Oydaşmacı demokrasi

Bırakın siyaseti; kendi gündelik hayatınızı, ev hayatınızı, iş hayatınızı, arkadaşlarınızla olan diyaloglarınızı düşünün. Çevrenizde kaç kişi gördünüz “evet ya, haklı olabilirsin” diyen? Ya da siz ne kadar kullanıyorsunuz bu cümleyi? Televizyonlarda izlediğiniz tartışmalarda, hatta kendi gündelik diyaloglarınızda bir orta yol bulmaya çalışana rastladınız mı? Karşısındakini gerçekten dinleyen ve anlayan, sonrasında kendi fikrini sorgulayan, girdiği tartışma sonrasında fikrini değiştiren kaç kişiye rastladınız? Birileriyle birlikte düşünüp ortak karar verebiliyor musunuz?

Oydaşmacı Demokrasi

Biliyorum, başlığı okuyanların çoğu “oydaşmacı mı, O da ne?” diyecek. “Demokrasiyi çok anladık da oydaşmamız eksik kaldı” diyenler olacak. Bunları soranlar haklı aslında. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, kavramları düşünmek, onların uygulanabilir olanlarını hayata geçirmek bizim için hayal. Çocukken öğretirler bize demokrasiyi… Derler ki “demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir.” İşte bu temel tanımın üzerine hiçbir şey koymayız sonra. Bu ilkokul bilgisi ölene kadar bizimle kalır ve biz de demokrasiyi sadece bundan ibaret zannederiz. Sadece bir takım verilerin yüklendiği ve o verilerden nasıl bilgi üretileceğinin öğretilmediği bir eğitim anlayışımız var. Hatta bizimle aynı temel eğitimden geçmiş öğretmenlerimizin de çoğu maalesef bilmiyor veriden bilgi üretmeyi. Hal böyle olunca da gündelik hayatımızı ilgilendiren en basit, en temel kavramları bile hakkıyla bilmiyor, sadece bildiğimizi zannediyoruz ve sanıyoruz ki demokrasi “halkın kendi kendini yönetmesi”dir.

BU MUDUR YANİ DEMOKRASİ?

Değil efendim, öyle değil… En azından o kadar basit değil. Evet, egemenler demokrasiye dair bize en az bu tanım kadar basit başka bazı tanımlar ya da varoluş koşulları dayatıyor. Tabii işlerine geldiği gibi yapıyorlar bunu. Mesela “vatandaş olarak oy vermeniz, demokrasinin varlığı için yeterlidir” diyorlar. Aslında bu “yetkiyi bana ver, gerisine karışma” demek. Bir başkası (ya da aynısı) “demokrasi çoğunluk neye karar verdiyse odur” diyor. Yani sayıca az olanlar sayıca fazla olanların kararlarına uymalıdır… “Peki azınlıkta kalanlar ne olacak?” diye sorduğunda, “milli irade öyle karar verdi, herkes de buna saygı duyacak” diyorlar. Tamam saygı duyalım da senin milli irade dediğin %51 - %55 arası bir şey. Hadi bilemedin %60… Geriye kalan %40 milli değil mi? Onların iradesi yok mu? “Çoğunluk ne dediyse o olur. Demokrasi budur.” Evet ama çoğunluğun karalarını (aslında onlardan aldığın yetki kisvesiyle kendi kararlarını) uygulamakla yükümlüsün de azınlığın haklarını da korumak gibi bir sorumluluğun yok mu? Kuvvetler ayrılığı, sivil toplum örgütleri, özgür medya, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, eşit haklara sahip vatandaşlar falan da gerekmiyor mu demokrasi için? Bu sorular daha çok derinlere gider, çok dallanıp budaklanır da şimdi durduk yere terörist ilan edilmeyelim birileri tarafından. Siz anladınız benim neyi sorgulamaya çalıştığımı. Bize demokrasi diye yutturulan şeyin hiç de demokratik bir sistem olmadığını hepimiz biliyoruz değil mi? Hele de Türkiye’deki mevcut hükümetin (gerçi hükümet de fiilen yok da hadi öyle diyelim) demokrasi kelimesini ağzına almasının bile ciddiye alınmayacak bir şey olduğu zaten aşikâr.

Sonuç olarak yıllardır demokrasinin kırıntılarıyla idare etmemizi sağlayan, son 20 yılda ise bizi o kırıntılara bile muhtaç bırakan bu sistem aslında demokrasi falan değil. Hadi itiraf edelim, beceremedik biz demokrasiyi. Anlamadık, anlayamadık, anlatmadılar… Açıkçası biz de demokrasi üzerinde düşünmeye pek niyetlenmedik. Üşendik… Tıpkı adalet, özgürlük, devlet gibi elle tutup, gözle göremediğimiz, ancak aklımızla bilgisine ulaşabileceğimiz diğer kavramları düşünmeye üşendiğimiz gibi. Biz istiyoruz ki birileri söylesin onların ne olduğunu, biz de öğrenelim. Daha doğrusu öğrendiğimizi zannedelim.

OYDAŞMACI FALAN DİYORDUN…

Tamam tamam, giriyorum esas konuya. Ama önce bildiğimizi zannettiğimiz “demokrasi” kavramını çok az da olsa sorgulayalım, sonra gelelim istedim demokrasinin oydaşmacısına… Oydaşmacı demokrasi, en basit anlatımıyla işte o yukarıda sorduğum “ne olacak azınlıkta kalanların hali?” sorusuna önemli bir yanıttır aslında. Oydaşmacı kavramına çok aşina değiliz ama yaşı yetenler hatırlayacaktır. Süleyman Demirel zamanında bu kavramın Latincesini sokmuştu siyasal jargonumuza: Consensus… Hatırladınız değil mi? Yani görüş birliği, mutabakat, dikkat edin geliyor… “İttifak”. Evet bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın neredeyse gündelik dilimize sokmuş olduğu kavramın Türkçesi. Tabii ne Demirel ne de Erdoğan bu kavramı demokrasi adına sokmadılar hayatımıza. Onların esas niyetleri hiçbir zaman tüm ülkeyi sarıp sarmalayacak bir consensus ya da günümüzün moda değimiyle ittifak olmadı. Onlar bu kavramı işlerine öyle geldiği için kullandılar ve özellikle de Erdoğan, diğer tüm kavramlara yaptığı gibi bunun da içini boşalttı.

Oydaşmacı demokrasi aslında bizim siyasetçilerimizin hep korktuğu, hep kötülediği ama zaman zaman da mecbur kaldıkları başka bir kavramın daha genişletilmiş hali. O kavram da “koalisyon”… Hani yakın tarihle ilgili belgeseller falan izlediğinizde “Türkiye artık koalisyon dönemine girmişti” gibi sözler duyarsınız. O belgeseller de bu kavramı öyle olumlu bir anlamda kullanmazlar. Koalisyon, bizim gibi demokrasi kültürü çok da gelişmemiş toplumlarda pek sevilmez. Siyasi istikrarsızlığı, hatta neredeyse karmaşa ve kaos kelimelerini tınlatır kulağımızda. Sevmeyiz biz koalisyonu. Uzlaşmacı değiliz çünkü. Kavga seviyoruz biz. Azıcık kendi tarihimize baksak görürüz aslında böyle olduğunu.

BİR TEK SİYASETÇİLER Mİ SEVMİYOR OYDAŞMAYI?

Hadi bırakın siyaseti; kendi gündelik hayatınızı, ev hayatınızı, iş hayatınızı, arkadaşlarınızla olan diyaloglarınızı düşünün. Çevrenizde kaç kişi gördünüz “evet ya, haklı olabilirsin” diyen? Ya da siz ne kadar kullanıyorsunuz bu cümleyi? Televizyonlarda izlediğiniz tartışmalarda, hatta kendi gündelik diyaloglarınızda bir orta yol bulmaya çalışana rastladınız mı? Karşısındakini gerçekten dinleyen ve anlayan, sonrasında kendi fikrini sorgulayan, girdiği tartışma sonrasında fikrini değiştiren kaç kişiye rastladınız? Birileriyle birlikte düşünüp ortak karar verebiliyor musunuz? Sadece sizin değil, herkesin yararına bir kararla çıkabiliyor musunuz o tartışmalardan? Neden hâlâ şirketlerin en çok eğitim yatırımı yaptıkları başlıklardan biri “takım çalışması”? Tabii ki sadece iş dünyasında değil, hayatın hiçbir alanında takım olamadığımız, birbirimizi dinlemediğimiz, birbirimizin fikrine kendimizi açmadığımız için. Bütün tartışmalara ortak bir fikir üretmek, bilmediğimizi öğrenmek için değil, kazanmak için girdiğimiz için.

İşte oydaşmacı demokrasi bütün bu sorunlara biraz olsun çare olabilecek bir sistem. Geniş tabanlı bir koalisyon sistemi. Belçika, İsviçre ve bazı Kuzey Avrupa ülkelerinde uygulanan, bizim ise çok ama çok uzağında olduğumuz, hatta özellikle siyasetçilerimiz tarafından “kötü” olarak adlandırılan bir sistem. Oydaşmacı demokrasinin ne olduğunu bilip de karşı çıktıklarından değil. İşlerine gelmiyor da ondan.

BİZ DE OYDAŞA OYDAŞA ÖĞRENECEĞİZ BU DEMOKRASİYİ.

Ama şimdilerde tam bir oydaşmacı demokrasi olmasa bile, ucundan kıyısından ona dokunma şansımızın doğduğu bir dönemdeyiz. Kendi iktidarını koruyabilmek için mecbur kaldığı o ittifak (oydaşma) şimdilerde Erdoğan’ı siyasi olarak yok etmek üzere. Yukarıda saydığım ülkelerde bu ittifaklar yani geniş tabanlı koalisyonlar seçimlerden sonra kurulur. Bizde de zamanında olmuştu ama başaramamıştık. Şimdi önemli bir fark var. Bu kez bu koalisyonlar seçimden önce, hem de çok önce kuruldu. Koalisyonlara oy vereceğiz bu seçimlerde. Ama yine ufak bir fark var. Oydaşmacı demokrasi için geçerli olan ittifaklarda o koalisyonun içindeki tüm partiler yürütmede görev alır. Bu anlamda gerçek anlamda oydaşmacı olan ittifak tabii ki “Millet İttifakı”. Erdoğan’ın başında bulunduğu “Cumhur İttifakı” ise gücü paylaşmıyor. Yürütme konusunda ortağı olan partilere söz hakkı tanımıyor. O partiler sadece Erdoğan’ı destekliyor.

MESELE DAHA ÇOK DEĞİL, DAHA ÇEŞİTLİ OLMAK…

Oydaşmacı demokrasi çoğunlukçu değil çoğulcudur. Siyasi literatürde Westminster Modeli de denilen çoğunlukçu anlayış, en başta da söylediğim gibi çoğunluğun istediğinin gerçekleştiği, onlar ne isterse onun olduğu, azınlıkta kalanlarınsa buna katlanmak zorunda olduğu bir modeldir. Daha net bir şekilde ifade edecek olursak, çoğunluğun tahakkümüdür. Doğal olarak ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir tutumu vardır. Bu özellikleri nedeniyle pek çok teorisyene göre aslında demokrasinin temel ilkeleriyle çelişen bir hali vardır. Yani bir anlamda demokratik olmayan bir demokrasi. Ama Oydaşmacı Model, sahip olduğu geniş tabanlı yapı sayesinde uç noktalardaki siyasi görüşleri bile biraraya getirebilme, oradan bir sentez üretebilme yeteneğine sahiptir. İktidar aslında rakip olan görüşler tarafından paylaşılır. Bu anlamda muhalefet sadece yasamada kalmaz, yürütmenin yani karar mekanizmasının içine yer alır. Tabii bu da sadece siyasi partilerin gücü açısından değil, halkın yönetimdeki temsiliyeti açısından da geniş tabanlı bir yapı sağlar.

Teşbihte hata olmasın ama özet olarak şunu söylememiz mümkün. Millet İttifakı “ittifak” kavramının hakkını verecek kadar oydaşmacı, Cumhur İttifakı ise “demokrasi” kavramının bile içini tamamen boşaltmış, çoğunlukçu bile olamamış bir “Erdoğan İttifakı”dır. Çünkü onlar demokrasinin, çok sesliliğin, çoğulculuğun çevresinde değil Recep Tayyip Erdoğan’ın çevresinde toplanmış, halkın değil Erdoğan’ın iktidarı için biraraya gelmiş bir oluşumundan başka bir şey değil. Yıllardır adaleti, özgürlüğü unutmuş, demokrasiyi ise belki de hiç görememiş bizlerin hiç değilse artık bunu görme zamanımız geldi de geçiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi