Mutlu Hesapçı
“Adalet temalı ve bağımsız bir film festivali”
Suç ve Ceza Film Festivali başlıyor. Festivalin bu yılki yolculuğunu, programın nasıl şekillendiğini ve festivalin arkasındaki düşünsel çerçeveyi Festival Direktörü Prof. Dr. Bengi Semerci ve Program Direktörü Alin Taşçıyan ile konuştuk. Festivalin yaratım sürecini, tematik yönünü ve programını sordum.
15.Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali başlıyor. Geçmişe gidersek bu festival nasıl doğdu ve bugünlere gelindi? 15.’sine geldiğinizde hissettiğiniz duygu ve heyecan nedir?
Bu festival, adalet gibi her bireyin ve toplumun yaşamında önemli yer kaplayan bir kavramın sadece kapalı kapılar ardında değil, toplumla birlikte konuşulması ve tartışılmasının etkili olacağı düşüncesi ile doğdu. Adalet, uygulanması kadar bazen konuşulması, anlaşılması, tartışılması bile zor bir kavram haline gelebiliyor. Dolayısıyla adalet temalı ve bağımsız bir film festivali ile onunla paralel bir akademik program gerçekleştirmek zor ve emek isteyen bir süreç. Bütün zorluklarına rağmen 15. yılına gelmiş olması, gençler ve adalet dostları tarafından sahiplenilmiş olması bizi mutlu ediyor ve festivalin yapılması için gerekli motivasyonu sağlıyor.

“Sinema bireylere ve toplumlara tutulan ayna”
“Adalet var mı?” sorusunun tartışıldığı ülkemizde içinden adalet, hak ve hukuk geçen bir festivali yapmanın önemi nedir? Bu anlamda festivalin yarattığı farkındalıktan bahseder misiniz?
Adalet, yaşamın her alanında, vicdanlarımızda ve tabii ki kültür-sanatta yer alan önemli bir değer. Kültür-sanat, özellikle de sinema bireylere ve toplumlara tutulan aynadır. Bu aynada kendini görme, değerlendirme ve gerekenleri değiştirmek için yapılacakları tartışabilmek önemlidir. “Adalet var mı?” sorusunu doğru sormak gerekir. Çünkü sadece bireysel olarak sizinle ilgili konularda adaleti dile getiriyor ve başkalarının hakları, uğradıkları haksızlıklar olduğunda adalet için sesinizi yükseltmiyorsanız bu soruya doğru yanıt vermeniz zor olacaktır. Festivaller, filmler, tartışmalar, paneller; sesinizi duyurabilmek ve sizin yerinize ses çıkaranları destekleyebilmek için önemli kültür-sanat etkinlikleridir.
‘Yaşam Hakkı’ teması
Festivalin bu yılki teması “Yaşam Hakkı”. Temanın hayati önemi, bu temayı belirleme ve festivalin bu tema etrafında şekillenme amacı nedir?
Festivalin teması her yıl adalettir. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’ni diğer festivallerden ayıran önemli özelliği, bir akademik programla birlikte gerçekleşiyor olmasıdır. Akademik bölümün teması her yıl adaletin farklı bir parçasına ışık tutma amacı taşır. Bu yıl “yaşam hakkı” teması birçok nedenle seçildi. Gazze’de kitlesel olarak yaşam hakları ellerinden alınanlardan, depremlerde, yangınlarda yaşam hakları gasp edilenlere uzanan olaylar yaşanıyor. İnsanın en temel hakkı kabul edilen yaşam hakkı bu nedenle seçildi ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen, farklı bölümlerde çalışan akademisyenler tarafından bu hak nasıl korunmalı sorusuna yanıt aranacak.
Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali bu yıl da adalet, vicdan ve insan hakları kavramlarını merkezine alıyor. Adaletin yalnızca mahkeme salonlarında değil, sinemanın kalbinde ne kadar yer aldığını; filmlerin bu anlamda seyirciyi psikolojik olarak nasıl etkilediğini nasıl yorumlarsınız?
Seçilen filmlerin ana teması adalet olmakla birlikte her film farklı bir yaklaşıma sahip. Konular; kadın hakları, çocuk hakları, iklim adaleti, savaşlar, darbeler gibi birçok farklı adalet başlığını işliyor. Dolayısıyla her filmin etkisi farklı olacaktır. Ayrıca filmlerin bir ayna olduğunu ve aynaya bakan herkesin aynı şeyleri hissetmeyeceğini unutmamak gerek. Amaç psikolojik etki değil; amaç insanların daha iyisine ulaşmak için adalet konusunda düşünmeleri, fikir üretmeleri ve eyleme geçmeleridir.

“Festival, adalet kavramına çok geniş çerçeveden bakıyor”
Tema olarak bu festival diğer festivallerden ayrılıyor. Türkiye’de ya da dünyada bu festivalin bir benzeri ya da örneği var mı?
Dünyada “insan hakları” temalı başka film festivalleri de bulunmaktadır. Bu festivalin farkı; adalet kavramına çok geniş bir çerçeveden bakması ve akademi ile sanatı bir araya getirerek kuram ile eylemi bir arada sunmasıdır.
“Yurt dışında bilinirliğimiz her yıl artıyor”
Bu festival, sinema dünyasında ve sinema izleyicisi tarafından nasıl ilgi görüyor? Yarattığı etkinin gücü nedir ve yeterince destekleniyor mu?
Dünyanın ve Türkiye’nin ekonomik ve politik durumu, tüm dünyada ve ülkemizde bütün festivallerin yapılmasını gittikçe güçleştirmektedir. Teması adalet olan bir festival yapmak ve bunu içeriğine karışılmadan, sansürsüz ve bağımsız şekilde gerçekleştirmek biraz daha zor. Yurt dışında sinema ile ilgili mecralarda bilinirliğimiz ve desteğimiz her yıl artıyor. Genel olarak sinemalardan uzaklaşan seyirci bizi de olumsuz etkiliyor. Ama geleceklerine ve adalete sahip çıkmaya kararlı gençlerden kaynaklanan gönül desteğimiz çok. Gösterilen filmlerin birçoğunu yeniden izleme şansı bulamayacakları için bilet ücretlerini hem öğrenciler hem diğerleri için çok düşük tutuyoruz. Çünkü herkes için adalet kadar herkes için sinema da temel ilkelerimizdendir.
“Karanlık içinde bırakılmaya karşı çıkmak gerekir”
“Herkes için adalet” bir gün gelecek mi? Umudunuz var mı, kaldı mı?
Theokritos, “Umutsuzluk ölüler içindir; yaşayanlar için umut her zaman vardır.” demiş. Umudu yitirmek, bireyler, toplumlar ve ülkeler için geleceklerini yitirmek demektir. Umutsuzluk karanlık bir duygudur. Karanlık içinde bırakılmaya karşı çıkmak gerekir. Birçok konuda olduğu gibi herkes için adalet konusunda da umutluyuz. Adalet olması da olmaması da insanların elinde. Umutlarımızı ve umutlarımızla birlikte geleceğimizi çalmaya kalkanlara hep birlikte izin verilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Üstelik umut ve direnç bazen bir film ile gelir.

ALİN TAŞÇIYAN:
"Adalet temalı bir festivali programlamak insana gurur veren bir ayrıcalık"
15.Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali 27 Kasım–2 Aralık tarihlerinde gerçekleşiyor. Sayısız festivalde görev alan biri olarak, bir sinema yazarı ve aynı zamanda festivalin program direktörü olarak bu festivalin farkı ve önemi senin için nedir?
Adalet temalı bir festivali programlamak insana gurur veren bir ayrıcalık. Sinema sanatının estetik değerlerinden taviz vermeden, çok önemli meseleleri incelikle ele almayı başaran yönetmenlerin işlerini izleyiciye ulaştırmayı bir misyon olarak görüyorum. Bizim farkımız, her bir filmin adalet kavramını değişik yönlerden ele alan, özenle seçilmiş küçük bir seçkiye sahip olmamız. Çok iyi yontulmuş bir pırlanta diyebiliriz! Daha geniş bir programa sahip festivaller misali seans doldurmamız, eğlence ve popülarite arayan izleyicilere de hitap etmek zorunda olmamamız bir avantaj. Bazen insan ruhunun karanlık derinliklerine inerken bazen zamanın ruhunu yakalamak için gündemi yansıtan, tartışma yaratan ama tartışmalı olmayan içerikleriyle ufuk açan, adaletsizlikleri sergileyen ama umutsuzluğa kapılmadan onurumuzla yaşamak için nasıl mücadele edebileceğimizi gösteren, dünyanın dört bir yanında yaşanan acılara duyarlılığımızı ve haksızlıklara karşı direncimizi artıran filmler gösteriyoruz. Gerçek anlamda unutulmaz öyküler anlatıyorlar…

Festivalde 40 film var
Festival programı hangi bölümlerden oluşuyor, kaç film gösterilecek ve içerikteki filmler nasıl belirlendi?
Programda, A sınıfı festivallerde prömiyer yapmış, ödüller kazanmış ve olumlu eleştiriler almış filmler ağırlıkta. Sundance, Berlin ve Cannes gibi festivallerden seçtiğimiz kısa metrajlar dahil toplam 40 film yer alıyor. Bu yıl yükselen genç yönetmenlerle ustaları bir araya getirmeye özen gösterdik.
Açılış filmimiz ‘İlahi Komedya’. Altın Terazi ödüllü İranlı yönetmen Ali Asgari’nin, eser işletme belgesi alamayan bir yönetmen ve yapımcının gösterim çabasını konu alan absürt hicvi festivalde sunulacak. Türkiye’den Gözde Kural’ın Karlovy Vary’de yarışan ve Valencia’da En İyi Yönetmen ödülü alan ‘Cinema Jazireh’si, Afganistan’da geçen çarpıcı bir film. Dört yönetmenin imzasını taşıyan ‘Hartum’ ise yıllardır süren savaşa rağmen hayata tutunan Sudanlıları yaratıcı bir doküdrama olarak anlatıyor. Cannes Eleştirmenlerin Haftası’ndan Senaryo Ödüllü ‘Uyumayan Şehir’ ve ‘Sazlıkta Cinayet’ programda; Sven Bresser festivale konuk olacak. Oscar adayı ‘Dünyanın Bütün Nefesleri’nin görüntü yönetmeni Saumyananda Sahi ile Tanushree Das’ın ‘Kapana Kısılmak’ filmi, ailesini geçindirmeye çalışan bir kadının kocasının olası bir cinayete karışıp karışmadığını araştırmasını konu alıyor. Oscar ödüllü Şilili yönetmen Sebastian Lelio, Las Tesis hareketinden ilham alan enerjik ve feminist filmi ‘Müzikal Dalga’ ile yarışmada. Macar yönetmen Bence Fliegauf’un ‘Jimmy Jaguar’ı ise sahte belgesel–korku türlerini birleştiren deneysel bir yapım. Filmde rol alan Juli Jakab festivale katılacak. Antonio Ferreira’nın ‘Anıların Kokusu’, sömürge savaşlarına katılmış yaşlı bir adam ile Afrikalı bakıcısı arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Berlin’de prömiyer yapan Anna Muylaert imzalı ‘Dünyanın En İyi Annesi’ de şiddet gören yoksul bir kadının yaşam mücadelesini anlatıyor.

“Filistin ile Dayanışma” bölümünde, geçen yıl ilk bölümünü gösterdiğimiz ve Rashid Masharawi’nin oluşturduğu fondan çıkan kısa ve uzun metraj filmler yer alıyor. Gazze’de yokluk ve bombardıman altında film üreten cesur sinemacıların hikâyelerini izleyiciyle buluşturacağız. Masharawi festivalde bizlerle olacak.
“Zamanın İzleri” bölümünde üç belgesel ve bir biyografik film var: Ukrayna’daki savaşı genç kuşağın gözünden anlatan ‘Zaman Damgası’, Raoul Peck’in Orwell 2+2=5’i, Afganistan’ın Son Büyükelçisi ve Nobel Barış Ödüllü İsveçli politikacı Hammarskjöld’ün biyografisi. Bu bölüm, “Barış ve Özgürlük İçinde Var Olma Hakkı” paneline de ilham sağlıyor.
Sinema Onur Ödülü sahibi ve jüri başkanı Wang Xiaoshuai onuruna Gümüş Ayı ödüllü Beijing Bisikleti, bir diğer Onur Ödülü sahibi Rüçhan Çalışkur onuruna ise Bulutları Beklerken gösterilecek. Her iki gösterimin ardından söyleşi yapılacak.
Türkiye prömiyerini yapacak filmler hangileri?
Tüm filmler İstanbul prömiyeri olacak; dört film hariç tamamı Türkiye prömiyeri. Hariç olanlar: Her Şeyin Bir Bedeli Var, Baba, Serseri ve İlahi Komedya.

Suç ve Ceza Film Festivali’nin jürisi
Jüri kimlerden oluşuyor, nasıl seçildi?
Uzun Metrajlı Film Yarışması’na Türkiye’ye ilk kez gelecek olan Çinli usta Wang Xiaoshuai başkanlık edecek. Fransa’da Vesoul Çin bağımsız sinemasının öncüsü ve Beijing Film Akademisi’nin altıncı kuşağının en önemli yönetmenlerinden biri. Ele aldığı konular açısından festivalimizin niteliğiyle örtüşen bir usta. Rashid Masharawi’nin yönetmen olarak başarısı bir yana, Gazzeliler için yaptığı inanılmaz bir şey. Yorgos Arvanitis, yıllardır tanıdığım büyük bir usta. Theo Angelopoulos ile yarattıkları dünya, sinemaseverler kadar sinemacıları da derinden etkiledi. Sinemaya yaptığı katkılardan dolayı ona bir ödül vermek ve bir masterclass’ta izleyicilerimizle ve sinemacılarımızla buluşturmak istedik. Kezban Arca Batıbeki, Türkiye’nin önde gelen sanatçılarından biri. Eleştirel ve feminist bakışıyla, ayrıca Atıf Yılmaz ve Nurhan Nur’un kızı olarak sinemanın içine doğmuş olmasıyla ideal bir jüri üyesi olacağını düşündük. Ece Dizdar da kuşağının en başarılı oyuncularından biri. Rol aldığı filmlerin niteliğini ve geçen yıl yaptığı kısa film Mükemmel’i, genel olarak hayattaki duruşunu çok beğeniyoruz.

Festivalin yarışma dışı ana bölümü Adalet Terazisi’nin içeriği bu yıl nasıl belirlendi?
‘Adalet Terazisi’ bölümünde bu yıl bireysel mücadelelere, vicdan muhasebesine ve dezavantajlı bir sosyal çevrede yaşadıkları adaletsizliğe odaklanan, bol ödüllü dört film topladık. Psikolojik derinliklerini mükemmel yansıtan oyuncu performanslarıyla da öne çıkan Serseri, Yusufçuk, Baba ve Her Şeyin Bir Bedeli Var bulunuyor.
“Sinema Onur Ödülleri’ni Wang Xiaoshuai ve Rüçhan Çalışkur’a veriyoruz”
Sinema Onur Ödülü, Sinemaya Katkı Ödülü ve Akademik Onur Ödülü kimlere verilecek?
Sinema Onur Ödülleri’ni Wang Xiaoshuai ve Rüçhan Çalışkur’a veriyoruz. Wang, Çin’in toplumsal dönüşümünü tarihi bağlamda anlatan, araştırmalarını ve gözlemlerini senaryolarına aktaran, filmlerini kuşaklara yayan, sosyal çalkantılar içindeki insanlara derin bir duyarlılıkla yaklaşan bir yönetmen. Rüçhan Çalışkur, sahnelerimizin ve perdenin usta oyuncularından biri. Bulutları Beklerken’den Türkan’a, filmleri omuzlarında taşıyabilen bir oyuncu. Sinemaya Katkı Ödülü’nü Yorgos Arvanitis ve İşçi Filmleri Festivali’ne veriyoruz. Arvanitis, 60 yılı aşkın kariyerinde 113 filme imza attı. Çalıştığı yönetmenler ve filmler inanılmaz! Yunanistan’da Angelopoulos’un son üçlemesi hariç her filmi, Michail Cacoyannis, Pantelis Voulgaris, Fransa’da Costa-Gavras, Catherine Breillat, Volker Schlöndorff, Amos Gitai, Radu Mihaileanu, Frederick Wiseman, Marco Bellocchio, Dardenne Biraderler… İşçi Filmleri Festivali bu yıl 20. yaşını kutladı.
Sorunun cevabı filmlerde…
‘Herkes için adalet’ bir gün gelecek mi, umudunuz var mı, kaldı mı?
Bu sorunun cevabı filmlerde. Özellikle Gazze’den gelenlerde. Onların umudu varsa bize de onları örnek almak düşer! Tüm filmler, bizi dünyayla daha bilinçli biçimde iletişime geçiriyor; sanatın o eşsiz estetiğiyle haz verirken gücümüzün farkına varmamızı da sağlıyor.