Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

ARAP SOKAĞI

Mısır ile ilişkilerimiz yeniden gündemin üst sıralarına yerleşti. Tarihsel dostluk bağlarından, bu ülke yönetiminin Yunanistan’a yakınlaşmasına kırgın olduğumuzdan söz ediliyor. AKP’nin belirsiz dış politika çizgisini bilenler için bu değişim çok sıradan. “Rabia” işareti ile desteğini simgeleyen AKP’nin, Mısır’daki İhvan Hareketine yakınlığı sır değil.
ABD çizgisinde yeni bir yol çizen Sisi liderliğindeki Mısır’a, asıl kırgınlık duyulması gereken konu, geçtiğimiz 24 Nisan günü Port Said kentinde törenle açılan soykırım anıtı olmalıydı. İktidardan hiç ses çıkmadı.
Mısır ile Yunanistan’ın ilişkilerinin tarihsel kökenleri hayli eskilere uzanır. Yakınlaşmanın sürpriz bir yanı yok. Nedenlerini; hayalci bir liderlik kurgusuyla sürdürülen, Ortadoğu’daki temelsiz dış politikamızın yanlışlıklarında aramak, kuşkusuz daha gerçekçi olurdu.
Mısır, 1953 yılından sonra uzun süre askerlerin denetiminde bir rejimle yönetildi. Nasır’ın ölümünün ardından, Batı yanlısı dış politika çizgisine döndü. 1967 Arap-İsrail Savaşıyla başlayan bu sürecin sonunda, “kapitalist olmayan yoldan kalkınma” adı verilen bu modelin, Rus ekonomisine yüklediği ağır maliyet hala belleklerdedir. Örneğin Mısır’a destek veren Kruşçev’in, iktidardan düşürülmesi gibi.
Sisi’nin iktidara gelişiyle ABD liderliğindeki Batının bir kez daha Mısır’ın uzaklaşmasına izin vermediği anlaşılıyor.
Türkiye, Mısır’da milliyetçiliği öne çıkaran subaylara karşı, geçmişte ABD’nin destek vererek büyüttüğü “İhvan” hareketinden yana açık tavır aldı. Mursi’nin kampanyalarını destekledi, askeri baskılara karşı meydanlara çıkılmasını önerdi. Direnişin “Rabia” işaretiyle simgeleştirilmesine ön ayak oldu.
Son gelişmelerden anlaşılan, Mursi’nin unutulduğu ve Türkiye’nin Rabia’nın nerede olduğunu artık merak etmediğidir.
Osmanlı-Mısır ilişkilerinin başlangıcı, Yavuz Sultan Selim’in “Safevi” yönetiminin Anadolu’daki etkisini sınırlamak amacıyla, 16. yüzyıl başlarında Doğu Seferine tarihlenebilir. Yavuz’un hedefinin, İran sınırını ve Uzakdoğu ile ticaret yollarını güvenceye almak olduğuna kuşku yok. “Ridaniye” savaşı sonrasında, İmparatorluğun etki alanı Hint Okyanusuna kadar genişledi.
Mısır’ın günümüzde Türkiye Cumhuriyeti üzerinde süren etkisi, Abbasi Halifesi Mütevekkili’n İstanbul’a getirilmesiyle başladı, diyebiliriz. Yavuz bu yolculuğun yüzlerce yıl sürecek tartışmaları başlatacağını ve günümüze kadar uzanan bir siyasal çizgiyi belirleyeceğini, -kuşkusuz- tahmin etmemişti. Kanuni döneminde (1523) Mısır’a geri gönderilen Mütevekkil ’in temsil ettiği Halifeliğin, çevredeki farklı mezheplerin egemen oldukları Arap coğrafyasında, İslami referans açısından Osmanlı siyasal etkisini güçlendirdiği çok açık. Osmanlı yönetimi, Mısır’ın stratejik öneminin farkındaydı. Örneğin II. Selim döneminde Süveyş’te bir kanal açılmasının tasarlanması, bu konuda ipuçları veriyor.
II. Selim’in Fermanında, “Portakal (Portekiz) kafirinin hacca giden Müslümanları taciz etmelerini engellemek amacıyla” inşa edilecek bir kanaldan, geçebilecek tekne sayısının hesaplanması, tasarımda çalışacak mimar ve inşaatı yapacak mühendislerin kaç kişi olmaları gerektiğine ilişkin bilgi verilmesi isteniyordu. (1568)
İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir” tezi , “Mısır-Osmanlı- Yunanistan” üçlüsü arasındaki ilişkilerle kanıtlanmıştır dense yeridir. 19.yüzyıl boyunca bu üç ülkenin ilişkileri, Haldun’u doğruluyor.
Navarin’de savaş gemilerini Osmanlı Donanması ile birlikte İngiliz-Fransız ortak gücüne karşı kaybeden Kavala’lı, 1827 yılında İngiliz Amirali Corrington ile İstanbul’a danışmadan, barış anlaşması imzalayarak, tercihini Batı ile ilişkilerini güçlendirme yönünde kullandı. Bu yaklaşım ilk değildi ve son olmayacaktı. Kavala’lının hedefi bağımsızlıktı.
1831 yılında Osmanlı’ya başkaldırdı ve Suriye’yi işgal etti. Kavalalı Mehmet Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusu, 1839 yılında Nizip’te Osmanlı ordusunu yenerek, ilerleyişini Akdeniz ve Güney Ege yönünde sürdürdü. Osmanlı Donanması 1840 yılında Kaptan-ı Derya Ahmet Fevzi Paşa tarafından Mısır’a teslim edildi.
Osmanlı-Mısır ilişkileri Süveyş Kanalının açılmasının ardından dengeye kavuştu. İngiltere Abdülhamit döneminde Kıbrıs’a yerleşerek, Doğu Akdeniz’i kontrol altına almıştı. Osmanlı-Mısır ilişkileri bundan böyle, iki ülke arasındaki çelişkilerden yararlanmak isteyen İngiltere’nin, çıkarlarına uygun bir yörüngede ilerleyebilirdi.
MSB’nın son Mısır ziyareti ve görüşmelerden sızan bilgiler, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır arasındaki ilişkilerin, -bu kez- Batı adına ABD’nin etkisinde gelişeceğini gösteriyor.
Geçtiğimiz gün Kudüs’te İsrail seçimlerinde umduğu başarıyı elde edemeyen İsrail Başbakanının sertlik yanlısı tutumunu destekleyecek bir gelişme yaşandı. Mescid-i Aksa çevresinde Kadir Gecesi ibadet etmeye hazırlanan Filistin ’lilere, İsrail polisinin Ağlama Duvarı önündeki bir kavgayı bahane ederek, kadın ve çocuk ayrımı gözetmeden, çok sert müdahalesi haklı tepkilere yol açtı.
Netanyahu bir kez daha Başbakan olabilmek amacıyla, dünya kamuoyunda sertlik ile iktidar devşirmeye çalıştığı izlenimi uyandırdı.
İktidar yanlısı çevrelerin tepkileri ve DİB Çavuşoğlu’nun konuşmaları, Türkiye’nin de benzer tutum alabileceğini gösteriyor. İşin garip yanı bu kez Arap ülkeleri suskunken, ses bizden çıkıyor.
Unutmayalım; Arap Sokağı aslında “çıkmaz” demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi