ÖYKÜLÜ ŞARKILAR, ŞARKILI ÖYKÜLER

Çektiği acıları, şarkı söylemek için ödenen küçük bir bedel olarak düşünebilirsiniz ancak bu kadının duyduğunuz her şarkısını acı çekerek söylediğini akılda tutmak da hakkaniyetin gereği.

2003 Kasım, akşamüstü saatleri. Philadelphia’nın 18. yüzyılda inşa edilmiş tarihi evlerle dolu “Eski Şehir” bölgesi, kolonicilere karşı Amerikan bağımsızlık hareketinin filizlendiği yer burası. Bu tarihi bölgedeki okulundan çıkan ve eve dönmek üzere bisikletiyle yola koyulan genç kıza, kırmızı ışıkta hatalı bir ani dönüş yapan devasa bir SUV çarpar; genç kız kaldırıma savrulur. Ağır yaralıdır; kafatasında, çenesinde, omurgasında ve leğen kemiğinde ciddi kırıklar vardır. Hemen hastaneye kaldırılır. Günler süren komadan uyandığında onu, hastane yatağında geçirilecek ıstırap dolu bir 18 ay beklemektedir.

Doktorların önce yaşayacağına, sonra da tamamen iyileşebileceğine pek ihtimal vermediği bu genç kızın adı Melody Gardot. Kazadan bir ay sonra durumu şu: kafasındaki travma nedeniyle dinmek bilmeyen baş ağrıları çekiyor; her türlü ses ve ışıktan aşırı rahatsız oluyor; hafızası neredeyse tamamen silinmiş; cümle kuramıyor, ağzından çıkan tek tük sözcükleri  bile zorlukla telaffuz edebiliyor. Omurgasındaki ve leğen kemiğindeki kırıklar nedeniyle yürüyemiyor, oturamıyor bile; sırt ve kalça ağrıları da buna eşlik ediyor tabii. Sık sık vertigo atakları geçiriyor olmasının yanında duymasında da sorun var.

Gelecek 18 ayın sonunda büyük ölçüde iyileşse de asla eskisi gibi olamayacak; baş ve sırt ağrıları kronik hale gelecek, ancak bir baston yardımı ile yürüyebilecek ve en fazla 10 dakika boyunca oturabilecek, sonrasında uzanma ihtiyacı duyacak. Işığa ve sese karşı aşırı hassasiyeti yüzünden sürekli koyu renk güneş gözlükleri ve işitme cihazı takmak zorunda kalacak ve dönemsel vertigo ataklarından kurtulamayacak.

Kozadan çıkan kelebek

Ancak bunların yanında birşey daha olacak, müzik meraklısı bir moda öğrencisi olarak girdiği hastane odası onun kozası haline gelecek aynı zamanda ve birkaç yıl sonra o kozadan muhteşem bir kelebek çıkacak.

Melody Gardot 1985 yılında New Jersey’de doğar. Annesi Polonya, babası Avusturya kökenlidir, ikisi de sanatçıdır. Babasından hiç söz etmiyor ancak annesinin sürekli seyahat eden bir fotoğrafçı olduğunu biliyoruz. O yüzden Melody’i Polonya göçmeni büyükannesi büyütür; telaffuzundaki hafif Leh aksanı o yüzden. Her ne kadar dokuz yaşında piyano öğrense ve 16 yaşına geldiğinde harçlık için hafta sonlarında çeşitli bar ve otellerde piyano çalıyor olsa da geleceği için hayali müzisyen değil modacı olmak. Resme de meraklı ve yetenekli; hatta kendini önce ressam, sonra müzisyen olarak görüyor Melody.

Melody Gardot’un, -sonunda bazı arazlar kalsa da- çoğu doktorunun ummadığı bir iyileşme göstermesinde sihirli bir iksirin de etkisi var tabii ki. Bu iksirin adı  “müzik”…

Başlangıçta pek çok sözcüğü hatırlayamaz Melody, hatırladıklarının da çoğunu seslendiremez, anlamlı bir cümle kurmasıysa uzak bir hayal gibidir, geçirdiği travma beyninde çeşitli fonksiyon bozukluklarına yol açmıştır çünkü. Müziğin, Melody’nin kısa-dönemli hafızasının iyileşmesinde faydalı olacağını ve tekrar konuşmaya başlamasına olumlu etki edeceğini düşünen bir doktoru “müzik terapisi” önerir [Nörolojik nedenlerle konuşma güçlüğü çeken bazı hastaların normalde konuşamasalar bile akıcı olarak şarkı söyleyebildikleri bilinmektedir, hatta aynı durum kekemelik sorunu yaşayan kimi kişiler için de geçerlidir]. Annesi kızının eskiden piyano çaldığını söyler doktoruna, o sırada oturamadığı için piyanodan ya da taşınabilir bir klavyeden vazgeçilir ve bir gitar alınır Melody’e. Gitar çalışmaya başlar, biraz ilerledikçe gitara kısa kısa şarkılar da eşlik eder, bir süre sonra kendi besteleri çıkar ortaya. (daha önce şarkı söyleme ya da beste konusunda bir çalışması olmamıştır). Bestelerini birkaç dakika sonra unuttuğu için kaydetmek zorundadır; bu mecburi kayıtlar bir arkadaşı tarafından –Melody’nin bilgisi dışında- MySpace’e yüklenir. Şarkılarının radyolarda çalınmaya başlaması ve öyküsünün duyulmasından sonrası çorap söküğü gibi gelir zaten. Hastane yatağında yaptığı kayıtlar 2005 yılında “Some Lessons: The Bedroom Sessions” adıyla albüme dönüşür. Bunu birkaç yıllık aralıklarla Worrisome Heart”, “My One and Only Thrill”, ”The Absence” ve  ”Currency of Man”  albümleri takip eder.

Yumuşak birşeyler dinle

Melody Gardot bugün, adı Madeleine Peyroux, Norah Jones, Diana Krall, Stacey Kent, Patricia Barber, Cassandra Wilson ve Eva Cassidy ile birlikte anılan saygın bir şarkıcı. Belki de kazadan sonra yüksek ve sert seslere karşı oluşan aşırı hassasiyetinden dolayı, -modern/smooth caza çok uygun- yumuşak ve mutedil bir yorumu var; aslında caz da hastane günlerinden yadigar, kaza öncesinde çok dinlediği bir tür değil,  doktorunun “yumuşak birşeyler dinle” önerisiyle başlayan caz sevgisi onu bugünlere kadar getirmiş (çoğunluğu modern caz olsa da, blues ve pop sayılacak şarkıları da var).

Gardot’un en az yorumculuğu kadar önemsediğim yönü besteciliği, seslendirdiği pek çok şarkının bestesi kendisine ait. Bunun yanında yorumculuğunu yukarıda adı anılan yorumcular kadar güçlü bulmayanlar da var. Ancak Gardot’u eleştirirken şunu da göz önünde tutmalı insan: Melody Gardot kronik ağrılarıyla baş edebilmek için elektrotları sırtına bağlı bir TENS cihazı (deri içinden geçen ve elektriksel uyarımlarla ağrıları nötralize eden bir tıbbi elektronik cihaz) kullanmak zorunda, ancak –yanından ayırmadığı bastonuyla çıktığı- konserlerinde ya da stüdyoda çalışırken, mikrofonda parazit yarattığı için bu cihazı kapatmak zorunda. Çektiği acıları, şarkı söylemek için ödenen küçük bir bedel olarak düşünebilirsiniz ancak bu kadının duyduğunuz her şarkısını acı çekerek söylediğini akılda tutmak da hakkaniyetin gereği.

Melody Gardot 2017 yılından bu yana Paris’te yaşıyor, zaten dinleyicisinin önemli bir kısmı da Avrupa’da. Müzik terapisinin sıkı bir savunucusu, sıklıkla çeşitli üniversite ve hastanelere giderek müzik terapisi hakkında konuşma yapıyor. Henüz sıkıntıları tamamen geçmiş değil, muhtemelen bu sıkıntılar ömrünün sonuna kadar onunla birlikte olacak. Ama kendisi hiç şikayet etmiyor, bu kaza olmasa şu anki yerinde olamayacağının farkında, o yüzden de kaderine hiç kızgın değil. Sadece kısa süreli hafızasının hala çok iyi olmamasından şikayetçi; sabahları dişlerini çoğunlukla –biraz önce fırçaladığını unutarak- birkaç kez fırçaladığını anlatıyor gülerek, ama olsun, aşırı diş fırçalamanın –diş etleri dışında- neye zararı var?

Bu akşam “Your Heart Is Black As Night” şarkısını bir de bestecisinden, bu muhteşem kadından dinleyin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi