Serhat Güvenç

Serhat Güvenç

KABİL HAVAALANI

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel’deki NATO Zirvesi sırasında ABD Başkanı Biden ile yaptığı ilk yüz yüze görüşmeden beri Kabil Uluslararası Hamid Karzai Havalimanı’nı konuşuyoruz. 24 Haziran’daki buluşmadan beri konu gündemde kalmaya devam ediyor. Başlangıçta ABD ve NATO güçleri Afganistan’dan çekildikten sonra Türkiye’nin geride kalıp bu havaalanının güvenlik ve işletme sorumluluğuna talip olması bağlamında hararetli bir tartışma yaşandı.
Ben bu konuyla ilgili yazımda Türkiye’nin kendisini Afganistan’da “Artçı Müttefik” konumunda bulma ihtimaline dikkat çekmeye çalışmıştım. O aşamada bu hamlenin Türkiye’nin ABD ile ilişkilerindeki tıkanıklığı aşmak için yapıldığını düşünmek için yeterli neden vardı. Biden yönetimi, Afganistan’ı potansiyel bir iş birliği imkânı olarak daha Nisan ayında işaret etmişti. Bu ülkeden çekilme şartlarını Taliban ile müzakere edeceği görüşmelere Türkiye’nin ev sahipliği yapabileceğini ilk dile getiren Washington’du.
Suriye, S-400 gibi konuların ağırlığı altında ezilen Türk-Amerikan ilişkilerinin gündeminde Afganistan fikir ayrılığı yaşanmayan bir konuydu. Anımsanacaktır; son yıllarda Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde sürekli bir “pozitif gündem” arayışı vardır. Geçtiğimiz beş yıl içinde konuşacak konusu neredeyse kalmayan iki “stratejik ortak” için Afganistan pozitif gündem yaratma bağlamında işe yarayabilirdi. Evdeki hesap çarşıya uymadı. ABD, 20 yıl ve neredeyse bir trilyon dolara mal olan Afganistan defterini bir çırpıda kapayıverdi. Neredeyse ricata dönüşen ABD çekilmesi, Taliban’ın ülkeye yeniden hâkim olmasını da kolaylaştırdı. Büyük emek ve masrafla kurulan, eğitilen ve donatılan Afgan Ulusal Ordusu adeta buharlaştı.
Olayların bu kadar hızlı gelişmesi, Kabil Havalimanı üzerinden Türk-ABD ilişkilerini onarma olasılığını zayıflattı zayıflatmasına da Ankara’nın Afganistan’da kalma ısrarını, hatta iradesini zayıflatmadı. 2004’te Afganistan görevinin NATO’yu ya batıracağı ya da çıkaracağı konuşuluyordu. Galiba Afganistan gerçekten NATO’yu batıran bir yer olarak tarihe geçecek. Gerçi bu ifadeyi kullanan NATO yetkililerinin akıllarından geçen bu tür bir batış değildi. NATO’nun işi yüzüne gözüne bulaştırma ihtimaliydi onları düşündüren. Ama ABD’nin Afganistan’a yönelik politikaları ve (şayet olduğu iddia ediliyorsa) stratejisi çöktü. Tası tarağı toplayan ABD, geride müttefiklerine bir sorunlar yumağı bıraktı.
Bu sorunlar yumağının en can acıtıcı yönü kuşkusuz insani boyutu. Onca insan Taliban’ın insafına terk edilirken “uluslararası toplumun” payına yaşanan dramı çaresizce izlemek düştü. Taliban’ın hışmına uğrayacağı neredeyse kesin toplum kesimleri ve bireylerin Afganistan’ı salimen terk edebilmesi imkanları araştırılırken, dikkatler bir kez daha Kabil Uluslararası Havalimanı’na odaklandı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Taliban’a ülkeden ayrılmak isteyenlere engel olmama çağrısı yaptı. Fransa Cumhurbaşkanı havaalanının “güvenli bölge” ilan edilmesi için çabaladıysa da Rusya ve Çin engelini aşamadığı anlaşılıyor. Havaalanının Taliban’ın elinde kalacağı artık kesin.
Bu durumda Türkiye’nin havaalanını işletme sorumluluğunu alma ısrarı izaha muhtaç. Görünen o ki Ankara, hangi rejim altında olursa olsun Afganistan’la “özel ilişkisini” muhafaza etmek istiyor. “Herkes gitse de biz kalırız” sözünün arkasında durma çabası olarak da yorumlanabilir. Öte yandan Afganistan’dan ayrılmak isteyenlerin kullanabilecekleri tek kapı bu havaalanı. Buranın açık kalması, isteyenlerin burayı kullanarak kendilerine kucak açacak Batı ülkelerine gitmesine yardımcı olması Türkiye’nin uluslararası itibarını yükseltebilir. Yabancı basında ve sosyal medyada Türkiye’nin yardımıyla ülke dışına çıkabilen insanların hikayeleri dolaşıyor. Havaalanının açık kalmasını sağlamak bu anlamda Türkiye’nin bir başarı öyküsüne imza atması demek olacak.
Medyascope’daki yayında ifade ettiğim gibi bu sorumluluğun maliyeti maddi olarak da yüksek. Bu anlamda Katar’ın da dahil olması işin mali külfetinin daha kolay üstlenilmesini sağlayabilir. Yine aynı yayında halen havaalanını bir Katar şirketinin işlettiğini ifade etmiştim. Titiz bir takipçim sosyal medyada beni uyararak havaalanı işletmesini üstlenenin bir BAE şirketi olduğuna dikkat çekti. Öyleyse bu da ayrı bir sınama. Ankara, BAE ile ilişkilerini normalleştirme peşindeyken, bu konuda BAE’nin rızasına da ihtiyaç duyabilir. Türk askerleri ve emniyet mensupları Taliban’ın tespit ettiği son çekilme tarihinden önce çekildiği için artçı müttefik olma ihtimali çok şükür ki yok. Geriye hala Kabil Uluslararası Havaalanı’nı biz işletelim ısrarı kaldı.
“Niye” sorusuna hala ikna edici bir yanıt bulabilmiş değiliz. Türkiye-ABD ilişkilerinde pozitif gündem içinse Afganistan gibi tali konular yerine özlü meselelere yoğunlaşmak gerekli. Kabil Havalimanı’nın güvenliği ve işletilmesi tartışmalarından çıkan en önemli sonuç budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serhat Güvenç Arşivi