Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

"Fotoğraf tercümana ihtiyaç hissetmeyen çok güçlü ve evrensel bir dildir"

Bugüne kadar ‘Su Altında Gezi Parkı, Madenciler, Çocuk Gelinler, Dardanel’in Çocukları, Kadına Şiddet, Teknolojik Tutsaklık’ gibi temaları içeren fotoğraflar çekti ve sergiler düzenledi. Üstelik bu fotoğraf çekimlerinin hepsini su altında gerçekleştirdi. Sıra dışı ve farklı işlere imza atan ‘politik su altı fotoğrafçısı’ olarak tanımlanan Nejdet Demirtaş ile bu hafta röportaj yaptım. Kendisinin hikâyesi ve muhteşem fotoğraflarıyla sizleri baş başa bırakıyorum. Fotoğrafla ölümsüzleştirdiğimiz güzel zamanlar dileriz.  

Sizin hikâyeniz nerede, nasıl başlıyor ve fotoğrafçılık ile hayatınız nasıl şekilleniyor, değişiyor?

İstanbul'da doğdum, büyüdüm. Üniversite yıllarında çekimlere başladım, bir ara motor-on dergisinde fotoğraf editörlüğü ve gezi yazıları da yazdım. Yine de fotoğraf düşüncesini su altıyla bütünleştirip modelli çekimler yapana kadar hayatımda çok da etkileyici bir rol oynadığını söyleyemem.

“Değişim esas olarak 2009 yılında Kaş'a yerleşmemle oldu”

Fotoğraf ile su altı dünyasını birleştirmeye nasıl karar verdiniz?

Önceleri sualtı canlıları üzerine çekimler yapıyordum. Bu çekimler genellikle hafta sonu iş stresini atmak için fotoğrafçı arkadaşlarımla yapılan Saroz çekimlerinden oluşuyordu. Değişim esas olarak 2009 yılında Kaş'a yerleşmemle oldu. Kaş gibi 12 ay dalış yapılan, gayet berrak ve sıcak suların olduğu bu kasabaya yerleşince çekimler de hayatıma iyice dâhil oldu.

“Bir kurumla herhangi bir bağınız yoksa özgür kararlar almak da kolaylaşıyor”

Neden politik su altı fotoğrafçısı olmaya karar verdiniz ve bu tanımlamayı açar mısınız?

Bu enteresan bir soru. Benim, kendimi bildim bileli hayat içinde bir duruşum var zaten. Bir kurumla herhangi bir bağınız yoksa özgür kararlar almak da kolaylaşıyor. Çalışmalarınızı da kendi iradenizle ve istediğiniz biçimde hayata geçirince, sanırım bu da sizi insanların gözünde bir sınıfa koyuyor. Bu konuları işlerken niyetim politik sualtı fotoğrafçısı olmak değildi tabii ki. Bu deyim, yaptığım işlerden dolayı bir muhabir arkadaşımızın (Gökhan Gültekin Karakaş) yakıştırması. Nasıl yakıştırdıysa öyle de kaldı. Baştan çok saçma gelmiş olmasına rağmen şu an hoşuma bile gidiyor diyebilirim. Bu tanımla ilgili bir şikâyetim yok.

“Farkına varmadan ilk politik projemi yapmış oldum”

İlk politik projeniz nasıl ortaya çıktı ve hikâyesi nedir?

Gezi Parkı protestoları zamanında, ülkenin her yerinde eylemler olurken bizlere televizyondan penguen belgeselleri izlettiriyorlardı. Ülkenizde çok önemli şeyler oluyor ama siz bunları yabancı kanallardan ve birkaç gazeteden öğrenebiliyorsunuz. İlginç bir süreçti. Olayların dışında ve kopuk olduğunuzu hissettiriyor. Tam bu süreçte bir gazetede "kırmızılı kadının" yüzüne gaz sıkıldığı fotoğrafı gördüm. Gerçekten çok etkileyiciydi. O an içimden o kareyi su altında kurgulayıp çekmek geldi. İnsan isteyince sanırım evren de yardım ediyor. Birkaç gün içinde o kareyi çektim. Sonrasında Lobna, “Duran Adam” ve birkaç kare daha geldi. Farkına varmadan ilk politik projemi yapmış oldum. 

“Su altında bir kareyle anlatıp tüm dünyanın da iyi-kötü anlamasını sağlayacaksın”

Yaptığınız iş çok zor ve inanılmaz gerçekten. Hikâyeyi nasıl oluşturuyorsunuz, canlı insanlarla su altında o çekimler nasıl gerçekleşiyor ve bir çekimin süresi ne kadar sürüyor?

Baştan tesadüfi durumlarla oluşturduğunuz projeler daha sonraları, yahu ben fena bir şey yapmıyorum galiba dedirtiyor insana. İşte o zaman konu üstünde daha fazla emek, akıl ve enerji harcamaya başlayıp yaptığınız çalışmaları içselleşiyorsunuz. Yapacağınız işte şansa daha az yer bırakıyorsunuz. Öyle olunca da bir projeyi oluştururken, en fazla zamanınızı alan şey, doğru kareyi oluşturma düşüncesi ve nasıl duygusu oluyor. Örneklemek gerekirse, kadına yönelik şiddete karşı yaptığım serginin bir karesinin "ERİL HUKUK" yapısını anlatması gerekiyordu. Çünkü hayatında kravat takmamış adamların duruşmalarda kravat takıp iyi hal indirimi alması kadar saçma ve rahatsız edici, adaletsiz bir şey olamaz diye düşünüyorsun. Fakat bunu su altında bir kareyle anlatıp tüm dünyanın da iyi-kötü anlamasını sağlayacaksın! Sanırım doğru olduğuna inandığım fotoğraf karesi fikrini bulmak 1-2 ayımı almıştır. Sonuçta adaletin mitolojik tanrısı Themis ile aklımdakini hayata geçirdim. Themis'in gözündeki bandı ağzına yerleştirip görüp de konuşmayan, dengedeki terazisinin de bir kefesine kravat koyup ve kravatın olduğu tarafa doğru kararları daha ağır basan, kararlarının keskinliğini sembolize eden kılıcını da yamultarak, kadına yönelik şiddet konusunda Themis'in pek de adil olmadığını vurguladım... Hikâyeleri oluşturup story board’lara da ne çekeceğimizi çizdirdikten sonra iş modellerle çekim aşamasına geliyor. Genellikle profesyonel serbest dalıcıları tercih ediyorum. Fakat hayatında hiç serbest dalış yapmamış arkadaşlarla da çalıştığım oldu. Son projemiz "AYNA" kadına yönelik şiddete farkındalık yaratmak için yaptığım çalışmada, 22 model arkadaşımız yer aldı. Bunlardan 14’ü 7 ülkenin (Ekvador, Şili, Güney Kore, İspanya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Türkiye) serbest dalış milli takım sporcularıydı. Sanırım 8-9 sporcu da serbest dalış dünya şampiyonu ve rekortmeniydi. Diğer 8 arkadaşımızda Kaş Devlet Hastanesi'nin hekimleriydi. Onlar da bu proje için serbest dalış eğitimi aldılar. Çekimler farklı zaman aralıklarında 3-4 ayımızı aldı. Sonuç olarak karelerin düşünülmesi, story bord’lara çizilmesi, teknelerin kiralanması, modellerin bulunması, güvenlik dalgıçları, kamera arkası çekimleri, fotoğrafların profesyoneller tarafından temizlenip renk kalibrasyon süreci, sergi için alanların bulunması, görüşmeleri, baskıların kontrolü için İstanbul'a gidiş gelişler vs. derken bir serginin oluşumu yaklaşık 8-9 ayımı alıyor.

“Hey arkadaşlar bunlar normal değil, dönüp bir daha düşünün”

Hayatta dert edindiğiniz bütün toplumsal konuları su altında politik bir duruşla fotoğraflıyorsunuz diyebilir miyiz? Sayfalarca yazı yazsak sizin fotoğraflarınızın etkisine ulaşamayız diye düşünüyorum, gerçek bir sanat eseri ortaya çıkardınız. Bu kadar güçlü bir etki bekliyor muydunuz ve anlatmak istediğiniz mesele bir yerlere ulaştı mı, duyarlılığı artırdı mı?

Konuya çok dert ederek bakmıyorum esasında. Toplumsal sorunlar ki adı üstünde sorun dert edilmez, çözülür. Dert etmek romantik bir bakış ve bu bakış açısı da bizim sorunları farkına varmadan kanıksamamıza, sıradanlaştırmamıza ve normalleştirmemize de sebep oluyor. Benim düşüncem ve yaratmak istediğim farkındalık duygusu; “hey arkadaşlar bunlar normal değil, dönüp bir daha düşünün” fikrinden oluşuyor. Hayata geçirmeye çalıştığım konular ağırlıklı olarak sosyal konular. Örtülmeye, gösterilmemeye çalışılan bu konuları irdeleyince de politik oluyorsunuz. Güçlü bir etkisi oluyor mu, bilemiyorum fakat şunu çok iyi biliyorum: Fotoğraf tercümana ihtiyaç hissetmeyen çok güçlü ve evrensel bir dildir. Doğal olarak iyi yöntemle farkındalık yaratma çabasına katkı sağladığımı düşünüyorum. En azından iyi bir niyetle çabalıyorum. Sabahattin Ali'nin de dediği gibi "İnsan dünyaya, sadece yemek, içmek koynuna birini alıp yatmaktan ibaret olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı…"

“Aklımdaki proje ‘engelli bireylerle’ ilgili”

Gerçekleştirmek istediğiniz hangi projeler ve çalışmalar var, hayalini kurduğunuz yeni hikâyeler neler olacak?

İnsanın olduğu yerde ne sorun biter ne de proje. Aklımdaki proje, engelli bireylerle ilgili. Bu işte bir çılgınlık var çünkü. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı fiziksel ve zihinsel engelli sayısı (potansiyel engelliler, kronik hastalıklar dâhil değil) bir milyarın üstünde (1.000 000 000 +) Yani düşünebiliyor musunuz, dünya nüfusun %14-15 i fiziksel ve zihinsel engelli. Normalde bu insanlar için dünya düzeninin değişmesi lazım. Dünyanın gösterilmek istenmeyen en büyük azınlığı gibi. Ama bir şey duymuyoruz, yer yerinden de oynamıyor! Hatta ortalıkta da yoklar. Ve bu insanlar yok sayıldığı, görülmediği için de % 60’a yakını hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamıyor! Bu insanların her biri başka bir insanın canı... Ve bu insanların birçoğu imkânlar oluştuğunda hayata dâhil de olabiliyorlar. Yani yeni konu bu. Fakat artık bir sergi sürecini hazırlamak ve tüm prodüksiyon süreci koşullardan dolayı daha da zorlaştı. Bir sergi olmasa bile hafızalardan silinmeyecek bir-iki kareyle bu farkındalık konusuna bir parça da olsa katkı sağlamak istiyorum. Gerçekleştirmek istediğim projelerde artık hikâyeleri anlatırken hayal kurmayı bıraktım diyebilirim. Konuları koşullara uygun halde en sert nasıl anlatabilirim diye bakıyorum.

“Almanya'da kadına yönelik şiddete karşı kurulmuş olan bir dernek fotoğraflarımı kullandı”

Yurt dışında da çok ses getirecek ve değeri özel projeler yaptıklarınız, çalışmalarınızı yurt dışında tanıtabildiniz mi? Bu anlamda maddi ve manevi olarak destek alabiliyor musunuz yoksa politik duruşunuzdan dolayı engellerle karşılaşıyor musunuz?

Yurt dışı çalışması ve tanıtımı çok başka profesyonel bir alan. Şimdiye kadar sadece bana gelen talepler doğrultusunda gelişmeler oldu. Bunlardan bir tanesi yaklaşık 130 ülkenin kayıtlı olduğu Dünya Sualtı Konfederasyonu (CMAS) ilk defa bir sosyal sorumluluk projesini kabul edip yayınladı. Yine Almanya'da kadına yönelik şiddete karşı kurulmuş olan bir dernek fotoğraflarımı kullanıp bu projenin bir sanatçı olarak ortağı olmamı sağladılar. İyi niyetli çok yaklaşım var yurtdışından, fakat konu dönüp dolaşıp finans kısmında takılıyor maalesef. Bugüne kadar oluşturduğum projelerden sadece ‘Dardanel’in Çocukları'na Çanakkale Belediyesi sponsor oldu. Haricinde geri kalan tüm projelerin finansını kendim sağladığım için herhangi bir otokontrol düşüncesine de gerek kalmadan çekiyorum. Destek olmayınca, köstek de olmuyor. Politik duruşumdan dolayı bir engelle de karşılaşmadım, çünkü konular sadece politik değil, ağırlıklı olarak sosyal konular. Bunlar hangi ideolojiye sahip olursanız olun, herkesin yaşayabileceği, başına gelebileceği durumlar. Duruşumdan dolayı oluşabilecek konular, benim de bugüne kadar pek de dert ettiğim bir konu değil.

“İnsanların görmekten hoşlanmadığı konular olunca da denizin büyüsüyle daha etkileyici oluyor”

Bir fotoğrafla çok şey anlatabilirsin ve söze gerek yoktur. Peki fotoğrafın su altında olanının etkisi ve farkı nedir?

Bizler farkına varmadan sürekli tekrarlanan konularda anormal olsalar bile bir zaman sonra normalleştiriyoruz, kanıksıyoruz.  Fakat bu sorunlar kanıksanacak ve normalleştirilecek şeyler değiller. İşte bu yüzden su altında insanın olması da normal bir şey değil. İki anormal bir araya gelince en azından daha dikkat çekici oluyor. Bir de insanoğlunun çoğu nedense sudan korkar, deniz bilinmez demektir. Genellikle de korku hikâyeleri barındırır. Konularda azıcık insanların görmekten hoşlanmadığı konular olunca da denizin büyüsüyle daha etkileyici oluyor. Sadece burada önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum, denizde bir şey anlatmak gerçekten karadan çok farklı, suyun etkisi, birden sizin anlatmak istediğinizi ters yüz edebilir. Şiddeti anlatmaya çalışırken birden farkına varmadan estetize de edebilirsiniz ya da pornografik bir şiddete de dönüştürebilirsiniz. Su altı çekimleri bu yüzden biraz da bıçak sırtı gibidir. Bu ayırıma çok dikkat etmek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi