Anıl Özgüç
Bir kaçırılmanın anatomisi: Charles Lindbergh’in bebeği nasıl kaçırıldı?
Amerikalı havacı Charles Lindbergh, “Spirit of St. Louis” adlı özel yapım, tek motorlu, tek koltuklu ve yüksek tek kanatlı uçağı ile 20 Mayıs 1927 sabahı Long Island Roosevelt Field’daki çamurlu bir pistten havalandı. 33,5 saat sonra, Paris Le Bourget havaalanına güvenli bir iniş yaptı ve 150 bin kişilik heyecanlı bir kalabalık tarafından karşılandı. Atlantik Okyanusu’nu tek başına ve kesintisiz geçen ilk kişi olduktan sonra uluslararası bir üne kavuştu. Ancak havacılık tarihinin en bilindik kahramanlarından biri olmasından beş yıl sonra, gazete manşetlerinde bambaşka bir nedenle tekrar yer bulacaktı.

Adli tıp öyküleri okumaya meraklı okura bir ön notla başlayayım, birazdan okuyacağınız olay ve sonrasındaki dava, gerek olayın gerçekleşme dinamikleri, gerekse dışsal faktörlerin varlığı açısından oldukça çefrefilli, keza yazıyı yazabilmek için bir zaman çizelgesi yapmam gerekti. “Lindbergh Bebeği” davası hala “Yüzyılın Davası” olarak anılmayı fazlasıyla hak ediyor.
O halde başlayalım...
1 Mart 1932’de Charles Lindbergh ve eşi Anne’in 20 aylık oğlu Charles Augustus Lindbergh Jr., New Jersey kırsalındaki 390 dönümlük arazilerinin içindeki evlerinin ikinci katındaki odasından, beşiğinin içinde uyuduğu sırada kaçırıldı. Bebek en son bakıcısı tarafından saat 21.00 sularında kontrol edilmişti, sorunsuz uyuyordu. Bakıcı, 22.00’de odaya tekrar girdiğinde ise beşiğin boş olduğunu gördü.
Geride pencere pervazında bebeğin sağ salim iadesi için 50 bin dolar istendiğini yazan bir fidye notu ile birlikte, pencereye dayanmış ahşap bir merdiven ve merdivenin yerleştirildiği toprak zeminde analize uygun olmayan birkaç ayak izi kalmıştı. Odanın zemininde biraz toprak bulunmuştu, kan lekesi ve parmak izi yoktu. Soruşturma, New Jersey Eyalet Polisi tarafından yürütülecekti.
12 fidye notu ve bazı zaman kayıpları
Evin ve mülkün çalışanlarının sorgusundan, kimsenin bir şey bilmediği ve görmediği anlaşılıyordu. Charles Lindbergh, fidyecilerle iletişime geçmeleri ve müzakereci olmaları için arkadaşlarına ricada bulunmuş, bu istek yeraltı dünyasının hatırı sayılır isimlerine hatta o sırada hapiste olan Al Capone’a kadar ulaşmıştı.
Kaçırılmadan beş gün sonra (6 Mart) ikinci fidye notu Lindbergh’in eline geçti. Fidye tutarı 70 bin dolara çıkarılmıştı. Bu notun ardından New Jersey Valisi, polis yetkilileri ve savcılık bir dizi toplantıya başladı. Çeşitli teoriler ve izlenecek prosedürler hakkında konuşuldukça konuşuldu.
Lindbergh’in avukatı 8 Mart’ta, onların belirleyeceği bir aracının kabul edilmeyeceğini ve – bundan sonraki notlarda da talep edileceği gibi – bu notun gazetede yayınlanmasının istendiğini yazan üçüncü fidye notunu aldı.
Aynı gün New York Bronx’taki bir okulun emekli müdürü John Condon, “Bronx Home News” gazetesinde aracı olma isteğini ve 1000 dolar ek fidye ödeyebileceğini belirten bir duyuru yayınladı. Dördüncü fidye notunda bu teklifin kabul edildiği yazıyordu. John Condon, Lindbergh’ten fidye tutarı olan 70 bin doları teslim aldı ve “Jafsie” kod adını kullanarak görüşmelere başladı.

12 Mart’ta John “Jafsie” Condon beşinci fidye notunu aldı. Notu ona bir taksi şoförü ulaştırmıştı ve notu kendisine verenleri tanımadığını söylüyordu. Beşinci fidye notunda, Condon’ın altıncı fidye notunu nerede bulacağı yazıyordu. Bir metro istasyonundan 100 metre uzaktaki boş otobüs durağındaki bir taşın altında... Altıncı nottaki talimatları izleyen Condon, Woodlawn Mezarlığı’nda kendisine “John” diyen bir adamla buluştu. Condon, fidyenin ödeneceği konusunda teminat verdi, “John” ise çocuğun ellerinde olduğuna dair bir kanıt vereceklerini söyledi. Condon, buluşmayı takip eden birkaç gün boyunca gazete ilanları yoluyla ödeme için istekli oldukları yönünde notlar yayınladı.
16 Mart’ta bebeğin tulumu ve yedinci fidye notu Condon’a ulaşmış, tulum baba Lindbergh tarafından teşhis edilmişti. 21 Mart’ta sekizinci fidye notu geldi ama notun tonu sertleşmişti. “Talimatlara tam uyulmalıydı, iletişim şekli ve sıklığı bebeği kaçıranlar tarafından belirlenecekti. Kaçırma bir yıldır planlanıyordu.”
29 Mart’ta bebeğin bakıcısı Betty Gow, bebeğin kaçırıldığı gün taktığı tek eldiveni evin giriş merdivenlerinin yanında buldu. Sonraki dört gün içinde fidye notu trafiği iyice hızlanmış ve adeta bir oyuna dönüşmüştü. Dokuz, on ve onbirinci notların ardından, Condon on ikinci fidye notunu - bir önceki nottaki talimatları izleyerek – Bronx, 3225 East Tremont Avenue’de bulunan bir seranın önündeki taşın altında buldu. O gece “John” ile ikinci kez buluştu. Fidye tutarının 50 bin dolara düşürülmesi isteği kabul edilmişti, para, bir makbuz ve bebeğin Martha’s Vineyard yakınlarında “Nellie” adlı bir teknede ve güvende olduğuna dair bir bilgi içeren not karşılığında teslim edildi. “John” daha sonra kuzeye doğru yürüdü ve gözden kayboldu. Ertesi gün, bebek iki kez detaylı olarak arandı, ancak ne bebekten ne de tekneden bir iz vardı. Condon, “John”u teşhis edebileceğini söylüyordu.

Ceset bulunuyor
12 Nisan 1932’de (kaçırılmadan 42 gün sonra) bir kamyon şoförü, Lindbergler'in evinin yaklaşık 4,5 mil güneydoğusunda, Mercer County'deki Mount Rose yakınlarında kamyonunu yolun kenarına çekti. Çişi gelmişti. O sırada kısmen gömülmüş ve ileri derecede çürümüş bir ceset gördü. Cesedin başı ezilmişti, kafasında bir delik vardı, bazı uzuvları eksikti ve ne yazık ki Charles Augustus Lindbergh Jr.’a aitti.
Ceset, otopside kesin olarak teşhis edildi. Adli patolog raporunda “Bebeğin yaklaşık iki ay önce öldüğünü ve ölümün başa alınan sert bir darbe sonucu olduğunu” yazmıştı. Bebeğin cesedi, babasının isteği üzerine 13 Nisan 1932’de Trenton’da yakıldı.
Soruşturma, FBI koordinasyonunda New Jersey Eyalet Polisi tarafından yürütülecekti. FBI’a koordinasyon yetkisini dönemin başkanı Franklin D. Roosevelt vermişti. FBI, New York ve çevresindeki bankalara fidye parasının takip edilmesi talimatını verdiğinde Mayıs’ın son haftasıydı. Aynı bilgi seçilmiş marketlere, sigorta şirketlerine, benzin istasyonlarına ve havaalanlarına da verildi. (Fidyenin ödendiği banknotlar işaretlenmemişti ancak seri numaraları alınmıştı.) Bebeği kaçıran ya da kaçıranlara yardım edenlerle ilgili bilgi verenlere de 25 bin dolar ödül verileceği açıklandı. Lindbergh Ailesi de bu ödüle ek olarak 50 bin dolar vereceklerini söyledi. (O dönemde, toplam 75.000 dolarlık ödül - 2024'te yaklaşık 1.801.000 dolar - Büyük Buhran'ın ortasında olan bir ülke için muazzam bir tutardı)
Bu arada tuhaf bir şey daha oldu, bebeğin büyükannesinin evinde hizmetçi olarak çalışan Violet Sharpe adlı kadın, dördüncü sorgusunun hemen öncesinde siyanür içerek intihar etti. Kaçırılma gecesi nerede olduğu net olarak anlaşılmış ve olayla bağlantısı olmadığı kesin olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen...
Tüm ülke genelinde binlerce ipucu vardı. Tümü, birincil kanıt olup olmamasına bakılmaksızın takip ediliyordu. Son fidye notunda bebeğin tutulduğu söylenen “Nellie” adlı tekneyi bulabilmek için yüzlerce tekne kaydı incelendi, New Jersey’deki tüm mezarlık çalışanlarının kaydı tarandı. FBI, gizemli “John”u bulabilmek için eski kaçırma dosyalarını tekrar açtı ve yüzlerce fail fotoğrafı az sayıdaki tanığa teşhis için gösterildi. Sonuç yoktu.

Banknotlar, belge inceleme, ahşap analizi
Başkan Roosevelt olaydan kısa bir süre önce, tüm altın ve altın sertifikalarının Hazine’ye iade edilmesini isteyen bir bildiri yayınlamıştı. Fidyenin 40 bin dolarının altın sertifikası ile ödenmiş ve olay tarihinde sertifikaların büyük kısmının hala iade edilmemiş olması soruşturmanın çözüme ulaştırılmasında yardımcı olacaktı.
2 Mayıs 1933’te New York Federal Rezerv Bankası, tamamı Lindbergh fidye banknotları olan 296 adet 10 dolarlık ve bir adet 20 dolarlık altın sertifikası saptadı. Bir gün önceye ait mevduat fişleri incelendiğinde bir adrese ulaşıldı, ancak detaylı araştırmaya rağmen mevduat sahibi bulunamıyordu.
Pencere kenarında bulunan “garip” fidye notu da inceleniyordu. Nottaki el yazısının kötü, gramerin ise kuralsız olduğu fark edilmişti. Notun alt kısmında kırmızı bir daireyi çevreleyen birbirine bağlı iki mavi daire, kırmızı dairenin içinde bir delik, sağında ve solunda birer delik daha vardı. Belge inceleme uzmanları tüm fidye notlarını aynı kişinin yazdığını ve bu kişinin garip İngilizcesi nedeniyle ABD’de bir süredir bulunan bir yabancı olduğunu düşünüyorlardı.

FBI, Condon’dan “John” ile yaptığı iki görüşmenin detaylı kayıtlarını hazırlamasını ve “John”un konuşmasını ve lehçesini taklit etmesini istedi ve fonograf kayıtları alındı. Ayrıca gizemli “John”un bir robot resmi de çizdirildi.
Bebeğin penceresine dayanmış halde bulunan merdiven de incelemeye alınmıştı. Merdivenin kaba yapısına rağmen, polis merdivenin ahşap konusunda bilgili ve mekanik beceriye sahip biri tarafından yapıldığını fark etmişti. Analiz için Arthur Koehler adında bir uzman davaya davet edildi. Koehler, merdiveni söktü, kullanılan ahşap türünü belirledi, alet izlerini inceledi. Çivi deliklerinin oluşturduğu paterni takip etti, bazı parçalar daha önce iç mekan inşaatlarında kullanılmışa benziyordu.
Katil Hauptman mı? Sona doğru...
Yedi aylık bir sessizlikten sonra Ağustos 1934’te, 16 adet altın sertifikası tekrar ortaya çıkmıştı. Sertifikaların bulunduğu yerler haritada raptiye ile işaretleniyor ve fidye parasını dağıtan kişi ya da kişilerin hareket alanları izleniyordu. New York ve Westchester County'deki tüm bankalar alarma geçirildi ve sonunda bir banknotun ilk kullanıcısı saptanabildi. Bu kişi, Condon’ın tarif ettiği “John” ile uyuşuyordu. Banknotlar çoğunlukla ara sokaklardaki küçük marketlerde kullanılmıştı.
18 Eylül 1934’te Corn Exchange Bank yöneticisi FBI’ı arayarak veznedarın birkaç dakika önce 10 dolarlık bir altın sertifikası bulduğunu bildirdi. Kısa sürede, banknotun yakındaki bir benzin istasyonundan geldiği anlaşılmıştı. İstasyon görevlisi, son haftalarda başka banknotlar da getiren ve gün içinde beş galon benzin ödemesini 10 dolarlık sertifikayla yapan adamdan şüphelenmiş ve aracın plakasını kaydetmişti. Plaka, Bruno Richard Hauptman’a aitti. FBI, Hauptman’ın evini bir gece boyunca izledi, sabah evinden çıkıp arabasına doğru yürürken de New Jersey Eyalet Polisi ile birlikte gözaltına aldı.

Hauptman, 11 yıldır ABD’de yaşayan Alman bir marangozdu. Evinde yapılan aramada 13 bin doları aşan fidye banknotu bulundu. Kısa süre sonra da Condon tarafından “John” olarak teşhis edildi. Hauptman’ın el yazısı örnekleri FBI laboratuvarında incelendi, fidye notlarındaki el yazısıyla dikkat çekici benzerlikler bulundu. Condon’ın tarifiyle çizilen robot resime de çok benziyordu.
35 yaşındaki Hauptman, Almanya Saksonya eyaletindendi. Soygun suçundan sabıkalıydı ve bir süre hapis yatmıştı. ABD’ye bir başarısız kaçak giriş denemesinin ardından ikinci girişimi başarılı olmuştu ve kaçak olarak yaşadığı New York’ta 11 yıldır marangozluk yaparak geçiniyordu.

Gösteriye dönüşen dava
Hauptman’ın davası 3 Ocak 1935’te başladı ve beş hafta sürdü. Hakkındaki iddianın dolaylı delillere dayanması halen davayı tartışmalı kılıyor. Merdivendeki alet izleri Hauptman’ın aletleriyle uyumluydu. Merdivende kulllanılan ahşapsa evinin çatı katındaki zeminde kullanılan ahşapla örtüşüyordu. Condon’ın telefon numarası ve adresi, evindeki bir dolap kapağının iç yüzüne karalanmıştı. El yazısı, fidye notundaki el yazısıyla ortak karakteristiği paylaşıyordu.
Hauptman, 13 Şubat 1935’te birinci derece cinayetten suçlu bulundu ve ölüm cezasına çarptırıldı. 3 Nisan 1936’da, elektrikli sandalyede idam edildiği ana kadar suçsuz olduğunu söyledi.
Davanın bitmiş olmasına ve cezanın infaz edilmesine rağmen tartışmalar hiçbir zaman sonlanmamıştı. Soruşturmanın sağlıklı ve kararın adil olduğunu savunan kitaplar kadar, Hauptman’ın suçsuz yere idam edildiğini iddia eden kitaplar da yazıldı.
Bu kitapların en önemlisi 1985’te Ludovic Kennedy tarafından yazılan “The Airman and The Carpenter” (Havacı ve Marangoz). Kitap çok ses getirdi ve davayı takip edenleri sertçe ikiye böldü. Temel savı, Hauptman’ın kesin olarak suçsuz olduğuydu.
Soruşturma ve davanın objektivitesini etkilediği düşünülen durumların başında olay yeri incelemesinin sağlıksız yapılması vardı. Kaçırılma haberi duyulduğunda Lindbergh arazisine yüzlerce kişi gelmişti, iyi niyetliydiler ve aileye yardım etmek istiyorlardı ancak pek çok kanıtın bozulmasına yol açmışlardı.
Bir diğer sorunsa Lindbergh’in nüfuzunu kullanarak davanın seyrine müdahalesiydi. Özellikle arabulucu arayışı içinde olduğu dönemde yeraltı dünyasıyla olan iletişimi, sürecin akışını olumsuz etkilemişti.
Hauptman’ın suçsuz olabilme ihtimalini savunan kişilerin haklı bir sorusu daha vardı: Condon kimdi? Ona neden sorgusuz sualsiz güvenilmişti?
Dava süreci de bir tür şova dönüşmüştü. Davanın görüldüğü Flemington, 3 bin kişinin yaşadığı çok küçük bir kasabaydı. Dava sırasında kasabaya binlerce insan akın etti. Sadece muhabir ve fotoğrafçıların sayısı 3.500 civarındaydı. Kasabaya her gün ünlü biri geliyordu. Her sabah yeni bir kaos yaşanıyordu. Bir sinema şirketi jüri koltuğunun hemen yanına bir mikrofon ve kamera sokmayı başarmıştı ve bunu mahkemenin bilgisi ve izni olmadan nasıl yaptığı bilinmiyordu. Jürinin kaldığı otel ile mahkeme salonu arasında, seyyar satıcılar kaçırma merdiveninin minyatür kopyalarını satmaya başlamışlardı. Hatta “kalpsiz” biri paket başına beş dolara “Bebek Lindbergh’in saç tutamlarını” satmayı denedi. Bu ortamda adil bir yargılama yapılamayacağına inananların sayısı hiç de az değildi.

Yine de genel kanı o gün de bugün olduğu gibi Hauptman’ın suçlu olduğu yönünde. Ancak olayın ve davanın kriminoloji tarihinde önemli bir yeri var. Bu suç, faillerin kaçırdıkları kurbanlarıyla birlikte eyalet sınırını geçmeleri durumunda federal yetkililerin failleri takip edebilmelerine olanak sağlayan bir yasanın geçmesini sağladı. Bu yasa, Amerikan hukuk sisteminde “Federal Kaçırılma Yasası” ya da “Küçük Lindbergh Yasası” olarak isimlendiriliyor.
Charles Lindbergh’e ne oldu?
Baba Lindbergh’in hayatının kalanıyla ilgili birkaç cümleyle bitireyim yazıyı.
Lindbergh, II. Dünya Savaşı öncesinde, Amerika’nın savaşa girmesine karşı çıkan ve 800 bin üyesi olan “Önce Amerika Komitesi”nin ileri gelenlerinden biri oldu. 1941’de birkaç AFC mitinginde konuşma yapması, onun Nazi sempatizanı olarak nitelendirilmesine yol açtı.
Yaşı ilerledikçe bir çevre aktivisti oldu, Afrika ve Filipinler’deki kabileler arasında yaşadı.
1974’de kanserden öldüğünde 72 yaşındaydı. Mauri Adası’ndaki Kipahuku’ya gömüldü.
- FBI History, Famous Cases and Criminals, Lindbergh Kidnapping.
- The Lindbergh Kidnapping Revisited, John F. Keenan, Michigan Law Review, JSTOR, 1986.
- The Airman and The Carpenter, Ludovic Kennedy, Viking,1985.