Menekşe Tokyay

Menekşe Tokyay

Nottingham, Gençlerin Barınma Sorununu Nasıl Çözüyor?

Bu sene üniversiteye yerleşebilenleri ilk sırada bekleyen sorunlar arasında, geçmişte olduğu gibi, yine “barınma sorunu” geliyor. Zira devlet yurtlarının yetersiz kapasitesi karşısında özel yurt ücretleri ve kira fiyatları da dar ve orta gelirli aileler açısından karşılanabilir olmaktan son derece uzak. 

“Öğrenci semti” diye bilinen mahallelerde insan onuruna yakışır barınma imkânları bile artık “lüks” sayılınca, yurtların kapasitesini yükseltmek adına yatak sayısı artırılarak öğrenciler çalışmalarını ve hijyeni zorlaştıracak şekilde kalabalık odalara mecbur bırakılınca, farklı kesimlerden gençler, mantar gibi çoğalan tarikat yurtlarına mecbur hale getiriliyor; üniversitelerin modernleşme ve özgür düşünce ideallerine tamamen ters düşen bir yapılanmaya “başını sokacak bir ev” arayışından dolayı özgürlüklerini teslim ediyor. 

Ancak Türkiye’de 7 milyona yakın üniversite öğrencisi olduğu düşünüldüğünde, ortada ciddi bir sorun var ve çözülmedikçe her sene kartopu etkisiyle büyüyor. 

İngiltere’nin Nottingham şehri, üniversite öğrencilerinin barınma sorunları konusunda uzun zamandır “kafa yoran”, fırsat eşitliği yaratmak adına ortak akıl geliştirme çabalarında bulunan, en önemlisi de bunu “dert edinen” bir zihniyete sahip. Bu süreçte de temel bir ilkeye dayanarak ilerliyor: Üniversiteler ile yerel yönetimler arasında işbirliği. 

Son yıllarda Hollanda’da bazı üniversiteler, uluslararası öğrencilere, öncesinde barınma sorununu çözemedikleri takdirde Hollanda’ya okumaya gelmemeleri yönünde çağrılarda bulunuyor. İrlanda’da ise, öğrenciler kiralık ev bakarken birçok dolandırıcılık vakası yaşadığı için polis artık bu konuda sık sık uyarıda bulunuyor. 

Benzer şekilde, Avustralya’da da bir süredir üniversite öğrencilerinin özellikle pandemi sonrası kampüste eğitime geri dönülmesiyle birlikte barınma sorunu yaşadığı gözlemleniyor. 

Dolayısıyla, ortada uluslararası ölçekte bir sorun var; ama çözüm haritasında belirli ilkeler üzerinden ilerleyerek herkesin geçebileceği akılcı bir patika açmak mümkün. 

Özellikle Birleşik Krallık gibi, dünya çapında üniversite öğrencilerinin “hayallerini süsleyen” ülkelerin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden gelen öğrencilere üniversite eğitim fırsatları sunması da bu ülkelerdeki üniversiteli genç popülasyonunun artmasına yol açıyor. 

Brexit’ten Sonra Durum

Bir yandan da Brexit ile birlikte AB vatandaşı öğrencilerin sayısındaki beklenen düşüşü bu şekilde telafi etmeyi öngörüyor. Geçen sene Birleşik Krallık’ta uluslararası öğrenci sayısı 680 bine ulaştı. Her ne kadar bu artış, üniversitelere daha yüksek gelir akışı anlamına gelse de, aynı zamanda üniversite gençleri açısından “barınamama” sorununu da kaçınılmaz şekilde beraberinde getiriyor. 

Ancak, bu kriz karşısında, İngiliz ve uluslararası öğrencilerin cazibe merkezlerinden olan, iki öncü üniversiteye de ev sahipliği yapan, buluşlar ve inovasyonlar açısından zengin bir geçmişi olan, trafik ışıklarından video kayıt cihazlarına, manyetik rezonans görüntüleme cihazına dek yaşantımızı kolaylaştıran birçok buluşun da kaynağı olan Nottingham şehri enseyi karartmadı. 

Nottingham’da hem Russell Group bünyesindeki prestijli ve araştırma yoğun üniversitelerden biri olan Nottingham Üniversitesi bulunuyor hem de uluslararası öğrenciler açısından geçen sene en çok tercih edilen üniversitelerden biri olarak Whatuni Öğrenci Tercihi Ödülü’nü (WUSCA) alan Nottingham Trent Üniversitesi… 

Ama her popülerliğin de bir bedeli var. Son altı yılda bu kentte üniversite öğrencisi popülasyonu yüzde 25 oranında artınca, üstelik Nottingham kentinin nüfusunun yarısı 30 yaş altı ve her yedi kent sakininden biri de iki üniversiteden birinde öğrenci olunca, hem kampüslere yakın bölgelerde yaşamak zorunda olan yerel topluluğa barınacak ev kalmamış hem de yeni gelen öğrencilere. 

Bunun üzerine, iki üniversite güç birliği yaparak Nottingham Kent Konseyi ile ortaklık için masaya oturmuş ve birlikte uzun uğraşlar sonucunda Öğrenci Yaşama Stratejisi’ni hazırlamış. Bu belgeyi hazırlarken iki üniversitenin öğrenci birlikleriyle ve yerel halkın, iş dünyasının ve kentteki diğer kurumların, özellikle de öğrencilere barınma imkânı sağlayan emlak şirketlerinin temsilcileriyle de istişare edilmiş, ortak endişeler ortak paydalar üzerinden stratejiye yansıtılmış. 

Stratejinin Dayanakları 

Bu çok-paydaşlı konseyin hazırladığı beş yıllık strateji, 2023-2028 yılları arasını kapsıyor ve bu haliyle benzer sorunlar yaşayan Avrupa kentleri için bir “başucu modeli” olma yolunda.  

Stratejinin üç temel dayanağı var: 

  1. Öğrencilerin barınma kalitesi, güvenliği, karşılanabilirliği ve lokasyonu açısından iyileştirmeler yapmak ve şehirde öğrencilerin barınma tercihleri arasında daha iyi bir denge kurulmasını sağlamak; 
  2. Öğrencilerin çevre temizliğine de katkıda bulunabileceği şekilde iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmek ve atık ve gürültü sorunlarıyla mücadele etmek; 
  3. Öğrencilerin mahallelerinde değerli birer sakin olarak görülmelerini sağlayacak şekilde toplumsal uyumu güçlendirmek. 

Peki, söz konusu strateji ışığında şu anda uygulamada neler yapılıyor? 

Öncelikle, kentte öğrenci sayısına orantılı şekilde barınma olanaklarının artırılması için girişimler sürüyor ve önümüzdeki üç yıl için yurtlara 9.500 yeni yatak alınması konusunda anlaşmaya varılmış durumda. Bu atılım, Nottingham’ı Londra’dan sonra ikinci en büyük yurt kapasitesine sahip kent haline getiriyor.

Öte yandan, bu iki kente gelen uluslararası öğrenci profilinin homojen olmayışı da barınma sorununu çetrefilleştiriyor. Tıpkı İstanbul’a farklı şehirlerden göç eden öğrencilerin ve uluslararası öğrencilerin kendi sosyokültürel özelliklerini barınma tercihlerine yansıtması gibi, Nottingham Üniversitesi’nde bu sene 3.330 Çinli öğrenci, Nottingham Trent Üniversitesi’nde de 2.080 Hint ve 610 Nijeryalı öğrenci vardı. 

Daha genç yaşta okumaya gelen Çinli öğrencilerin barınma tercihi yurtlar olurken, Hint ve Nijeryalı öğrenciler ise paylaşımlı evlere ve eğer ailelerini getiriyorlarsa aile tipi barınma seçeneklerine yöneliyorlar. 

Dolayısıyla, kente yönelik oluşturulan barınma stratejisi de farklı barınma türlerinin maddi olarak erişilebilir olması, farklı düzeylerde kalite seçenekleri sunulması ve son kertede yerel toplulukla dostane bir etkileşim ortamı kurarak, “mahalleye Suriyeli ve Afrikalı öğrenciler geldi, huzur kalmadı” şeklinde toplumsal infial yaratabilecek izlenimlerin en başından önlenmesi. 

Konsey, öğrencilerin barınma olanaklarının güvenli ve iyi kalitede olması için 24 binin üzerinde daireye de lisans veriyor; kentteki farklı öğrenci gruplarının ihtiyacına yönelik barınma inşaatlarının yapılması için iş dünyasıyla temas kuruyor; öğrenciler ile barınma imkânı sağlayanlar arasında bir köprü işlevi görüyor. 

Ayrıca öğrencilere sürdürülebilir, uyumlu ve dostane bir barınma olanağı sağlandığında, eğitimlerinden sonra kentte, kenti sahiplenen ve akademik olarak aldıklarını kentsel gelişim şeklinde topluluğa geri verebilen birer sakin olarak kalma eğilimleri de güçleniyor ve akademik becerilerini yerelde bir katkıya dönüştürmüş oluyorlar. 

Türkiye’de Çankaya Kent Konseyi gibi yerel oluşumlar, gençlerin barınma sorunu konusunda uzun zamandır paneller düzenliyor, uzmanlarla beyin fırtınaları gerçekleştiriyor. Ancak halen özel sektör-akademi-sivil toplum arasında gençlerin barınma sorunu özelinde ortaya konup ülke çapına yaygınlaştırılmış güçlü bir model inşa edilebilmiş değil. 

Geçtiğimiz günlerde CHP de belediyelere öğrencilere barınma desteğinde bulunma ve lojman ve misafirhaneleri öğrencilere destek için kullandırma talimatı verdi. 

Yapısal Bir Sorun

Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Melih Yeşilbağ ile bu konuda yaptığım söyleşide, kendisi, “Türkiye’de öğrencilerin barınma sorunu, devlet yurtlarının yetersizliği ve kalitesizliği, ‘öğrenciye ev vermeme geleneği’ gibi meselelerin tarihi epey eskiye gidiyor. Fakat meselenin gerçek bir kriz haline gelmesi görece yeni bir olgu” diyor ve şu şekilde devam ediyor: 

“2021 yılı Eylül ayında pandemiden çıkışla beraber gelen talep yükselişi yüksek enflasyonla birleşince kira fiyatlarında dramatik bir artış oldu. Öğrencilerin barınması konusuna odaklanırsak, özellikle İstanbul’da yıllar içerisinde büyük bir hızla artan öğrenci nüfusunun da etkisini hesaba katmamız gerekiyor. İstanbul’daki bazı vakıf üniversiteleri Ortadoğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere hatırı sayılır bir uluslararası öğrenci nüfusuna sahip olmaya başladı. Bu da talebi yukarı çeken bir faktör.”

Öte yandan, Yeşilbağ’ın da dikkat çektiği gibi, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin akut düzeye varan barınma krizi, aslında ülkedeki genel barınma krizinden ayrı düşünülemez; dolayısıyla konutun bir “yatırım aracı” haline gelmesiyle bağlantılı olarak ortada yapısal ve sistemsel bir sorun var. 

“Son 20 yılda 10 milyondan fazla konut üretilmesine karşın ev sahipliği oranı belirgin bir şekilde düştü. Ev fiyatları ve kiralar yine 2021’den beri enflasyonun çok üzerinde artıyor. Hükümetin açıkladığı sosyal konut hamleleri, sorunu çözmekten çok uzak ve etkisiz. Yabancılara konut satışını teşvik eden düzenlemeler fiyatları yukarı çekiyor. İstanbul, Antalya gibi şehirlerde yabancılara satışlar konut piyasasının önemli bir kısmını etkiliyor. İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde kira masrafı hane gelirlerinin çok yüksek bir oranına tekabül ediyor. Türkiye’de genel itibarıyla kiralık konut piyasasında düzenlemeler çok sınırlı. Halen yürürlükte olan yüzde 25 zam sınırı kolaylıkla delinebiliyor” diyor Yeşilbağ.

Yeşilbağ’a göre, konut ve barınma sorununun sadece Türkiye’de değil dünya genelinde de şiddetlendiği bir ortamda, konut piyasalarının iyi regüle edilebilmesi için bazı çözümler var: Konutların kiraya verilebilmesi için fiziki koşullar, altyapı vs. açısından belirli standartların zorunlu kılınması, kiralık konutların boş durmasının karşılığında yüksek vergiler getirilmesi ve böylelikle belirli düzeyde bir kiralık konut arzının güvence altına alınması gibi. 

Yeşilbağ, bir başka olası düzenleme olarak, konutların artan oranlı bir şekilde vergiye tabi tutulmasını öneriyor. Böylelikle, belirli bir eşik sayı üzerinde konut sahibi olanların daha yüksek vergiye tabi olmalarıyla birlikte, konut sahipliğini yatırım amaçlı görme eğilimi üzerinde de caydırıcı etki doğabilir. 

Sosyal Devlet Boyutu

İşin bir de “sosyal devlet” boyutu var elbette. Sosyal devlet anlayışının yüksek olduğu yerlerde, “sosyal kiralık konut” uygulamaları da devreye giriyor. Yeşilbağ, buna çözüm olarak, merkezi hükümet ya da yerel yönetimlerin ihtiyaç sahibi hanelere piyasa değerinin altında kiralık konut sağlaması önerisini getiriyor ve söz konusu çözüm, bazı kurumlara ait lojmanlar hariç, Türkiye’de hiç denenmemiş bir uygulama. 

Avrupa’da konut sorununa karşı ülkeler, farklı çözüm arayışlarına gidiyor ve bu arayışların her birinden Türkiye için çıkarılabilecek iyi uygulama örnekleri var. İspanya’nın Barselona şehrinde iki yıldan fazla süre satış amacıyla boş bırakılan konutları, yerel yönetim satın alıyor ve sosyal konut olarak kiralıyor. Fransa’da ise, iki yıldan fazla boş kalan konutların vergisi, her geçen yıl kira değeri üzerinden belirli bir yüzde oranında artırılıyor. 

Hollanda, Avrupa’nın en büyük sosyal konut stokuna sahip ülkesi olarak, ayrıca kira artışları için de azami bir kira sınırı belirlemişti. Ülkede kiracılar da oldukça örgütlü durumda.  Woonbond isimli bir kuruluş aracılığıyla, kiracıların durumunu iyileştirmek adına farkındalık ve etki çalışmaları yürütülüyor. 

Peki, merkezi hükümetin yanı sıra yerel yönetimler bu sürece nasıl destek sağlayabilir? 

Bu konuda, son yıllarda yurt kapasitesini de ciddi oranda artıran İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ona bağlı İstanbul Planlama Ajansı bir süredir araştırmalar yapıyor ve artık İstanbul’da sayıları 1 milyonu aşan boş konutların değerlendirilmesi ve kiralık sosyal konutlar yapılması yönünde önerilerde bulunuyor. 

Yeşilbağ’a göre bunlar olumlu gelişmeler, fakat uygulanabilmesi zaman alacak ve güçlü bir siyasi irade gerektirecek. 

“Üniversite gençlerinin barınma sorununda odaklanılması gereken nokta, artık genel barınma sorunu ve kamuya ait yurt kapasitesinin artırılması… Bu da konut piyasasına kamucu bir yaklaşımın gerekliliğini ve aciliyetini ortaya koyuyor” diyor Yeşilbağ. 

Her ne kadar Nottingham’da üniversite gençlerinin barınma sorununa dair oluşturulan yönetişim örneği, Türkiye geneli ve hatta İstanbul ile kıyaslandığında küçük bir örneklem olsa da, çıkarılacak önemli dersler de var. Bir şehirdeki sorunu çözmek için şehrin paydaşlarını bir araya getiren ve bu çok-paydaşlı karar alma sürecini somut politika çıktılarına dönüştüren bir irade şart ve çok acil. 

Türkiye’de gençler özelinde konutta yaşanan arz-talep dengesizliği, tüm yurttaşları içine alan akut bir barınma krizi dahilindeyken artık dünyadaki tüm iyi örneklerin izinde ilerleyerek net bir eylem planı geliştirme ve kararlı bir eyleme geçme vaktidir.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Menekşe Tokyay Arşivi