Hint-Avrupa Dilleri - II

Aryanlar ülkeye, “Hatti”yi kendi dillerine uyarlayarak Hattuşa adını verseler de biz bugün bu devleti Hititler olarak tanıyoruz...

Geçen yazıda, bulguların Ön-Hint-Avrupa dilinin anayurdu olarak Karadeniz’in kuzeyindeki geniş Hazar bozkırlarını gösterdiğini söylemiştik. Günümüz sınırlarıyla Kuzeydoğu Bulgaristan, Güneydoğu Romanya, Moldova, Güney ve Doğu Ukrayna, Kuzey Kafkasya ve Batı Kazakistan’ı kapsayan bu geniş alanda yerleşik yarı göçebe kavimlere verilen ad “Kurgan”. Kurgan, etnik kökeni belirten bir sözcük değil; küçük höyükler şeklinde yapılan mezarlara verilen ad. Ön-Hint-Avrupa dilini konuşan bu kavim(ler)e “Kurgan Halkı” adı verilse de, Balkanlardan neredeyse Doğu Sibirya’ya dek tüm Avrasya’da görülebilen kurgan kültürüne sahip bu insanların kendini nasıl adlandırdığını bilmiyoruz. Bu halk toplulukları, besledikleri hayvan türleri, sahip oldukları teknolojileri, eşyaları ve adetlerine göre farklı adlarla anılır ki bunlar arasında en büyüğü Yamnaya kültürü adı verilendir.

Hint-Avrupa dilinin, Kuzey Hindistan’dan Avrupa’nın kuzeydoğusuna kadar çok geniş bir alana yayılmasının bir seferde gerçekleştiği gelmesin aklınıza; bu süreç farklı dalgalar şeklinde en az 2500 yıl sürmüş olmalıdır. Bunların ilkinin M.Ö. 3000 yıllarında gerçekleştiği düşünülmektedir; Kurgan halkının Altay Dağları ve Minusinsk Ovası yakınlarına göçü sonucunda oluşan yerleşik kültür, adını yakındaki Afanasiyevo Dağı’ndan alır. Sonraki büyük göç dalgası M.Ö. 2700 yıllarında Doğu Avrupa ve Balkanlar’a yönelmiştir. Balkan göçünün bir kolu Yunanistan’a yönelmiş ve Miken kültürünü kurmuştur. Bundan yaklaşık 2 yüzyıl sonraki büyük göç dalgası Batı Avrupa’ya, İngiltere, İspanya ve Portekiz’e kadar ulaşmıştır. İran’a yönelme M.Ö. 1700, oradan Hindistan’a göç M.Ö. 1500 yıllarına tarihlenmektedir.

hint-avrupa-dilinin-yayilimi.png
Hint-Avrupa dilinin yayılımı

[Doğaldır ki Kurgan halkları bu kadar geniş bir alanı ele geçirecek nüfusa sahip değildir; yeni topraklardaki yerel halkla karışan Kurgan toplulukları aradan belki birkaç yüzyıl geçtikten sonra bu karışık melez nüfusla göçe devam etmiş olmalıdır.]

Bozkır göçebeliği hayvancılığa dayalı bir ekonomidir; aynı büyüklükteki bir alanda tarım yaparak elde edilecek ürün miktarı hayvancılığa göre en az 5 kat daha verimlidir. Bu yüzden her ne kadar söz konusu alan hayli büyük olsa da çok yoğun bir nüfusu barındırması olanaklı görünmüyor. Bunun dışında göçebe hayvancılığın ancak hayvan sayısını belirli bir sınırda tutunca en yüksek verimliliğe ulaşmasını da göz önüne almak gereklidir. Yapılan çalışmalardan göçebe hayvancılığın, sürü büyüklüğünün 1000-1500 arasında olması durumunda daha verimli olduğunu biliyoruz. Daha büyük sürülerde, sürünün güdülmesi zorlukları dışında ulaşılan meranın tüm sürüye yetmemesi gibi nedenlerle sürünün birkaç bölüme ayrılması zorunluluğu doğar. Bu nedenle, bu bozkır halkının, 100-300 kişiden oluşan ve her biri 1000-2000 baş sürülere sahip (muhtemelen koyun, sığır ve at) kabilelerden oluştuğu varsayılabilir.

Gök Tengri

Hint-Avrupa dil ailesinden yapılan çıkarımlara ve arkeolojik buluntulara dayanarak, Kurgan halkını betimlemeye çalışalım önce. Orta büyüklükte kabileler halinde yaşayan Kurganların köpek, koyun, sığır ve atı ehlileştirdiğini , bakır ve tunçtan eşya, silah yapma teknolojisine sahip olduğunu biliyoruz. Bulunan kimi erkek mezarlarının silah ve değerli eşyalar bakımından zengin olmasından, kabilenin erkek bir şefi olduğunu yani Kurganların ataerkil bir toplum olduğunu çıkarsayabiliyoruz. Kullandıkları kimi sözcüklerden, sabanı bildiklerini, yani bir ölçüde tarım yaptıklarını, ırmakları (muhtemelen büyük sallarla) ulaşım amaçlı kullandıklarını anlayabiliyoruz; çubuklu olmasa da yekpare tekerleği at/öküz arabalarında kullandıklarını biliyoruz. Dyḗus phtḗr (Gök Baba) adını verdikleri gök tanrıya taptıkları da bildiklerimiz arasında (Yunan “Zeus”u da “Dyeus”tan gelir). Ayrıca savaşçılığa ve şeref kavramına ilişkin sözcüklerden, savaşta gösterilen kahramanlığa özel bir değer verildiği de belli oluyor.

[İran ve Kuzey Hindistan’a göçen Hint-Avrupalıların kendilerini Aryan olarak adlandırdığını biliyoruz. Eski Sanskritçede “soylu”,”seçkin” anlamına gelen bu sözcük daha sonra Naziler tarafından Kuzey Avrupa’nın sarışın mavi gözlü halkları için kullanılsa da, bu dilin Avrupa kolunda Aryan sözcüğüne rastlanmaz.]

Ortak bir dile ve kültüre sahip binlerce kabileden oluşan Kurgan halkının, bilinen dünyanın iki zıt ucuna kadar nasıl yayılabildikleri konusunda fikir yürütmeden önce buna yol açan nedenler üzerinde biraz düşünelim. Dünyanın belki de göçebe hayvancılığa en uygun uçsuz bucaksız düzlüklerinde yaşayan kabileler, neden kalabalık kitleler halinde Doğu Avrupa’ya ya da Doğu İran’a, oradan Hindistan’a göç etsin?

Bunun ilk akla gelen nedeni bölgede nüfusun aşırı çoğalması ve otlakların bu kalabalık nüfusu doyuracak sayıda hayvanı beslemeye yetmemesi olabilir ki, bölgenin büyüklüğünü düşününce bunun pek olası olmadığı anlaşılıyor. Diğer olası etken, dönemsel olarak görüldüğünü Hazar Denizi’nin geçmişteki seviyelerinden de bildiğimiz gibi, otlaklık alanları etkileyen uzun kuraklık dönemleri olabilir; sürülerini besleyecek yeterli otlak bulamayan Kurganlar kitlesel olarak göç etmek zorunda kaldılar belki de. Diğer güçlü bir olasılıksa, doğu, güneydoğu ya da kuzeyden, savaşçı başka bir kavmin saldırısı ya da göç dalgası olabilir.

[Aryan kabileler birliğinin bu denli uzak coğrafyalara kadar dillerini taşıyabilmelerinin tarihte bir benzeri görülmüş değil. Çünkü Mezopotamya’da bile kent devletlerinin henüz ortaya çıkmaya başladığı bir çağda, bu kadar geniş bir alana serpiştirilmiş ufak kabilelerin merkezi bir otoriteyi tanıması, yani bir anlamda devletleşmesi ve birlikte hareket etmesi pek olası değil. O yüzden bağımsız kabilelerin İran üstünden Hindistan’a, Balkanlara ve Kuzey Avrupa’ya kadar dillerini miras bırakacak kadar uzun bir süre egemen olabilmeleri çok şaşırtıcı. Bu nedenle bu büyük göçleri tetikleyen asıl etkenin kuraklık ya da başka kavimlerin Hazar’a göçü olması daha olası görülüyor.]

At

Elde edilen bulgulardan Aryanların maden işlemeyi bildiği belli, bakırı işlemeyi, bakırla kalayı karıştırarak daha sert bir metal olan bronzu elde edebiliyorlar. Ancak, yolları üstündeki pek çok yerel kavmin de benzer maden işleme teknolojisine sahip olduğunu düşünürsek Aryanların asıl silahının at olduğu anlaşılıyor.

En eski bulgularına, Kuzey Kazakistan’daki Botay bölgesinde rastlanan atın ilk ehlileştirildiği M.Ö. 3700 yıllarından neredeyse geçen yüzyıl başına dek orduların personel taşıyıcısı, ikmal kamyonu ve tankı olduğu su götürmez. Aryan atlıları karşılarında gören yerel kavimler, Cortés’i at üstünde görünce onu tanrıları Quetzalcoatl sanan Aztekler kadar korkmuş olmalı. Yerel savaşçılar daha kalabalık olsa da düşmanlarına at üstünde saldıran Aryan süvariler karşısında pek şansları olmadığı açık.

[Anadolu’nun en eski kültürlerinden Hatti’ler de Aryan yayılmacılığından nasibini almıştır. Yerel Anadolu dillerinden birini konuşan Hatti’ler (kendilerine Nesili derlerdi), M.Ö. 2100’lerden başlayarak dalga dalga Doğu Anadolu’ya yayılan Aryan göçü karşısında çok dayanamamış ve sonunda Hatti ülkesi Aryan buyruğuna girmiştir. Aryanlar ülkeye, “Hatti”yi kendi dillerine uyarlayarak Hattuşa adını verseler de biz bugün bu devleti Hititler olarak tanıyoruz (1).]

19. yüzyıl sonunda ilk olarak Otto Schrader ve 1920’li yıllarda Gordon Childe tarafından geliştirilen Kurgan varsayımı Ön-Hint-Avrupa dilinin kaynağı konusundaki tek kuram değildir. Ön-Hint-Avrupa dilinin ilk olarak Anadolu’da ya da Ermenistan/İran platolarında ortaya çıktığını savunan kuramlar da ortaya atılmıştır. Ancak özellikle Litvanyalı Sovyet arkeolog Marija Gimbutas’ın saha çalışmalarından sonra Kurgan kuramı diğerleri arasında öne çıkmıştır. Son 20 yılda yapılan genetik incelemeler, Hint-Avrupa dilinin konuşulduğu bölgelerdeki neolitik çağa ve Aryan göçü sonrasına ait iskeletlerde tutarlı gen dizilimi farkları olduğunu(2), bunların da Kuzey Karadeniz’deki Kurgan düzlüklerinde yaşayan halklarla bağlantılı olduğunu göstermiştir.

Belki başka bir yazıda Türkçe’nin öyküsünü anlatmaya çalışırız…

  1. Hititler Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Etiler olarak adlandırılmıştır; ne Nesililer ne de Hattuşalılar kendilerine Hitit demişlerdir; bu sözcük Eski Ahit’te Hattuşalılar için kullanılan “Hittim” sözcüğünden türemiştir.
  2. R1b haplogrubu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi