ÖĞRETMENiM SESiMi AÇABiLiR MiYiM!

42 yıldır öğretmenlik yapan E.K çocukların donuk olduğunu, boş gözlerle baktıklarını söylüyor. Bir başka öğretmen M.Z ise ilk hafta sınıfta söz hakkı verdiği bir öğrencisinin “Öğretmenim sesimi açabilir miyim?” sözleri karşısında şaşkınlığını ifade ediyor.

Salgınla birlikte geçtiğimiz yıl mart ayından bu yana kapalı olan sadece kısa süreli açılan okullarda, bir yılın sonunda belirli sınıf seviyelerinde eğitim öğretime başlandı. Uzun bir sürenin ardından öğrencilerine kavuşan öğretmenlerle konuştuk. Öğretmenler, öğrencilerin heyecanla okula gediklerini ancak donuk, ne yapacağını bilemeyen, tedirgin çocuklarla karşılaştıklarını söylüyor. Meslekte 42.yılının dolduran Öğretmen E.K “Süreç iyi yönetilmedi, eğitim geri plana itildi. İlk başta öğretmenler ve okul çalışanları aşılanmalıydı. Çocuklar durgunlaşmış, sıralarında öylece oturuyorlar, yaramazlıkları bile gitmiş” diyor.
ÇOCUKLAR KAYGILI
Çocukların kaygı düzeyinin arttığını belirten E.K, hastalıktan korktuklarını, hangi konu işlenirse işlensin konuyu hep Covid-19’a getirdiklerini belirtiyor. “Çocuklar rahat olmadıklarını ifade ediyor, hastalığın bitmesini istiyorlar, böyle bir yaşantının güzel olmadığını söylüyorlar. Aralarında aile büyüklerini kaybeden çocuklar da var. O çocukları tahtaya kaldırırken bile tedirgin olduklarını görüyorum, birkaç kez yönergeyi tekrarlamam gerekiyor. Maalesef ekran bağımlısı da olmuşlar. Sınıftaki akıllı tahtadan sürekli bir şey bekliyorlar. Ders anlatırken ayağa kalkmam, hareket etmem onlar için bir şey ifade etmiyor” diyor.
“İÇİM ÖZLEMİŞ OKULU”
Görüştüğümüz 3.sınıf öğretmeni B.T çocukların sınıfta ders yapmayı özlediğini belirtiyor. “Akademik olarak da iyi olan bir öğrencim öğretmenim sınıfta canavar gibi öğrendim diyerek sevincini anlattı. Benim de 2. sınıfa giden bir oğlum var. Heyecandan uyuyamadı, ilk dönem okul açıldığında alerjisi olduğu için göndermedik ama artık eşimle çocuğun sosyal açlığını hissetmeye başladık. Evin içinde yalnız kaldı, okulunu özledi. Bu sefer kendisi gitmek istedi. Bir gün önce çantasını, su matarasını hazırlayıp kapıya koydu. Okul sonrasında anne içim özlemiş okulu dedi. Çocukların özlediği şey; sosyal etkileşim, birbirilerini görmek, fiziksel olarak yakın olmak”
ÇOCUKLAR KOŞMAYI UNUTMUŞ
Devlet okulunda görev yapan 4. sınıf öğretmeni N.Y çocukların koşmayı unuttuğunu söylüyor. “Dengeli hareket etmeyi unutmuşlar. %50’sinde kilo artışı var, oyun oynamayı bile unutmuşlar. O kadar sık bahçede düşüyorlar ki sürekli oturmaktan bizim de sırt ağrılarımız oldu. Hareketlerimiz değişti” diyor.
İstanbul’da bir devlet okulunda görev yapan 25 yıllık öğretmen M.Z çocukların heyecanla okula geldiğini ancak değişiklikler gözlemlediğini aktarıyor. “Çocuklar boş bakıyor, nereye geldikleri konusunda sıkıntı yaşıyorlar.” M.Z sınıfında bir öğrencisine söz hakkı verdiğinde çocuğun konuşmasına “Öğretmenim sesimi açıp konuşayım mı” diyerek başladığını, çocuğun sınıfta mı yoksa online eğitimde mi olduğu konusunda karışıklık yaşadığını söylüyor.
MEB’İN NE DEDİĞİ ANLAŞILMADI
Okulların açılmasıyla ilgili herkesin gözü kulağı Milli Eğitim Bakanlığı’nda iken velilerin yanı sıra bakanlığın yaptığı açıklamayı öğretmenler de anlamadı. E.K “Ne dedikleri belli değildi açıklamayı açık yapmışlardı. Sonradan fikirlerini değiştirdiklerinde yoruma açık bir açıklama olsun diye. Okul müdürleriyle de yazıştık ama biz bir çözüm bulamadık. Öğretmenler bile anlamadı bakanın ne dediğini, çünkü net değildi!” diyor. Velilerin devlete ve Milli Eğitim Bakanı’na güvenmediğini belirten E.K bakanın çelişkili ifadelerinden rahatsız olduklarını bir gün söylenenin ertesi gün farklı açıklandığını ifade ediyor. “Bu süreç iyi yönetilemedi. Bir nesil kaybettik, bu travmayı nasıl geçireceğiz, kaç yıl sürecek, bu kayıplar yerine getirilebilecek mi? Kanada’da, İngiltere’de öğretmen arkadaşlarım var, oralarda okullar kapalı değil. Her yer kapalı ama okullar açık. Önlemler alınmış, çocuklar okulda sosyalleşiyor. Hastalığın seyrine göre okullar açılıyor ve kapanıyor. Biz öğretmenler aşılanmadık, aşı yok!”
ÖĞRETMENLER DE
LİYAKATE TAKILDI
Meslekte 35.yılını dolduran 20 yıl devlet okullarından çalışan M.B “Düşünmeyen, üretmeyen bir nesil yetiştirmeye çalışıyoruz, tırpanlanmış bir müfredat, kaynaklar da öyle. Bu çocuklara bir şey kazandırmıyor. Atanamayan öğretmenlerimiz var. Her dalda birinin amcasının kızı, dayısının oğlu öğretmen olarak sınıflara sokulmuş, sözleşmeli öğretmenlik yapıyorlar, bu olmaz. Öğretmenlik özel bir meslek, özel bir eğitim gerektiriyor. Bu öğretmenler çocuklarla nasıl iletişim kuruyor, sınıflarda neler yapıyorlar, sorgulanması gerekiyor. İdareciler de bu konuda bir şey yapamıyor” diyor.
ESKİDEN MÜFETTİŞİN
SÖZÜ GEÇERDİ
M.B “Eskiden müfettişlerin ağırlığı vardı. Müfettişin sözünü üstüne söz olmazdı, idarecilikte yaptığım için biliyorum. Çok ciddi yaralar var, denetimler yapılıyor ama el altından şu gün gelinecek, şunlar istenecek deniliyor, kağıtlar hazırlanıp sunuluyor. Okul idarecileri her şeyin farkında ama yaptırım güçleri ellerinden alındı. Müfettişlerin hakları da ellerinden alındı. Eğitim içler acısı bir halde, uçurumun dibine gidiyoruz” diyerek anlatıyor isyanını.

KANAYAN YARA GÖÇMEN ÇOCUKLAR

M.Z acı bir gerçeğe daha dikkat çekiyor. “Sınıfımda Özbek, Uygur, Suriyeli, Afgan çocuklar var. Bu çocuklar 4.sınıfta okuyor, Türkçe bilmiyor. Ben de Arapça bilmiyorum. Okuma yazmayı bilmiyorlar, baştan başlamak zorunda kaldım” diyor. Bu çocuklar 4.sınıfa nasıl alınıyor diye sorduğumda ise İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ulaştığını, sistemin problemli olduğunu söylüyor. “Çocuklar okuma yazma biliyor mu, Türkçe biliyorlar mı, bunlar değerlendirilmeden yaşlarına göre sınıflara alınıyor. Çocukların o sınıfa uygun olmaları, hazır olmaları gerekiyor. Bir oryantasyon süreci işletiliyor ama eğitim pedagojisi açısından uygun değil. Bu çocuklar çift dilli eğitim görmeli. Söylediğinizi anlatamıyorsunuz” diyor.

Birkaç öğrenci dışında hepsi okulda

Görüştüğümüz öğretmenlerden N.Y bu dönem okula gelen çocuk sayısının arttığını, inanılmaz bir eğitim kaybı olduğunu söylüyor. “Online eğitimde çaba sarf etsek de çocuğa dokunamadığımız, gözüne bakamadığımız için pek çok şey eksik kalıyor. Servis olmadığı için veya hasta oldukları için çocuklarını göndermeyen birkaç aile var. Sınıfımda 21 öğrencim var. Birkaçı dışında hepsi geliyor” Öğretmen B.T ise ailelerin de artık bunaldığını geçen döneme göre daha fazla öğrencinin okula geldiğini ifade ediyor.

Bakanlık isterse 300 bin öğretmen atayabilir

Öğretmen M.Z “Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir ay önceki personel raporunda 339.625 öğretmen açığı olduğu yazılı. Pandemi sürecinde sınıfları 10 kişi olarak planlarsak 350 bin öğretmen açığı söz konusu. Atanan öğretmenler sözleşmeli. Her okulda ücretli öğretmen var. Bizim bölgede ortaokullarda %40, %50’ye varan ücretli öğretmen var. Ücretli öğretmen çalıştırmak Milli Eğitim Bakanı’nın işine geliyor. Bakanlık isterse bütçe ayırabilir, 300 bin öğretmeni atayabilir. Planlama yapılırken eğitim öğretime bütçe ayrılmıyor, başka alanlara ayrılıyor. Sınırlı olan bütçe de gitgide azalıyor” diyor. M.Z eğitim fakültelerindeki kadroların da ihtiyaca göre açılması gerektiğini vurguluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi