
Oğuz Pancar
Medusa - Canavar
Bunun bir nedeni kadının doğurganlığıdır; kadının doğurabilmesi özellikle tarım aşamasına geçmiş topluluklarda toprağın vericiliği ile bir algınlanmış, kadın bu yönüyle bereketin, yaşamın bir simgesi olarak algılanmış ve toprak anayla özdeşleşmiştir.
Geçen hafta Yunan ve ardılı Roma mitolojisinde Medusa’nın bir canavar olarak betimlendiğini ancak aslında tecavüze uğrayan bir kurban olduğunu anlatmış, onu bu yönüyle gören pek az sanat eseri bulunduğundan söz etmiştik. Bu hafta onu canavar olarak betimleyen sanat eserlerine değineceğiz ama önce Medusa örneği üstünden neden kadınların canavara dönüştürüldüğünden söz edelim.
Eski Yunan kültüründe, Medusa ve kardeşleri Stheno ile Euryale gibi, bir canavar olarak yaratılmış diğer figürlere bakalım: yarı insan yarı yılan Ekhidna (kadın), yarı insan yarı kuş Sirenler (kadın), yarı insan yarı kuş Harpyalar (kadın), altı başlı ve on iki bacaklı bir deniz canavarı Scylla (kadın), devasa girdap canavarı Charybdis (cinsiyetsiz), cehennemde yaşayan intikam tanrıçaları Furyalar (kadın), yarı insan yarı yılan çocuk katili Lamia (kadın), genç erkekleri avlayan Empusa (kadın).
Elbette Minotaur, Typhon, Polyphemus gibi erkek canavarlar da var; bir de Kerberos, Orthos, Chimera gibi cinsiyetleri belirsiz olan. Ama insandan canavara dönüşen karakterlerin çoğunluğu kadın ve bunun nedensiz olmadığını düşünüyorum. Geçmiş diğer kültürlere baktığınızda da tekinsiz, meşum kötü ruhların çoğunlukla kadın olduğunu görüyoruz. Mezopotamya tanrıçaları İştar, Lamashtu ve Ereshkigal, Eski Mısır’daki Sekhmet ve Nephthys, Hinduların Kali’si, İskandinavlardaki Hel, Japon Izanami, Azteklerdeki Tlaltecuhtli, Slavlardaki Baba Yaga, Çin’deki Daji, Maorilerin Hine-nui-te-pō’su ve daha pek çoğu. Bunlara eski Türklerdeki Şulbus ya da Albız’ı (Alkarısı, Albastı) da eklemek gerek tabii.
[Kadın kötücül ruh ya da tanrıçalardan söz edildiğinde Lilith’ten söz etmemek olmaz. M.Ö. 3. binyıldan başlayarak Sümer ve Babillilerce "Lilitu" olarak adlandırılan bu fırtına iblisi aynı zamanda hastalıkların ve toplu ölümlerin nedenidir. Zaman içinde bir gece iblisine dönüşen Lilith, yeni doğmuş çocukları kaçırır ve öldürür; iblis oğullar doğurabilmek için erkekleri baştan çıkarır. Talmud’ta da bu özellikleriyle birkaç kez anılan Lilith, çok sonraları, M.S. 8. ve 10. yüzyıllar arasında yazılan Ben-sira Alfabesi’nde bu kez Adem’in Havva’dan önceki ilk eşi ve erkeğe boyun eğmeyen, asi ruhlu bir kadın olarak betimlenir (aslında tek suçu Adem’e boyun eğmemesidir; erkeğin üstünlüğünü tanımadığı için de hak ettiği cezaya çarptırılır ve “Şeytan”a dönüştürülür).]

Cadılar Neden Hep Kadın?
Kadının ağıldaki büyükbaştan daha değerli sayılmadığı koyu ataerkil bu toplumlarda, kadına kötücül de olsa böyle doğaüstü güçler yüklenmesi, erkeklerin kadınlara karşı duyduğu tedirginlik, daha doğrusu korkunun bir dışa vurumudur. Bunun bir nedeni kadının doğurganlığıdır; kadının doğurabilmesi özellikle tarım aşamasına geçmiş topluluklarda toprağın vericiliği ile bir algılanmış, kadın bu yönüyle bereketin, yaşamın bir simgesi olarak algılanmış ve toprak anayla özdeşleşmiştir (neredeyse tüm eski toplumlarda toprak dişi ve anadır, tersi görülmez). Ama diğer yandan kadın, ay döngüsüne çok yakın bir şekilde adet görmesi yönüyle göklerle yani bilinmez ve gizemli olanla da bağlantılı sayılır. Eski toplumlarda bugünkünden çok daha katmanlı anlamlar taşıyan kan da bir etkendir bunda; kadınların her ay kanaması ama sonra bir şey olmamış gibi “iyileşmesi”, kadınların kanın temsil ettiği gizemli güçlerle de bağlantılı olduğunun bir işaretidir.
[Deniz ve gökyüzünü mekan tutmuş kötü ruhların çoğu dişidir; ne yapacağı pek kestirilemeyen, birden tehlikeli biçimde değişebilen deniz ve havanın, lohusalık ve adet görme dönemlerinde keskin hormon değişiklikleri yaşayan kadınlara benzetilmesinden belki.]
Bu algının yalnızca bilinçaltı bir algılanış olarak kalmadığını da söylemeliyiz; aynı bakış, kadının baskı altında tutulmak istendiği dönemlerde de karşımıza çıkıyor. Avrupa’da Ortaçağdan başlayarak 18. yüzyıla kadar süren cadı avının kurbanları birkaç örnek dışında hep kadınlardır. Özellikle kuraklık ve savaş gibi sıkıntılı dönemlerde kötülüklerin, felaketlerin kaynağı olarak cadı kadınları göstermek, toplumun öfkesini yönetici sınıflardan zavallı kadınlara yönlendirir ve sönümlendirirken, diğer yandan toplumsal rolüne karşı çıkan ya da en azından aldırış etmeyen -çoğu bekar ya da dul- kadınları cezalandırmak için bahane olarak kullanılan ataerkil bir silaha dönüşür.
[Gizemli güçlerle bağlantılı olmak kadınlara geleceği görme yetisi kazandırır. Delphoi’deki bilicilik merkezi Apollon Tapınağı’ndaki, Pythia adı verilen rahiplerin hepsi kadındır örneğin. Roma’daki Bacchus şenliklerinin bir bölümü yalnızca kadınlara aittir; kadınlar kırlarda toplanarak dans eder, şarkılar söyler ve trans haline geçerek tanrılarla mistik bağlantı kurar. Eski Yunan’da Demeter ve Persephone’ye adanmış Eleusis şenlikleri de yalnızca kadınlara özgüdür; bunları izlemeye çalışmak bile büyük ceza gerektiren bir suçtur. Yine Roma’daki Vesta Tapınağı’ndaki kutsal ateşi korumak yalnızca “Vesta Bakireleri” adı verilen kadınların görev ve ayrıcalığıdır.]
Medusa’yı canavar olan gören sanat eserlerine göz atacak olursak ilk başta tabii ki Benvenuto Cellini'nin "Perseus Medusa’nın Kesik Başıyla" heykelini anmalıyız. 1554’te Floransa’da halka tanıtılan bronz heykel, Medusa’nın cansız bedenini ayakları altına almış muzaffer Perseus’u bir elinde kılıcını, yukarıya kaldırdığı diğer eliyle de Medusa’nın kesik başını tutarken gösterir.
Bernini’nin 1640’lara doğru yaptığı “Medusa” heykeliyse canavarın kesik başını değil canlı halini betimler. Mermer heykelde, Medusa’nın sanki onu bekleyen kaderden haberdarmış gibi yoğun bir hüzün taşıması ilgi çekicidir.

Muzaffer Perseus
Geçtiğimiz hafta, sanatçıların ilgisini Medusa’nın kurban olmasından çok yenilgisinin çektiğini söylemiştik. Bunlar arasında Perseus’u, Medusa’nın kesik başını kullanarak Andromeda’yı kurtarırken gösteren resimler çoğunluktadır. Bunlar arasında Edward Burne-Jones’un Perseus’u konu alan bir dizi resmi önemlidir. Diğer öne çıkanlar arasında Paul Joseph Blanc’ın 1869’da yaptığı “Perseus, Atı Pegasus Üstünde”, Gustave Moreau’nun 1870 tarihli “Perseus ve Andromeda”, Franz von Stuck’un 1892 tarihli “Medusa”, Winifred Hope Thomson’un Medusa’yı son derece çekici bir kadın olarak betimleyen Medusa” ve John Singer Sargent’ın 1920 tarihli “Perseus” adlı eserleri sayılabilir. Bunlara ek olarak Medusa’yı hem heykel hem resim formundaki eserleriyle çarpıcı bir biçimde betimleyen Fernand Khnopff’u da anarak bitirelim yazıyı. Meraklıları internetten daha fazla örnek bulabilirler.