
Mutlu Hesapçı
Dayanışmanın iyileştirici gücünü unutmayalım!
Yine bir depremin yıl dönümündeyiz. Depremin her an hepimizin başına geleceğini artık anlamamız gerekiyor. Çünkü Türkiye bir deprem bölgesi, uzmanlar uyarı yapmasına rağmen bu gerçeklikle yüzleşmekte maalesef zorlanıyoruz. Ancak depremi yaşayan biliyor ve ateş düştüğü yeri yakmaya devam ediyor.
17 Ağustos 1999 yılında deprem olduğunda ailemin yanında Bursa’daydım, Marmara Depremi olarak tarihe geçen bu üzücü olayı yakından hisseden biriyim. Üstelik deprem bölgesine gazeteci olarak gitmiştim ve deprem bende derin yaralar bıraktı.
Gölcük’te enkazların arasında, yok olan yaşamların içinde o ceset kokularını unutmak mümkün değil.
Rahmetli Ahmet Mete Işıkara o dönem Bursa’da da büyük bir deprem olacağını açıkladığı için bir hafta boyunca dışarılarda yattığımız zamanları hatırlıyorum ama hatırlamak da istemiyorum.
Her deprem olduğunda benim aklım yaşadığımız o döneme gidiyor ki kayıpları, yakınlarını kaybedenleri düşününce ben ne yaşadım ki diyerek kahroluyorum.
Bir acıyı dışarıdan ne kadar anlayabiliriz bilemiyorum
En son yaşadığımız 6 Şubat depreminin ikinci yıl dönümü geldi bile. Yakınlarını kaybedenler için zaman geçmek bilmiyor, hayat duruyor oysa ki… Çok büyük bir acıyı dışarıdan ne kadar anlayabiliriz bilemiyorum.
6 Şubat 2023 tarihindeki ilk Kahramanmaraş depremi pazar gününü pazartesiye bağlayan gece saat 04.17’de meydana geldi. İkinci deprem ise yine Kahramanmaraş’ta saat 13.24’te. 7.8 ve 7.5 büyüklüğündeki deprem 11 kentte ağır yıkıma sebep oldu. Kahramanmaraş ve Hatay başta olmak üzere, Adıyaman, Kilis, Diyarbakır, Gaziantep, Osmaniye, Şanlıurfa, Adana, Malatya, Elazığ illeri depremden etkilenerek afet bölgesi ilan edildi. Merkez üsleri Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan depremlerde toplamda 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti.
Yine de toplum olarak deprem öldürmez bina öldürür noktasındayız ama biz gerekli önlemleri alamıyor, insanlarımızı koruyamıyoruz.
"Eskisi Gibi": Depremden Sonra Umut ve Dayanışma Hikâyesi
Hayata tutunmaya çabalayan iki genç kız Aliye ve Yaren’in hikâyesini izlemek hayatımın en büyük dersi oldu.
Gündelik hayattaki dertlerimden utandım ve bu iki genç kızın her şeye rağmen hayata tutunma çabalarına hayran oldum.
Belgeselin adı ‘Eskisi Gibi’ 6 Şubat depreminde uzuvlarını kaybeden Aliye Dinç ve Yaren Çiftçi’nin güçlenme ve iyileşme yolculuğu anlatılıyor.
Adana’da Çukurova Üniversitesi Çocuk İyilik Merkezi’nde başlayan iyileşme sürecinde, birlikte attıkları adımlarla dayanışmanın gücünü keşfeden iki genç kızın bir arada nasıl güçlendiklerini, birbirlerine nasıl destek olduklarını gözler önüne seriyor.
Aliye ve Yaren’in iyileşme yolculuğu…
Yaren Çiftçi Adıyaman’da, Aliye Dinç Hatay’da yakalandı depreme. Bir günde iki depreme yakaladılar. Aliye Dinç o anları şöyle anlatıyor;
“O sırada evde sadece ben, annem ve kedim vardı. Kakıp ben anneme koşayım derken annem bana koştu, sarıldığımız gibi bina düştü zaten. Bacağımın üstüne oturmuştum hareket edemiyordum yaklaşık 60 saat orada kaldım.”
Deprem felaketine Adıyaman’da yakalanan Yaren Çiftçi, "Ben Hatay’a hiç gitmemiştim, belgesel sayesinde gitmiş oldum. Arkadaşım Aliye ile tanıştım. En büyük güzellik benim için bu oldu. Çocuk İyilik Merkezi bize çok yardımcı oldu. Onlar olmasa burada olamazdık. Hem psikolojik hem de protez açısından çok destek oldular. Onlara çok şey borçluyuz." diye özetliyor deprem sonrasını.
‘Eskisi Gibi’ belgeselinin yönetmeni ve yapımcısı Sibel Karakurt, önemli bir belgesele imza atmış. Amacının da dayanışmanın iyileştirme gücünü anlatmak olduğunu söylüyor.
Elbette bazı acılar zamanla geçmez ve hiçbir şey eskisi gibi olamaz ama dayanışma ile hayata tutunmak mümkün!
Enkaz altında insanlar kaldı ama insanlık kalmasın. Ölenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabırlar diliyoruz.