlılık sağlanır.

-Peki, son olarak bu kitaptan beklentileriniz ve son sözünüzü alabilir miyim?

Yukarıda söylediklerime ek olarak, bu kitabın mesleki hafızaya katkı sunmasını ve gelecekte sektörde görev alacak kişilere bir perspektif kazandırmasını umut ediyorum. Bu satırlar, sadece bir dönemin tanıklığı değil; aynı zamanda bir vefa duygusunun, bir teşekkürün ve bir paylaşım arzusunun ürünüdür

Bu kitap, yalnızca geçmişi anlatmak amacıyla yazılmadı.
Benzer mücadelelerin içinde yer alacaklara, geçmişte krizlerin nasıl aşıldığını anlatan, başarıya giden yolları gösteren ve onların işlerini kolaylaştıran bir “pusula” olması murat edildi.
Bu kitap özellikle, TÜRSAB gibi büyük bir yapıyı yönetecek olanlara bir strateji fikri, bir yol haritasıdır.
Ve bu kitap, her şeyden önce, bir emeğin manevi karşılığıdır.
Bu kitap, bir gün biri dönüp “Nasıl başardılar?” diye sorduğunda, o soru cevapsız kalmasın diyedir.

Kitap ile ilgili daha fazla bilgi edinmek ve istemek için: talhacamas.com.tr

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi