Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

AKP ve hilafet

İsrail basınında; Tel Aviv’in Gazzelilerin yerleştirilmeleri için Kongo ve diğer Afrika ülkeleriyle görüştüğü haberleri yayınlanıyor. Maliye Bakanı Smortich; Filistinlilerin Gazze’nin dışına yerleştirilmelerini, insani bir çözüm olarak niteliyor. Hitler faşizminin gaz odalarında hayatlarını sonlandırdığı, kadın ve çocukları düşünerek söylemiş olmalı bu sözleri.

Yurtlarından sürülecek yaklaşık iki milyon kişi ve insani çözümden dem vurmak ne kadar çelişkili değil mi?

Bizdeki tepkiler ise farklı. Son yıllarda giderek kurumsallaşan köktenci ayrışma, Filistin sorununda da baş gösterdi. Gazze sorununu ikiye ayrılarak, yorumluyoruz.

Bölgedeki gelişmelerin kökenleriyle ilgilenen kesim, konunun salt günümüzde Gazze’de Filistinlilere yaşatılan dramla sınırlı olmadığını görüyor. Saddam’ın; Bağdat’taki ABD büyükelçisinin göz kırpmasının ardından, Kuveyt’e saldırmasıyla 1990 yılında başlatılan süreçte yeni bir aşamaya gelindiğini kestirmek, onlar açısından güç değil.

Gazze’de yaşatılanların amacının, Ortadoğu’da siyasal sınırların yeniden çizilmesi olduğunu pekâlâ fark ediyorlar.

Irak’ın ardından Suriye’nin de bölünmesi ve Gazze’den Filistinlilerin göç ettirilmeleri, planın uygulamaya başlatıldığını gösteriyor.

Gazze halkının ödedikleri bedelin bilançosu çok ağır. İçlerinde dört bine yakın çocuğun bulunduğu yaklaşık yirmi beş bin kayıp verdiler.

Kuşkusuz İsrailli sivillere planlı bir saldırı gerçekleştiren Hamas’ın, Netanyahu’nun acımasızca yönettiği, Gazze’yi işgal ve Filistinlileri sürgüne gönderme operasyonunu meşrulaştırdığının da bilincindeler. Hamas, Netanyahu’nun uyguladığı vahşetin Batı kamuoyunda bir süreliğine meşrulaştırılmasını sağladı.

Türkiye’de iktidar yandaşları tam tersi düşüncedeler.

Bir yandan Hamas’ı kutsarlarken, diğer yanda bu gelişmeleri Türkiye’de seçim öncesinde iç siyaset malzemesi yapıyorlar.

"Filistine destek, İsrail'e lanet" adını verdikleri eylemlerde, şeriatı savunan pankartlar ve kelime-i tevhid bayrakları ile devlet destekli gövde gösterilerini sürdürüyorlar.

Göstericilerden birisinin yumruklu saldırıya uğraması, iktidara arayıp da bulamadıkları gerekçe yarattı. Tek merkezden yönetildiği izlenimi uyandıran bir kampanya hızla başlatıldı. Yumruk atan öğrencinin İslam’a karşı çıktığının, Türkiye’nin bir İslam devleti olduğunun altını çizen açıklamalar yapıldı.

Saldırıyı onaylamak hiç kuşkusuz mümkün değil. Sanığın yakalandıktan sonra, orantısız bir hızla tutuklanması ve başlatılan kampanyanın onaylanması da yanlışın iktidar cephesinde de sürdürüldüğünü gösteriyor.

Oysa iktidar yandaşlarının unuttukları bir şey var.

Türkiye’nin laik bir Cumhuriyet olduğu gerçeği... Türkiye’de nüfusun çoğunluğunun Müslüman olmaları, Cumhuriyet’in bu özelliğini asla ortadan kaldıramaz.

Hilafet savuncularının göz ardı ettikleri bir gerçek de İngiliz savaş gemisine sığınarak, İstanbul'u terk eden Vahdettin’in aynı zamanda halife olduğuydu. Umre ziyareti yapmak için kardeş sıfatıyla niteledikleri Suudi Arabistan’a gittiğinde, türlü bahanelerle Cidde'den Mekke'ye geçişine izin verilmedi. Kısaca; boşuna hayale kapılmamalılar, başta Suudi rejimi hiçbir ülke halifelerini tanımayacaktır.

Kaldı ki, hilafet tartışmaları ve din sömürüsü ile Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik bunalımı, bu koşullarda kendi seçmenlerine bile unutturmaları söz konusu olamaz. Belki bir süre İsrail ile ticari ilişkilerini onlardan gizlemeye yarar o kadar.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi