Çöküş...

Uzun uzadıya Danimarkalı hakem topluluğunun sinsiliğinden, maçı katleden kararlarından söz edebilirim. Yahut piyasa değeri sahada siyah beyazlı bir topçu kadar olan Lozan takımının futbol dışına çıkan hareketlerinden, zaman çalmasından, kasti faullerinden bahsedebilirim.

Ama gerek yok.

Ortada bir çöküş var.

Kanatsız Kuşlar Gibi başlığını atmayı kafaya koymuştum kadrolar belli olunca. Ama sonuç çöküşü beraberinde getirdi. Kanatsız Kartal olur mu yahu? Tribün bas bas bağırıyor, alışmış, “Bizim için saldır Beşiktaş, ölümüne saldır Beşiktaş…”

Bugün okuyacaksınız başka yorumları da. Ne Abraham kalacak ne de Rafa Silva hatta Orkun Kökçü kalacak. Yerin dibine sokulacaklar. Katılmam. Sadece dün değil gelinen nokta hocaya, Ole Gunnar Solskjaer’e yazar. Doğaldır bu. Onları hedef tahtasına koyan hocadır.

Daha da açayım devre arasında “Kanatsız Kuşlar Gibi” şarkısının farkına varan Norveçli teknik adam, Paulista ile Muçi’yi değiştirdi. Aslında Lozan gibi bir takımın karşısına bu kadar defansif çıkması başlı başına hataydı ama değişiklik tercihinin yanlışlığı ikinci yarının ilk dakikasında Uduokhai’nin kırmızıyı görüp Beşiktaş’ı stopersiz bırakmasıyla görüldü. Şaka gibi değil mi? Maçla hiç ilgisi olmayan Muçi, sahadaydı ama ne kanat vardı ne stoper. İnönü’de altın bulmuştu Lozan adeta.

İstedikleri futbolu rahatlıkla sahaya döküyor, geçen her dakika ise Beşiktaş sahada lime lime dökülüyordu. Ve durumu Solskjaer oturduğu yerden Lozan’ın hocası Peter Zeidler ise 90 dakika ayakta izliyordu.

Beşiktaş’ın kadrosu yetersizmiş! Geçin bunları bir kalem. Beşiktaş hiçbir şampiyonluğu hiçbir zaman pahalı transferle, çok sükse isimlerle yaşamadı. Beşiktaş, takım olma şuuruyla şampiyonluk kupalarını kaldırdı. O şuura ulaşırsa yine kaldırır.

Ama yaşanan tam bir çöküş.

Bu çöküş de bağıra bağıra geldi. Ben sayamıyorum, siz fısıldayın içinizden. Kaç başkan, kaç teknik adam değişti bu kadar süre içinde. Kaç futbolcunun pişmanlığı yaşandı? Rakipler de yaşıyor deyip geçemezsiniz. Beşiktaş bu değil. Dayanamıyor insan. Son 3 sezonda göreve gelen hocaları sayalım mı? Solskjaer, Serdar Topraktepe, Van Bronckhorst, Fernando Santos, Rıza Çalımbay, Burak Yılmaz, Şenol Güneş, Valerien Ismael…

Beşiktaş umudunu yitirdi, şuurundan uzaklaştı. Bu da her yeni isme büyük umutlar bağlamayı, kurtuluşu tek bir isimde görmeyi zorunlu kıldı. Yani gömlek baştan yanlış iliklenmeye başlandı.

Maçın ardından Norveçli teknik adam Solskjaer ile yollar ayrıldı. Yeni bir hikaye, bir umut yolculuğu daha sona erdi. Çözüm mü? Dilerim olur. Ama bu değil.

Sadece sahadaki kadronun değil, Beşiktaş’ın kendine gelmesi. Yeniden takım ruhunu, Beşiktaş formasının kıymetini, o gönül verenlerin sevdasını bilmesi gerekiyor.

Kimseye yalandan umut vermek istemem. Beşiktaş, henüz bir maç oynadığı Süper Lig’i de kaybetmiştir artık.

Yaşanan bu çöküşün, oluşan bu hayal kırıklığının tedavisinin zamana ihtiyaç gerektirdiğini unutmamalı.

YENİDEN SERGEN YALÇIN DÖNEMİ Mİ?

Beşiktaş taraftarı da Beşiktaşlı olmanın şuurunu yaşamalı. Dün gece sahada o formanın hakkını vermeyenler maç sonunda, soyunma odasından çıkıp tribünlere geri döndü. Galiz küfürlerle karşılandılar. Şık değildi.

Sabır gerekiyor. Yenildiğimizi kabul etmek gerekiyor. Gitmemek için toparlanmamız gerekiyor.

Şimdi güçlü isim Sergen Yalçın. Bence doğru isim. Ama acele etmeyin, onun sihirli ayakları var ama sihirli bir sopası yok.

Beşiktaş herkesi hepimizi çok üzdü.

Ama unutmayın her çöküş zirveye gidişin başlangıcıdır.

Haydi Kartalım, yüksekten uçmak sana yakışır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Niko Arşivi