BİZ EUROVISION’U ÇOK SEVDİK

Bugün Türkiye’nin Eurovision macerasına ilk adımının yıl dönümü. Günler öncesinden heyecanına kapıldığımız, komşularla bir salona toplaştığımız, çaylar, kuruyemişler, portakallar, bağrışlar çağrışlar içinde, “Yok kardeşim, bunlar hep birbirine oy veriyor” lar, kişisel tahminler, aile oylamaları ve genellikle hüsranla sonuçlanmasına rağmen bir sonraki sene yaşadığı hüsranı tamamen unutmuş, aynı ritüeli tekrarlamak üzere yine ekran (TRT) karşısında yerini alan umutlu, neşeli, başarıya hasret insanlar topluluğu değil miyiz biz?

Bülent Özveren

Bundan tam 47 yıl önce bugün, 1975’de TRT, Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil edecek şarkıyı seçti, ama bu seçim o kadar da kolay olmadı. Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika”sı ve Cici Kızlar’ın “Delisin” şarkıları halk jürisü ve profesyonel jürinin ortak kararıyla birinciliği paylaştı. Peki ya sonra ne oldu? Bu hikayeyi ve Türkiye’nin Eurovision macerasını en yetkin ağızla, 1975’ten bu yana Eurovision yarışmalarını bize tüm duygusuyla aktaran Bülent Özveren’le Muhalif Takvim için konuştuk.

Anıl Özgüç: Bülent Bey, TRT’nin 1975’de Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye’yi temsil edecek şarkının seçilmesi öyküsünden başlayalım dilerseniz. İki birinci ve bir yarışma. Nasıl çözüldü bu mesele?

Bülent Özveren: Ne zamandır “Biz neden Eurovision’a katılmıyoruz?” diye düşünüyordum. Zaten her hafta İzmir’den Ankara’ya yayın için gidiyordum. Oturup bir iki hafta çalıştım. Bir program taslağı hazırladım ve Müzik Eğlence Bölümü Müdürü Bülent Varol’a dosyayı sundum O anda bu işin sorumluluğunu da almış oldum.

Planımız şuydu. Yarışma halka açık olacaktı. Profesyonel ve amatör olan herkes katılabilecekti. Bir ya da birkaç enstrüman eşliğinde şarkılarının kaydını yapacaklar, şarkı sözlerini de yazarak TRT’ye göndereceklerdi. Profesyonel jüri şarkıları dinleyecek ve makul olduğunu düşündükleri şarkılar finale kalacaktı. Finalde de eserler büyük bir orkestra eşliğinde icra edilecekti, orkestra şefi Timur Selçuk’tu. Her şey gayet yolunda ilerliyordu. Müzikalite gayet yüksekti. Bu arada ismi cismi duyulmamış kişiler finale kalıyorlardı. Bir yandan da halk jürisinin seçim yapabilmesi için hergün şarkıları yayınlıyorduk. Halk 2,5 TL’lik PTT çekleriyle katılım sağlıyor, TRT’ye çuvallarla çek geliyor, biz de onları sabaha kadar ayıklıyorduk. Birinciyi bulan bir kişi Stockholm’deki yarışamaya TRT’nin davetlis olarak gelebilecekti. Kısa bir süre sonra anladık ki, halkın birincisi açık ara Ali Rıza Binboğa’nın “Yarınlar” adlı şarkısı olacak. Bu arada profesyonel jürinin birincisi Semiha Yankı. Hem halk jürisinin hem de profesyonel jürinin ikincisi de Cici Kızar’dı. Gel de seç şimdi!

A.Ö.: Ne yaptınız?

B.Ö: Hemen o dönemki TRT Genel Müdürü’nün İsmail Cem’in yanına çıktım. “Kura çekelim” dedim. Kabul etti. Kurada Semiha Yankı kazandı. Türkiye’yi temsi edecek isim o oldu.

A.Ö.: Türkiye Eurovision’u çok sevdi. Bunu bekliyor muydunuz? Bunca yıl içerisinde başınıza ilginç olaylar gelmiştir mutlaka.

B.Ö.: Kesinlikle bekliyordum. Herşey çok ciddi bir planlama içindeydi, iyi bir yayıncıysanız herşeyi A’dan Z’ye planlarsınız. O zaman da başınıza sıra dışı bir şey genellikle gelmez. Herşey tıkır tıkır işler. Ama bir keresinde İspanyol ekibi sahnedeyken aralarına bir kişi atladı ve grubun yedinci kişisi olarak onlarla şarkı söylemeye başladı. Meğerse bu tip organizasyonları sabote eden Jimmy Jump isimli bir adammış. Vukuatları varmış benzer organizasyonlarda.

A.Ö.: 2003’e gelelim. Sertab Erener’in başarısına. O geceki hislerinizi hatırlıyor musunuz?

B.Ö.: Semiha Yankı 1975’de Monako’nun verdiği 3 panla sonuncu oldu. Sonrasında fan klüpler arasında yapılan bir ankette, birinci olan şarkılar arasında en beğenilen şarkılar içerisinde “Seninle Bir Dakika” ilk 20 şarkı içine girdi. Aslında çok iyi bir şarkıydı.

A.Ö.: Kesinlikle çok güzel bir şarkıydı. Ama yarışmalar jürilerini bağlar ve bu yarışmada da hep arkada yürüyen bir politik algoritma vardı sizin de hep alyardığınız gibi.

B.Ö.: Yugoslavya parçalandı, sekiz devlet oldu. Bosna’da olanları hatırlıyorsun. Birbirlerini öldürdüler. Ama konu yarışma olduğunda en yüksek puanları da hep birbirlerine verdiler. Tıpkı Kıbrız ve Yunanistan gibi. Ama bu da doğal. Ortak bir kültürel geçmişleri var.

A.Ö.: Gelelim Sertab Erener’e!

B.Ö.: TRT her zaman yarışma yapmadı. Bazı görevlendirmeler de yapıldı. Sertab Erener bu görevlendirmeyi kabul ett. Zaten Türkiye’nin en önemli sopranolarından biri. Müthiş bir ses. Ben şarkıyı dinlediğim anda çok beğendim. 1998’de İngiltere’de yarışmayı kapatırken “Hoşçakalın, Allahaısmarladık” demiştim ve bir daha Eurovision’a gelmeyecektim ve bu bir vedaydı. 2003’de TRT Genel Müdür Yardımcısı aradı, “Letonya’ya gider misin?” dedi. İrlanda’ya beş kez gitmiştim, bu soru İrlanda için sorulsaydı kesinlikle kabul etmezdim. Ama bir Baltık ülkesi ismi duyunca kabul ettim, çünkü merak ediyordum.

A.Ö.: İyi ki gitmişsiniz.

B.Ö. : İyi ki. (Gülüyor) Ama şarkı da çok güzeldi.

A.Ö.: Siz orada, biz burada hop oturup hop kalktık.

B.Ö.: İlk provadan sonra yan odada basın toplantısı yapılır. O gün Riga’da toplantı salonunda ayakta duracak yer yoktu. Zaten şarkı müthiş, Ankara’ya telefon ettim. “Biz birinciliğe gidiyoruz, yapılması gereken bir şey varsa yapın” dedim. Oylama başladığında Rusya, Türkiye ve Belçika başbaşaydı. Son ülkenin, Slovenya’nın oylamasına kadar sonuç belli değildi. Slovenya en yüksek oyu Türkiye’ye verince hepimiz ayağa fırladık. Bunca yıl gelip gittikten sonra hak ettiğimiz birinciliği kazandık.

A.Ö.: Bunu sizin sunmanız gerekiyordu.

B.Ö.: Yarışma Letonya’da olduğu için oradaydım. İyi ki oradaydım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Anıl Özgüç Arşivi