Serhat Güvenç

Serhat Güvenç

Zafer Rotası'nda iki gün...

Bugün Büyük Zafer’in 101. yıldönümü. Adı gibi büyük bir zaferdir. 19 Mayıs 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı, 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’da Türk ordusunun Yunan işgal güçlerine karşı kazandığı Büyük Zafer ile nihai amacına ulaşmıştır. Elbette öncesi ve sonrasında yaşananlar vardır. Ancak büyük anlatı bu tarihlerle çerçevelenmiştir.

Geçtiğimiz hafta Kurtuluş Savaşı’nın kaderini belirleyen Büyük Taarruz coğrafyasına yapılan iki günlük bir geziye katıldım. Bu geziyi tasarlayan ve rehberliğini yapan, değerli dostum Serhan Güngör’e göre bu güzergah aslında “Kurtuluş Rotası.” Ben iki gün içerisinde rotanın sadece en son ayağını gezip görebildiğim için yazıya “Zafer Rotası” başlığı atmayı yeğledim.

KURTULUŞ ROTASI, SAMSUN’DAN BAŞLIYOR

Rota, Samsun’dan başlıyor, İzmir ve Ankara’ya dek uzanıyor. Serhan Güngör, Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu bir siyasetbilimci. Mezuniyet sonrası Türk ve yabancı şirketlerde bir süre çalışmış. Askerliğini deniz piyade asteğmen olarak Şırnak’ta konuşlu Deniz Piyade Taburu’nda yapmış. Teğmen olarak tezkere almış. Üniformasını çıkarsa da ruhu deniz piyade kalmış. Muharip bir birlikte ve sahada görev yapmış olmak, savaş coğrafyalarına ilgisini körüklemiş. Bu ilgisini daha sonra profesyonel rehberlik kariyerine de eklemlenmiş. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi alan Güngör, “Kurtuluş Savaşı Coğrafyası” başlıklı teziyle mezun olmuş. “Kurtuluş Rotası” Güngör’ün akademik uzmanlığı ile profesyonel rehberliğini ustaca harmanladığı bir gezi rotası özetle.

Bizim yolumuz 2019 yılında Beşparmak Dağları’nın tepesinde kesişmişti. O yıl ilk kez yapılan Kıbrıs Barış Harekatı ve Muharebe Alanları Turu’nda tanıştık. O gün bugündür de dostluğumuz sürer. Araya pandemi girince bu tür geziler de sekteye uğradı. Dolayısıyla çok arzulamama rağmen Serhan ile Kurtuluş Savaşı Rotası’nı bir türlü dolaşamadım.

CUMHURİYET RUHUNU AKTARMAK

İki hafta önce bir sohbet sırasında bu tura katılamamış olmaktan ne kadar hayıfladığımı dile getirirken, Serhan bana bir fırsat penceresi açtı. Cumhuriyet’in 100. yılı nedeniyle Koton firması bir dizi etkinlik planlamıştı. Cumhuriyet ruhunu yaşatmaya ve gelecek kuşaklara aktarmaya yönelik faaliyetleri kapsamında “Koton Cumhuriyet Gönüllüleri” Kurtuluş Rotası’nın Samsun ve Erzurum gibi duraklarına geziler gerçekleştirmişti. Gezilerin rehberliğini Serhan Güngör yapıyordu.

Sırada 21-22 Ağustos’ta Kütahya ve Afyon’u kapsayan iki günlük bir gezi vardı. Geziyi izlemek ve izlenimlerini paylaşmak üzere medyadan bazı isimler de katılacaktı.Ben de bu sayede davet edildim. Koton’un ortaklarından Sayın Gülden Yılmaz da gruptaydı. Bu vesileyle kendisine ve Koton Kurumsal İletişim Müdürü Sayın Suna Sarıkurt’a uzun zamandır heveslendiğim bu geziyi yapma fırsatı verdikleri için teşekkür etmek isterim. 

Zafer Rotası’na yolculuğumuz 21 Ağustos 2023 saat 6:30’da başladı. Gezi otobüsle yapıldığı için kah hareket halindeyken kah molalarda geçtiğimiz yörenin Kurtuluş Savaşı açısından anlam taşıyan yönleri Serhan Güngör tarafından katılımcılara aktarıldı. Güngör, bilgi ve analitik açıdan zengin bir girizgahla geziyi tarihsel bağlamına oturttuktan sonra olguları sıralamaya başladı.

METRİS TEPE, İNÖNÜ VE ATATÜRK

Yolculuğun bu ilk ayağında beni en çok etkileyen İnönü civarında seyir halindeyken solumuzda kalan Metris Tepe’yi uzaktan da olsa görebilmekti. Atatürk ve İnönü arasındaki telgraflaşmada adı geçen tepe. Hani İnönü’nün “Düşman… muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir” diye bildirdiği, Mustafa Kemal’in ise “Siz orada sadece düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz” diye ifade ettiği tepe.

Bu telgraflaşma aslında Kurtuluş Savaşı’nın bir telgraf harbi, bir demiryolu harbi olduğunu da anımsatıyor bize. Dönemin tüm iletişim ve ulaşım imkanlarının sonuna kadar kullanıldığı bu büyük mücadelede telgraf ve demiryolları belirleyici rol oynamıştır demek yanlış olmaz. Demiryolları cephelerin ikmali için kritik öneme haizken, telgraf günümüzdeki adıyla “durumsal farkındalık” ve “bilişsel üstünlük” için eldeki yegane iletişim aracıydı.

ALBAY REŞAT BEY’İN SOYADINI ALDIĞI TEPE

İlk durağımız Çiğiltepe Şehitliği’ydi. Büyük Taarruz’un en batı ucunda yer alan bu tepeyi alma görevi Albay Reşat Bey’in komutan ettiği 57. Tümen’e verilmişti. Başkomutanın çok güvendiği ve sevdiği bir subay olan Albay Reşat Bey, söz verdiği sürede tepeyi ele geçiremediği için kendi canına kıymıştır. Bu tepede Reşat Bey’in anısına dikilmiş bir anıt ve sembolik şehitlik bulunuyor. Ailesi soyadı kanunu çıkınca Çiğiltepe soyadını aldığı için artık Albay Reşat Çiğiltepe olarak anılmaktadır.

BİR SUBAYLAR SAVAŞI

Kurtuluş Savaşı en azından Türk ordusu için bir subaylar savaşıdır. Yunan ordusu ile karşılaştırıldığında Türk tarafının sayısal üstünlüğe sahip olduğu nadir konulardan birisidir cephedeki subay sayısı. Albay Çiğiltepe’nin öyküsü bunun sadece sayısal bir üstünlük olmakla kalmadığını göstermektedir. Mustafa Kemal Atatürk’e daha sonra “Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür” dedirten de Albay Çiğiltepe gibi fedakârlık örnekleri olsa gerektir.

KOCATEPE YOLUNDA…

Çiğiltepe’nin ardında Büyük Taarruz’un diğer önemli mevzileri, Tınaztepe, Belentepe ve Erkmentepe’yi gördük. Ardından bindiğimiz otobüs için pek de kolay olmayan bir yoldan Kocatepe’ye tırmandık. Gün batımına birkaç saat kalmıştı. Rüzgardan başka sesin duyulmadığı, muharebe meydanına hâkim bir tepe. Benim açımdan gezi boyunca en yoğun duyguları yaşadığım yer oldu Kocatepe. Büyük Taarruz’dan günümüze ulaşan nadir fotoğraflardan birindeki sahne insanın gözünde canlanıyor. Mustafa Kemal, hemen tepenin kıyısında hâlâ istenen ilerlemeyi kaydetmeyen taarruzu biraz da kaygılı bir yüz ifadesiyle izliyor. Yanında yöresinde başka subaylar.

MUSTAFA KEMAL’İN YÜKÜ

Rehberimiz Serhan Güngör anımsatıyor: 26 Ağustos 1922 günü Başkomutan daha 41 yaşındadır. Ama yüzü çok daha yaşlı göstermektedir. Zafer ile yenilgi arasındaki araf hali yüzüne yansımıştır. Bir ülkenin, ulusun kaderini belirlemeye talip olmak ağır bir yük. Taşınması zor.

Tepeye o tanıdık heykel hâkim. Heykelin kitabesinin önünde yakınlardaki bir köyden geldiklerini öğrendiğimiz bir çift çalışıyor. Elde fırça kitabenin yazılarını rötuşluyorlar. Önümüz bayram. Bu halde insan önüne çıkmasın dertleri. Biraz doğuda karargah siperleri yer alıyor.

TARİHLE ÖRTÜŞMEYEN OBÜS

Hepsini anladım da anıtın doğusunda yerleşitirilmiş olan 1935 model 150 mm’lik Skoda obüsünün niye orada olduğunu anlamadım. Başka bir çağa ait bu obüs, Büyük Taarruz’un topçu ateşiyle başladığını simgeliyor olabilir. İyi niyetli düşünüyorum. Ama neden Kurtuluş Savaşı döneminden kalma bir obüs tercih edilmemiş anlamak mümkün değil. Üstelik Skoda obüs orijinal metal tekerlekli haliyle de değil Amerikan yardımıyla temin edilen lastik tekerlekli kundaklı haliyle sergileniyor. Gerçi daha sonra gördüklerimiz “Buna da şükür” dedirtti. Onu da ileride aktaracağım.

YOĞUNLAŞAN DUYGULAR…

Kocatepe, geziye katılanların tümüne yoğun duygular yaşattı ama bir katılımcı için çok daha büyük bir anlamı vardı 101 yıl sonra bu tepede bulunmanın. “Koton Cumhuriyet Gönüllüleri”nden Kaan Erkuş’un dedesi Piyade Yüzbaşı Yusuf Ziya Erkuş, 57. Tümen 176. Piyade Alayı ile bölüğünün başında Büyük Taarruz’a katılmış ve yaralanarak gazi olmuştu. 31 yaşındaki Kaan Erkuş, dedesinin gazi olduğu yaşta Kocatepe’yi ziyaret ediyordu.

Gezinin ilk günü programını Kocatepe’de tamamladık.

101 YIL ÖNCESİNİN MUHASEBESİ

Bilinçli ya da bilinçsiz pek çoğumuz bir süre yalnız kalmak istedik. Tepenin farklı köşelerine dağılarak kendimizce 101 yıl öncesinin ve günümüzün muhasebesini yaptık.

ŞEHİT SANCAKTAR ANITI

Son durağımıza geçmeden Şehit Sancaktar anıtını ziyaret ettik. Bu güzel anıt daha önce Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkumandan Meydan Muharebesi’ni sevk ve idare ettiği Zafer Tepe’ye dikilmiş. Ancak daha sonra parçalara ayrılarak yerinden sökülmüş ve depoya kaldırılmış. Zafer Tepe’ye yeni bir anıt dikilmiş. 1973 yılında Şehit Sancaktar Anıt’ının parçaları yeniden biraraya getirilmiş. Anıt şimdi bulunduğu noktaya yerleştirilmiş. Adeta Zafer Tepe’nin girişini tutuyor.

YUNAN ORDUSU İLE NİHAİ HESAPLAŞMA

Zafer Tepe, Başkumandan Meydan Muharebesi’nin cereyan ettiği ovaya hâkim. Karşısı göz alabildiğine uzanan bir ova. Sayıları yüz binlerle ifade edilen Türk ve Yunan askeri arasında nihai hesaplaşma bu sahnede 30 Ağustos 1922 günü yaşandı. Harekat alanı, İngilizce “theater” sözcüğünün karşılığı. Ancak rehberimiz Serhan Güngör’ün dikkat çektiği gibi Zafer Tepe’den Başkomutanın baktığı ova adeta bir “sahne”ydi. Son perdeye gelmiş ve finali de neredeyse artık belli bir mücadelenin sahnesiydi.

ORAYA AİT OLMAYAN TOP VE UÇAKLAR

Zafer Tepe’ye de iki adet 1935 Model 150 mm’lik Skoda öbüs konmuş. Yetmezmiş gibi Türk ordusunda hiç kullanılmayan bir tonda yeşile boyanmışlar. Ziyaretçi olarak beni asıl üzen 30 Ağustos ile ya da Kurtuluş Savaşı ile uzaktan yakından alakası olmayan hava araçlarını burada görmek oldu. Zamanında İstanbul-Kahire Uçuşu’nu anmak için çekilen Altın Kanatlar adlı belgeselde kullanılmak üzere imal edilen bir hava aracı kaide üzerinde sergileniyor. Yetmemiş. Önüne yine kaide üzerinde Alman yapımı Dornier Do-28D irtibat uçağı, sivil renklerle yine kaide üzerinde sergileniyor. Özellikle bu uçağın Zafer Tepe’ye neden konduğunu anlamak ve anlamlandırmak gerçekten mümkün değil. Eğer murad, Kurtuluş Savaşı’nın tayyarecilerini anmak ve onurlandırmaksa, hiç olmamış. Ortaya çıkan sadece görüntü kirliliği ve tarihsel mirasa saygısızlık.

Bu manzarayı görünce, Kocatepe’de sadece tek bir Skoda obüs bulunmasına şükrediyor insan. Zafer Tepe, Kocatepe’de başlayan taarruzun kesin sonuçlu muharebeye dönüştüğü yer. Tarihsel ağırlıkları neredeyse denk. Ancak Zafer Tepe’deki gereksiz obje kalabalığı, ziyaretçinin Kocatepe ya da Yıldırım Kemal İstasyonu ile kolayca kurabildiği bağı kurmasını zorlaştırıyor. Zafer Tepe’ye büyük haksızlık ediliyor.

Zafer Tepe’den karmaşık duygularla ayrılıp dönüşe geçtik. Son durağımız Dumlupınar Şehitliği oldu. Burası da sembolik bir şehitlik. Kurtuluş Savaşı’na ait birçok şehitlik gibi. Resmi anma ve kutlama törenleri daha başlamadığı için sakin ve sessizdi. Zafer Rotası’nda ziyaret ettiğimiz diğer yerler gibi.

TARİHİ ANLAMAK…

Tarihi anlamak coğrafi farkındalık gerektiriyor. Hiç unutmuyorum. 1990’lı yılların ortasında Prof. Dr. Halil İnalcık, İstanbul fethi ile ilgili bir çalışması için Anadolu yakasında bulunan Maydos Tepe’ye çıkmak istedi. İstanbul’un en yüksek yeriymiş. O zamanlar bugünkü kadar kentleşmenin olmadığı bölgeye arabayla götürdüm. Orman Genel Müdürlüğü’nün sorumluluk alanında kalan tepeye birlikte tırmandık. Ben 30’lu yaşlardaydım, İnalcık Hoca 80’li yaşlarındaydı. Birbirimize tutuna tutuna tepeden inerken Hoca “İşte şimdi oturdu her şey” demişti.

Serhan Güngör, eski bir deniz piyade subayı, bir rehber ve bir tarihsel coğrafyacı olarak ufuk açıcı bir anlatıyla eşlik etti gezimize. Aklımıza gelmeyen bağlantılara, nedenselliklere işaret etti. Ezcümle Zafer’in öyküsünü yaşandığı sahnelerde, en azından kafamızda yeniden canlandırdık. Cumhuriyet değerlerine duyarlı ve bu yöndeki duruşunu takdirle izlediğimiz Koton gibi kuruluşlar sayesinde Büyük Zafer ve Cumhuriyet, her yıl resmi törenlerde basmakalıp, ikinci el hikayelerle anılan olgular olmaktan çıkıyor. İyi de oluyor. Sivil ve gönüllü girişimlerin Zafer ve Cumhuriyet’in daha iyi anlaşılmasına ve benimsenmesine katkısı büyük.

Tüm okuyucularımızın 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlarım.

YILDIRIM KEMAL İSTASYONU

İkinci günün sabahı ilk durak Afyon Zafer Anıtı’ydı. Takiben Yıldırım Kemal İstasyonu’na geçtik. İzmirli Süvari Teğmen Kemal, Konya’da tedavi gördüğü hastaneden kaçıp Büyük Taarruz’a katılır. Komuta ettiği süvari bölüğünün görevi, çekilen Yunan birliklerinin İzmir’deki karargahlarıyla telgraf ve demiryolu irtibatını kesmek üzere Küçükköy İstasyonu’nu ele geçirmektir. Süvari akını başarılı olur. Ancak Yıldırım lakaplı Teğmen Kemal şehit düşer. İstasyona ve köye adı verilir. Zafer Rotası’nın en iyi korunmuş mekanlarından birisidir Yıldırım Kemal İstasyonu. Bir de şehitlik vardır içinde. Kurtuluş Savaşı’na pek çok şehitlik ve şehit mezarı temsilidir. Buradaki şehitlik gerçektir. 2. Süvari Tümeni, 2. Alay’dan Teğmen Yıldırım Kemal dahil 21 şehit Türk süvarisi burada yatmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serhat Güvenç Arşivi