Isadora Duncan-III

Bir zamanlar, dans ettiğinde çevresine ışık saçan, çekiciliği ve enerjisiyle herkesin soluğunu kesen bu devrimci sanatçı, trajik sonunu karşılamadan önce yeniden ve son kez aşık olacaktır

Isadora Duncan’ı Londra’da bırakmıştık geçen hafta; oradan kardeşi Raymond’la birlikte Paris’e geçen Isadora, Louvre Müzesi’ndeki eski Yunan çömleklerini ve heykellerini incelemekle geçirir ilk aylarını. Sonrasında Loie Fuller’in kumpanyasıyla turneye çıkar. Budapeşte’de yaptığı gösteriler hep kapalı gişedir; bunu izleyen Berlin, Viyana ve  Münih turneleri de farklı olmaz. Üzerinde ince bir tünik, çıplak ayakla hiç görmedikleri biçimde dans eden genç kadının gösterileri, her gittiği yerde önce şaşkınlık sonra da büyük bir coşkuyla karşılanır.

[19. yüzyılda ivme kazanan endüstrileşme, kırsaldan kente göçe yol açarken kentlerdeki kadınların da emekçi olarak çalışmalarının önünü açar. Bunun sonucu, kadınların nitelikli iş gücü için gereken eğitimden yararlanmaya başlamalarıdır. Kadınların ekonomik güç kazanmaya başlaması ve her ne kadar yetersiz de olsa aldıkları eğitim, yüzyılın ikinci yarısından başlayarak filizlenen kadın hakları hareketinin temel nedenleri arasındadır. Yasa önünde erkeklerle eşitlik ve oy hakkıyla yürüyüşe geçen kadın hareketinin sanat üzerindeki etkilerinden biri, kadın sanatçıların daha görünür, korkusuz ve özgür biçimde üretmeye başlamasıdır. Isadora Duncan’ın sanatı da, bu akımın eşlikçisi olarak düşünülmelidir.]

Turnelerinde gördüğü ilgi ve kazandığı başarıyla gönenmiş olarak geri dönen Isadora, Paris’in sanatçı çevrelerindeki küçük Olimpos’lardan birine kurulur. Pek çok ressam bir portresini yapabilmek, bir o kadar fotoğrafçı da onu fotoğraflayabilmek için peşinde koşmaktadır (Bunda sanatı kadar, güzel ve son derece etkileyici bir kadın olmasının da pay sahibi olduğunu söylemek zorundayız).

Auguste Rodin

Isadora’yı en çok resmeden ressam Emile-Antoine Bourdelle olsa da, diğer şanslı sanatçılar arasında Auguste Rodin’i de anmalıyız. Rodin’in çizdiği Isadora eskizleri sonradan pek çok heykeline esin kaynağı olur, ancak sanatçı-model ilişkinden öteye geçmez aralarındaki.

Bir kadın için, Rodin’e modellik yapmak, onun aç gözlü parmaklarının ve bakışlarının, bedenindeki her köşeyi incelemesine izin vermek demektir. Heykeltraş, gözleri ve elleriyle keşfettiği modeline duyduğu arzunun akmasına ve kağıda dökülmesine ancak bu incelemeden sonra izin verir. Bu arzunun heykele dönüşmesiyse en son aşamadır.

“Heykellerinin yanından geçerken onları arzuyla okşuyor ve adlarını fısıldıyor. Sonra biraz toprak alıyor ve bir kadın göğsü şekillendiriyor. Bunu yaparken de nefesi hızlanıyor. Bana bakıyor, göz kapakları yarı kapalı ama göz bebekleri kıvılcım saçarak bana yaklaşıyor.

Elini boynuma, göğsüme koyuyor, kolumu okşuyor, parmaklarını önce kalçalarımın üzerinde gezdiriyor, sonra da çıplak bacaklarımda ve ayaklarımda.

Sonra da, ondan çıkarak beni kavuran ve eriten sıcaklığıyla, tüm bedenimi bir kil parçasıymışçasına yoğurmaya başlıyor.

Tek arzum vardı, kendimi ona bütünüyle teslim etmek. Öyle de yapacaktım, eğer ki saçma sapan yetiştirilme tarzım yüzünden korkup geri çekilmeseydim. Elbisemi tüniğimin üzerime attım ve telaşla onu uzaklaştırdım.

Ne kadar yazık! Bekâretimi büyük tanrı Pan’a vermeyi şansımı bu çocukça anlayışsızlığım yüzünden yitirdiğim için sonradan ne çok pişman oldum bir bilseniz!”(1)

Tüm Avrupa’yı kapsayan turneleri büyük ün getirir Isadora’ya. Yalnız dansı değil, giyim kuşamı, sanat ya da kadın özgürlüğü konusundaki aykırı düşünceleriyle de Paris sosyetesinin en göz önündeki figürlerinden biri haline gelir.

Dans Okulları

Isadora, ünle birlikte gelen parasal olanaklarını, en başından bu yana amacı olan dans okullarını açmak için kullanır; 1904’te Almanya’daki Grunewald’ta ilk okulunu açar; öğrencileri, yoksul ailelerin dansa yetenekli kız çocuklarıdır. Okul yatılı ve parasız olmakla kalmaz, Isadora ek olarak çok yoksul ailelere parasal yardımını da esirgemez; turnelerinden gelen hatırı sayılır para okula ve ailelere akmaktadır (I. Dünya Savaşı patlak verince, Isadora bu okuldaki altı öğrencisini, ABD’ye girebilmeleri için evlat edinerek soyadını verir, ileride Duncan’ın adını ve sanatını yaşatacak bu kızlar “Isadorable”lar adıyla bilinir) . Gün boyu tıpkı eski Yunanlılar gibi sandal ve tünik giyen çocuklar, dans dışında yoğun bir müzik ve yazın eğitimi de almaktadır. 

Bu sıralarda Isadora’nın aşk hayatı takibi zor bir şekilde hızlıdır, sevgililerden biri gider diğeri gelir. 1906’da ilk kızı Deirdre Beatrice doğar, babası aktör ve tiyatro dekor tasarımcısı Gordon Craig’tir. 1910’da doğan oğlu Patrick Augustus’un babasıysa, Paris yakınlarında açtığı ikinci okulun parasal destekçisi de olan Paris Singer’dir(2).

Isadora’nın çocukları ne yazık ki korkunç bir kazayla kısa yaşamlarına veda eder. 1913’te dadılarının gözetiminde otomobille gezintiye çıkıldığı bir gün, Seine Nehri üzerindeki bir köprüde duruverir araçları; şoförün, arabanın ön tarafına geçerek hareket kolunu çevirmesiyle, el freni çekilmemiş aracın çalışarak ileri fırlaması bir olur ve otomobil içindekilerle birlikte nehrin sularına gömülür. Bu kazada Isadora’nın yedi ve üç yaşındaki çocuklarıyla birlikte dadıları da can verir.

Başına gelen büyük trajediyi kardeşleriyle aylarca Korfu Adası’nda köşesine çekilerek atlatmaya çalışır Isadora Duncan. Acısıyla baş edemeyince, bir teselli olacağını umarak, yakınlığı olmayan birinden, İtalyan heykeltraş Romano Romanelli’den bir çocuk daha yapar; ancak ne yazık ki bu çocuk da doğduktan kısa bir süre sonra yaşamını kaybedecektir.

[Isadora Duncan’ın, döneminin özellikle kadınlar konusundaki yaygın ahlak normalarına aldırış etmediğini söylemeliyiz. Evliliği kadınlar için bir çeşit hapishane gören Isadora’nın üç çocuğunun da babası, evli olmadığı erkeklerdir. Yaşamı boyunca sayısız evlilik teklifi aldığı halde hiçbirini kabule yanaşmaz.]

Art arda üç çocuğunu da kaybeden Isadora Duncan için güneş artık daha soluk parlamaktadır. Genç kadın acısını alkolle bastırmaya çalışır, sonra çılgın bir eğlence hayatına bırakır kendini. Diğer yandan bedeni eski esnekliğini yitirmiş, kilo almıştır, yaşı da kırka yaklaşmıştır artık. Bir zamanlar, dans ettiğinde çevresine ışık saçan, çekiciliği ve enerjisiyle herkesin soluğunu kesen bu devrimci sanatçı, trajik sonunu karşılamadan önce yeniden ve son kez aşık olacaktır.

Onu da haftaya anlatalım.

  • Isadora Duncan’ın 1926 yılındaki bir konuşmasından.
  • Paris Singer, Singer marka dikiş makinalarının sahibi, buluşçu ve sanayici Isaac Singer’in oğludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi