Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Filmin süresi açık olsa ben sabaha kadar izlerim bu ikiliyi”

Hayat bazen hiç hesapta olmayan bir karşılaşmayla değişir… “Yan Yana” tam da böyle bir yerden yakalıyor bizi; tesadüfün, dostluğun, unuttuğumuz bir sıcaklığın hikâyesi olarak. Birbirinden tamamen farklı iki insanın, aslında birbirine en çok iyi gelen insanlar olabileceğini hatırlatıyor. Mizahıyla, kırılganlığıyla ve içindeki kocaman kalbiyle…

Filme bayıldım, çok sevdim ve uzun bir sürenin nasıl geçtiğini anlamadan hikâyenin içine bıraktım kendimi. Samimi ve gerçek olabilmenin hayattaki önemini bir kez daha hatırlattı film, sahici kalabilmenin değerinin altını çizdi ve engel dediğimiz durumun aslında insanın duygularına engel koyduğunda başladığını gösterdi.

Bu samimi dünyanın nasıl kurulduğunu, uyarlamanın nasıl “bizden” bir hikâyeye dönüştüğünü ve filmin kalbindeki dostluğu konuşmak için yönetmen Mert Baykal ile röportaj yaptık. “Filmin süresi açık olsa ben sabaha kadar izlerim bu ikiliyi” diyen yönetmenimize katılıyorum. Çünkü Haluk Bilginer ve Feyyaz Yiğit öyle bir ikili olmuşlar ki izlemeye doyamadım ve sabaha kadar ben de izlerim.

mutlu.jpeg

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana’ filmi vizyonda! Yapımcılığını Muzaffer Yıldırım'ın üstlendiği, gişe rekortmeni Fransız yapım ‘Intouchables'dan (Can Dostum) uyarlanan sinema filmi ‘Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana’ vizyonda. Uyarlama senaryosunu Aziz Kedi, Feyyaz Yiğit ve Mert Baykal’ın birlikte kaleme aldığı ‘Yan Yana’nın yönetmen koltuğunda Mert Baykal oturuyor. Filmin başrollerinde Haluk Bilginer ve Feyyaz Yiğit yer alırken onlara; Hatice Aslan, Bige Önal ve Şevval Sam eşlik ediyor. Ayrıca filmin oyuncu kadrosunda Meyra Ahsen Temel, Şirin Öten, Berke Gündem, Murat Onuk, Şafak Topal, Kubilay Penbeklioğlu, Şafak Topal,Berat Çağan, Ceyla Karadeniz ve Elif Gizem Aykul yer alıyor. Film, aynı zamanda Türkiye’de IMAX formatında vizyona giren ilk yerli film olma özelliğini taşıyor.

Nasıl bir heyecan içindesiniz? Filminizi basın gösteriminde izledim. Çok sevdim. Gerçekten çok iyi hissettirdi. Bana çok iyi geldi. Sizin için nasıl bir proje oldu?

Yani heyecanlıyım tabii. Uzun zaman sonra sinemaya film yapmak zaten başlı başına heyecan verici bir şey. IMAX ayağının olması da… IMAX fikrini ilk duyduğumda, bu film IMAX filmi olacak özellikleri barındırıyor mu diye sormuştum kendime, yani iki ana karakter arasında geçen sakin bir hikâye anlatıyor, IMAX deyince ilk akla gelen aksiyon, bilim kurgu türleri, Fakat basın gösteriminde IMAX halini izleyince gerçekten çok şaşırdım, bir aydınlanma oldu. Bambaşka bir deneyimmiş hakikaten, daha önce olmadığı kadar filmin içine girdim. 100 kere seyretmişimdir filmi. IMAX ile ilk defa tekrardan yeniden izliyormuşum gibi keyif aldım. O yüzden de IMAX ayrı bir deneyim arayan seyirci için çok hoş bir alternatif gerçekten.

“Bence komedi dozu çok yüksek bir film oldu”

Filmin duygusuna gelirsek izlediğinizde neler hissettiniz, film artık vizyonda ve seyircisiyle buluştu.

Ben senaryo aşamasından beri filmin içindeyim tabii. Senaryoda da aynı his vardı. Sahneleri çekerken sette de aynı his vardı. Kurgusu bitip film ortaya çıkınca daha da arttı. Bence yüzlerinde bir tebessümle çıkacak seyirciler salondan. İyi bir hisle, ‘feel good movie’ derler ya, bu hakikaten bir ‘feel good movie’. Şaka üzerine dönen sahnelerin olduğu bir film değil ama durumlar gerçekten çok komik… Feyyaz ile Haluk Abi’nin oyunculuğu ve karakterleri ele alış biçimiyle bence komedi dozu çok yüksek oldu. İyi hisle seyirciyi salondan çıkaracak bir film olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda film çok içime siniyor.

whatsapp-image-2025-11-14-at-21-47-03.jpeg

“Film çok evrensel bir hikaye anlatıyor, bence iyi bir uyarlama oldu”

Proje nasıl geldi? Yani ekiple nasıl buluşuldu? Nasıl uyarladınız? Bu proje ile siz nasıl buluştunuz?

Ben tabii filmi eskiden izlemiştim. Proje fikrini ilk duyduğumda da hoşuma gitmişti ama o zaman ben içinde değildim. Yapımcımız Muzaffer Bey seviyormuş bu filmi ve yapmak istiyormuş. İlk duyduğumdan beri benim/ bizim kendimize sorduğumuz ilk soru; ‘Neden uyarlama film yapalım ki?’ Ve eğer yapacaksak nasıl bizden ve bir o kadar özgün hale getiririz? oldu. Film çok evrensel bir hikâye anlatıyor. Aziz, Feyyaz ve ben oturup konuştuk; ‘Nasıl bizden hale getireceğiz. Bu karakterler nasıl bizim ülkemizde yaşayan karakterler olacak? Bulundukları mekânlar, sosyo-ekonomik durumları, geçmişleri nasıl olmalı ki hem ortak noktaları olsun hem de çok zıt olsunlar…’ Zorlayan şeyler oldu tabii, filmin Fransız ve Amerikan versiyonunda onların kendi kültürel kodlarıyla oradaki yaşamın kurallarıyla kurulmuş hikâye mekanizmaları vardı, bizde olmayan şeyler, onları kullanmadan kendi mekanizmalarımızı çalıştırdık. Lafı uzatmayayım; Bence iyi bir uyarlama oldu.

Bence de çok iyi bir uyarlama olmuş, bizden bir hikaye çıkmış ortaya.

Önemli olan oydu, ister istemez insanlar bir karşılaştırma yapıyorlar. Sosyal medyada da görüyorum benim hoşuma da gidiyor. O iyi bir şey, çünkü onu başardığımızı göreceklerini düşünüyorum samimiyetle.

Peki, bu ekiple daha önce tanışıyor muydunuz?

Aziz'i ve Haluk Abi’yi tabii tanıyorum. Bir de Bige’yi daha önce tanıyordum. Feyyaz'la bu projede tanıştık ama yani hemen 40 yıllık oluverdik, böyle bir iki küçük toplantıda. Filme isim bulma işi ilk dakikadan beri büyük meselemizdi. ‘Can Dostum’ ismini kullanmayı düşünmüyorduk.

“Afiş tasarlanacak ama ismi yok filmin”

Çekiyorsunuz ama ismi belli olmayan bir film…

Sette klaket çakıyoruz, gerçekten üzerinde filmin ismi yok, yazmadık yani iş oraya geldi. Artık kurgu bitti. Online’a geçtik post prodüksiyonun diğer süreçlerine geçildi ve afiş tasarlanacak ama ismi yok filmin. Muzaffer Bey ‘İsmi ne’ diyor; ‘Abi haklısın, dur bir dakika bulacağız’ falan diyoruz. O sırada artık Feyyaz çok yıldı bu isim işinden, Aziz çok yıldı, birinin acaba mı dediği bir ismi de o acabaya rağmen seçmek istemiyoruz. Öneriler, şunlar, bunlar en son Yan Yana’da karar kıldık ama Yan Yana’nın da teknik bir derdi oldu. Ben de dedim ki; ‘Önüne uzun isimler olur ya öyle bir şey yapalım…’ Filmde Bige’nin oynadığı karakterin repliğinden ilhamla ‘Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana’ olsun dedim. Bu uzun ve açıklayıcı ismi herkes çok sevdi. Uzun sürdü ama güzel oldu.

dscf0020-3.jpg

“İkili olarak çok iyi oldular; rolleri, uyumları…”

Olmuş ya, ismi de acayip sevdim… Bu hakikaten soyut dışa vurumcu bir dostluğun hikâyesi. Filmin içinde o kadar güzel replikler var ki… Spoiler vermek istemem ama sizin aklınızda kalan ve çok güldüğünüz ne var? Dayanamayıp söyleyeceğim bir repliği “İş bitince salıyorlar bizi bahçeye…”

O replik mesela Feyyaz’ın doğaçladığı bir şeydi, o anda. Onu çok beğendik, kullandık. O tarz şeyler çok oldu filmin içinde. Zaten Feyyaz biraz öyle bırakmak gereken bir oyuncu, Haluk Abi de ona eşlik ediyor. İkili olarak çok iyi oldular; rolleri, uyumları… Filmin süresi açık olsa ben sabaha kadar izlerim bu ikiliyi, o kadar keyif alıyorum onları izlerken.

“Feyyaz'ın annesi ve onun dünyası benim için en zor kast orasıydı”

Kast tam düşündüğünüz gibi oldu ve dünyayı da istediğiniz gibi mi kurabildiniz?

Evet, yani oldu. Bige ve Hatice Hanım da çok iyi, çok doğru isimler oldu. Diğer karakterler de hepsi… Feyyaz'ın annesi ve onun dünyası benim için en zor kast orasıydı. Oraya çok çalışıldı, o dünya gerçek olsun, o diyalekt gerçek olsun. Şu anda roman dünyasında bu anlamda akademik çalışmalar yapan bir arkadaşımız destek oldu ve onun da çok içine sindi.

Çok gerçek ve doğal olmuş. Onlar gerçek oyuncu mu?

Evet evet, gerçek oyuncu, hem çalışıldı hem orada fazla titiz olduk. Doğru tutturduğumuzu düşünüyorum. Yani gerçek olsun istediğim bir yerdi o taraf, Refik’in dünyası ne kadar böyle şaşaalı ve parlak bir dünya ise öteki dünya da tam onun zıddı olsun istiyordum. Ben memnunum, Şirin (Öten) de çok çalıştı ve harika oynadı.

Ajitasyon istemedik

O dozu da çok iyi kurmuşsunuz çünkü bir taraftan drama gidebilecek malzemesi var filmin Refik karakterinden dolayı. Hatta tırnak içinde belki ajite etmek işinize bile gelebilirdi. Hem mizah doğal ve dengede hem de dram ve duygu geçişi çok güzel. Bunda zorlandınız mı?

Senaryoda çok uğraştık, o ajitasyon olmasın istiyorduk, özellikle dikkat ettik. Özellikle karakterin (Ferruh’un) baktığı yerden bakarak, onun arkasına geçerek Refik’e ve onun durumuna bakmazsak eğer doğru işletemeyeceğimizi düşünüyordum hikâyeyi. Çünkü o herkese aynı yerden bakan bir adam. Kimseyle farklı konuşmuyor annesiyle de aynı konuşuyor, evdeki Figen karakterini görüp dan diye ondan hoşlandığını söyleyebiliyor.

yan-yana-sahne.jpg

’Kuadripleji’ vakası

Böyle gerçek hayatta var mı yani bütün o özellikleri taşıyan Refik gibi?

Tabii. Özel danışmanlarla çalıştık. ‘Kuadripleji’ diyorlar. Boyundan aşağısı felç, iç organlar tabii ki çalışıyor ama onlar da kontrol dâhilinde çalışmıyor. Sıcak ve soğuğu hissetmiyor, canı yanmıyor. İç organlar çalışıyor, beyin çalışıyor, zihin çalışıyor fakat elini, kolunu kıpırdatamıyor. Yatıracak, kaldıracak, her şeyiyle ilgilenecek tüm bakımını üstlenecek biri bu kişiler için çok önemli. Çok yakın bir ilişki gerçekten.

Herkesin yapabileceği bir şey değil…

Evet değil…

Gerçek dostluk ve özveri

Gerçek hayatta böyle bir dostluk böyle bir özveri yok. Şimdi artık normal insanların bile birbirine tahammülü yok, belki o duyguları da hatırlatacak film...

Olabilir. Gerçek karakter sanırım Faslı bir bakıcı ve Fransız zengin bir adam. Fransız ve Amerikan filminde böyle salıyor adamı sen oldun diye öyle olmamış aslında. Düşününce Ferruh’un da o paraya ihtiyacı var aslında. Refik'in ona ihtiyacı var. Ve çok yakın da dost oldular. O yüzden biz beraber tutmak istedik sonunda. Refik bir engeli aşıyor sonunda Şeyda ile birliktelik anlamında.

Çok, çok güzel bir dostluk hikâyesi eee aşk da var daha ne olsun…

Şey diyor ya ‘Abi sen ne takılıyorsun fotoğraf hikâyesine, o da senin gibi bir manyak’ diyor. ‘Tekerlekli sandalyeye falan takılma, kafalar bir olsun’ diyor doğru yani.

Filmden alıntı; Birisinin bana dürüst davranmasını özlemişim, gerçekten acı geçsin diye beklenir mi?”

Bilmiyorum beklenir mi? İşte yani çare yoksa herhalde hani elinden bir şey gelmiyorsa beklemek durumunda kalıyor insan. Dürüst davranmayı özlemek hissi tabii ki Refik’in haliyle çok doğru örtüşüyor ama bugünün genel sosyal iliskiler durumunu da özetliyor olabilir öyle bakınca hakikaten.

Engel tekerlekli sandalyede değil!

Evet, çok güzel özetleyen şeyler var. Hani engelin sadece kafada olan bir şey olduğu sandalyede olmadığı… Bütün duygular katmanlı olarak, aslında içinde aşk da var, dostluk da var. Ailenin ya da çevresindeki insanların gözünden bir dünya da var. Çok güzel bir dünya kurmuşsunuz.

Evet, filmin genel duygusu ile ilgili ben kendi adıma yani beraber çalıştığımız ekip de öyle. Her izlediğimizde iyi hislerle çıkıyoruz. Umarım seyirci de böyle çıkar.

“Sinemada film izlemeyi özleyen herkesi bekliyoruz…”

Yönetmen gözüyle çok güzel bir dünya kurduğunuzu düşünüyorum açıkçası. Seyirci bu filme gitsin demek için siz neler söylersiniz.

Ne güzel bunları duymak vallahi… Sinema salonunda film izleme pandemiden sonra biraz azaldı. Fakat sinemaya gitmek benim de özlem duyduğum bir şey haline geldi. Yani çocukları alıp gitmek istiyorum. Ekonomik olarak da insanlar zorlanıyorlar farkındayım. Fakat gidince seyrettikleri film için iyi ki geldik diyeceklerini düşünüyorum; eşine, dostuna da önermek isteyecekleri, hissiyatlarını paylaşmak isteyecekleri bir film olacağını düşünüyorum. Sinemada film izlemeyi özleyen herkesi bekliyoruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi