
Emre Alkin
Küresel darboğazdan ulusal zorluklara...
Euro Bölgesi ve ABD’de devam eden faiz artış hareketinin parite üzerindeki etkilerini izliyoruz. Ayrıca resesyon endişeleri ve enerji darboğazı kol kola girmiş yola devam ediyor. Enerji maliyetlerinin Avrupa’da tolerans noktasını aşmış olduğunu görmekteyiz.
Türkiye’de de birçok işletme “enerji faturam ödediğim kirayı geçmiş durumda” diyerek endişelerini dile getiriyor. Aslında enerji maliyetlerinin tamamı yansıtılmadan bir kısmı devlette kalıyor. Ancak bu durum yüz milyarca TL Hazine’ye yük bindiriyor. Bir yandan dalgalanan bütçe dengesi diğer yandan kamunun kaynak yaratma çabası, sebep-sonuç ilişkilerinin karıştığı bir ortam yaratıyor.
Bu karmaşık ortamda para arzını artırırken, krediler için yeni koşullar getirmek, finansman maliyetine ek tedbirler koymak çelişkili uygulamalar.
Bunların sebebini şuna bağlıyorum:
Her sabah ekonomi yönetimi parasal duruma ve piyasalara bakıyor, sonra da şartlara göre taktik belirliyor. Ancak ana stratejinin tam olarak ne olduğunu henüz anlayan yok.
Açıkçası “seçime kadar topu havada tutalım” demek bir taktiktir, strateji değil. Altını çizmem gerekiyor.
YİNE MUCİZE FORMÜL BEKLENİYOR
Merkez Bankası Rezervlerinden yapılan satışlarla döviz kurlarında istikrar sağlamaya çalışırken, net varlıkların hâlâ ciddi miktarda negatif olduğunu görüyoruz.
Bir yandan emisyon diğer yandan döviz satışı derken, yavaş yavaş hiperenflasyon koşullarını yaratmaya başladık diyebilirim.
Piyasaya verilen paranın kredilere tahdit getirerek sterilize edilmesi çok mümkün değil. Bankalara zorla devlet kağıdı aldırmak da istikrarlı bir çözüm değil.
Sonuç olarak, piyasa fiyatlamalarının birbirinden kopmakta olduğunu görmemek mümkün değil.
Yıl sonu enflasyonu % 65 beklenirken, tahvil faizinin % 15’ten düşük olması, mevduat faizinin % 15-17 bandında seyretmesi, KKM ile Hazine’ye şu ana kadar 75 milyar TL yük binmesi, BIST’te bankalardan kaynaklanan sert hareketlenmeler, hayat pahalılığı ile enflasyon arasındaki makasın giderek açılması endişeyle izlediğimiz gelişmeler.
Son olarak bütçe gelirlerindeki artışlara bakınca, hayat pahalılığı ve enflasyon arasındaki farkı net olarak anlayabiliyoruz. Aksi takdirde vergi gelirlerinde % 100’ün üzerinde artış gerçekleşmezdi. Ayrıca faiz ödemelerine giden rakamın giderek büyüdüğünü de görüyoruz. Bunu da yıllık bütçe açığı ve faiz dışı fazlayı karşılaştırarak görebiliyoruz.
Sorun şu:
Büyümeye destek vermek ve faizi düşük tutmak için verdiğimiz mücadele için piyasaya verilen paranın nasıl sterilize edileceği, satılan dövizlerin yerine nasıl geri konulacağı konusunda kimsenin bir fikri yok. Ancak herkes “mucize formül” beklemek gibi bir ruh haline girmiş. Yani “Bu durumdan da kurtuluruz” diyenler çok.
Bu durumun tek sakıncası, gerçekten sıkıntı büyürse önlem almak için gerekli vakit ya da şartı bulamayabiliriz.
Alkin ve Lakin…
19 Mayıs 2025 Pazartesi 07:00Revizyon Seçenek Değil Şart
12 Mayıs 2025 Pazartesi 07:00En başa döndük… Tekrar deneyecekler
05 Mayıs 2025 Pazartesi 00:26Taç giyen baş ağırlaşır?!..
28 Nisan 2025 Pazartesi 07:00Faiz gerçekten yüksek mi? Gerçekten yükseltildi mi?
21 Nisan 2025 Pazartesi 07:00İyi kaptan fırtınada belli olur
14 Nisan 2025 Pazartesi 07:00Ekonomi Yönetimine Güzelleme Yapan Bazı Meslektaşlara…
07 Nisan 2025 Pazartesi 07:00Herkes Türkiye'de Neler Olduğunu Merak Ediyor
31 Mart 2025 Pazartesi 07:00Dur bakalım ne olacak?..
24 Mart 2025 Pazartesi 07:00Avrupa’da işler iyi gitmiyor…
17 Mart 2025 Pazartesi 07:00



