"Sol partiler, TİP'in paltosundan çıktı"

“Nasıl Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyetleri’nin birleşmesiyle doğan Halk Fırkası, Cumhuriyet yönetimiyle Cumhuriyet Halk Fırkası’na dönüşmüş ve Türk siyasal yaşamının yeni örgütlenmelerine bir “anaç parti” kimliğiyle kendi bünyesinde kuluçkalık işlevini yerine getirmişse, 1960’larda TİP de ilerideki yıllarda Türkiye’de sol yelpazede yer alacak çeşitli siyasal ve sendikal akımlar için ideolojik ve örgütsel bir beşik olacaktı.”

Türkiye İşçi Partisi’nin yükselişi sadece bazı gazete sütunlarında yer aldığı gibi Erkan Baş’ın karizmasıyla açıklanabilir mi? Baş, Tarık Akan’a benzerliğinden tutun da bıyıklarına, giyimine kadar basında magazinel bir biçimde yer aldı. Elbette lider karizması önemli. Ancak Erkan Baş’ın yanı sıra Sera Kadıgil’in, Ahmet Şık’ın, Barış Atay’ın hakkını teslim etmek gerekir. Selahattin Demirtaş hapisten nasıl güçlü bir muhalefet yaptıysa TİP ekibi de seslerini duyurmaya çalıştı.  Buraya bir ayrıntıyı eklememiz gerekir. Enerji ve İklim Uzmanı Önder Algedik Twitter hesabından kapsamlı bir analiz yayımladı. Bu analiz için 27.Yasama dönemi karnesi diyebiliriz. Meraklılar @OnderAlgedik Twitter adresinden ayrıntıları okuyabilir. Partilerin meclis devamsızlıkları, hangi kanunların oylaması sırasında mecliste idiler, evet veya hayır oyu verdiler, çıkarılacak yasalarla ilgili kamuoyunu bilgilendirdiler mi gibi pek çok sorunun yanıtı yapılan çalışmada yer alıyor. Ne yazık ki bu çalışmadan muhalefetin karnesinin çok zayıf olduğu ortaya çıkıyor. Güçlü bir muhalefet için sol partilerin de içinde yer aldığı bir meclis aritmetiğine ihtiyacımız olduğu kesin. Bu konuyu aklımızda tutarak ve bir yurttaş bilinciyle bizi temsil edecek vekilleri takip etmeyi unutmadan konumuza devam edelim.

TİP’in muhalefet yapma biçimi, Erkan Baş’ın liderliği ve halka yakın bir dil kullanması 1961 yılında kurulan, Mehmet Ali Aybar’ın başkanlığını yaptığı Türkiye İşçi Partisi’yle benzerlikler gösteriyor. O dönem için tanımı yapılan, Aybar’la özdeşleştirilen “Güleryüzlü sosyalizm” söylemi bugün Erkan Baş yönetimindeki yeni TİP için de kullanılabilir. Buraya bir not düşelim: Çetin Yetkin’in ‘Soldaki Bölünmeler’ kitabından öğrendiğimiz kadarıyla bu kavramı ilk kez Aybar değil, Doğan Avcıoğlu’nın çıkardığı YÖN dergisi ekibi kullanıyor. Aybar dönemindeki TİP nasıldı? Neleri savunuyordu? Soldaki bölünmeler ne zaman başladı ya da hep var mıydı? Osmanlı’dan nasıl bir miras devraldılar? Sınıf siyaseti ne zaman başladı? Bugünle 1961 yılında kurulan TİP arasında nasıl bir paralellik kurulabilir? Başvuru kaynağımız Siyaset Bilimci Artun Ünsal’ın ‘Umuttan Yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi’ kitabı. Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yeniden basılan kitabında Ünsal; 1961 Anayasası’nın sağladığı yeni siyasal güvenceler ışığında kurulan ve Cumhuriyet döneminde TBMM’ye ilk kez girebilen sol parti özelliğini taşıyan Türkiye İşçi Partisi’ni mercek altına almıştı. Kitapta Türkiye solunun tarihini, Osmanlı’daki sol hareketleri, TİP’in kuruluşunu, örgütsel yapısını, o dönem yaşanan tartışmaları, yayımlanan dergileri, partideki isimleri, daha sonra yaşanan ayrışmayı, parti içinden çıkan farklı fraksiyonları okumak mümkün. Tüm bu bölünmeler bugün hâlâ gündemimizde olduğu için bu durum biraz başınızı döndürebilir. Ancak bugünkü siyaseti anlayabilmemiz için de temel bir başvuru kitabı.

Türkiye İşçi Partisi’nin tarihiyle ilgili araştırma Ünsal’ın 1970’lerde Paris Hukuk Fakültesi’nden Maurice Duverger’in danışmanlığında yürüttüğü doktora çalışması. Daha önce Artun Hoca’yla ‘İktidarların Sofrası’ kitabını konuşmuştuk. Bu sefer kapısını Türkiye İşçi Partisi’ni incelediği kitabı için çaldık. Bakın neler anlattı.

"TİP’İ İNCELEMEMİN SEBEBİ HOCAM DUVERGER"

‘Umuttan Yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi’ kitabı sizin doktora çalışmanız. TİP’i incelemenizin nedeni nedir? Neden bir başka parti değil de TİP ve partinin siyaset bilimi açısından önemi ne?

Ankara Koleji’nin ardından Fransa’ya gittim. Bir yıl Fransızca eğitim aldım. Hariciyeci olmak istiyordum. O zamanlar gözde bir meslekti. Bir yıllık Fransızca eğitimle lisans sürecimi tamamladım, başarılı da oldum.  Dört yıllık hukuk fakültesini bitirdim. Üstelik çalışarak okudum. Ailemin yolladığı para yetmiyordu. Bir lokantada kasiyerlik yaparak okuyordum. Süreç beni akademik kariyere yönlendirdi. Master seviyesinde TİP çalışmaya başladım. Sonra tezimi genişlettim, TİP üzerine doktora çalışması yaptım. Niye İşçi Partisi? Türkiye’de sola olan ilginin artması bir de Profesör Maurice Duverger adında hayran olduğum bir hocam vardı. Duverger’in ‘Siyasal Partiler’ adında kapsamlı bir kitabı da vardır. Duverger’den Paris Hukuk Fakültesi’nde siyaset sosyolojisi dersleri almıştım. Böyle bir hocanın uzmanlık alanı parti olunca, ben de çalışma alanım olarak Türkiye İşçi Partisi’ni belirledim.  

“SOLUN 60 YILLIK BİLANÇOSUNU ÇIKARDIM”

Bu kitap Türkiye’de yapılan ilk siyasal parti araştırmasıdır. Yani sadece ideolojisi değil, yapısı, seçmenleriyle, örgütlenmesiyle, tabandan tavana kadar geçişiyle… Tezimde solun 60 yıllık bilançosunu çıkardım. TİP, Türkiye’de sendikacılar tarafından kurulan ilk partidir. Yani ilk defa Türkiye’de tabandan bir parti kuruldu. Bu sosyolojik açıdan çok önemli. Türkiye’de o dönem sola karşı ilgi de artmıştı.

Peki TİP geçmişten nasıl bir miras devraldı?

Türkiye’de bugün dahi %60, %70 oranında sağ görüşlüler yoğunlukta. Sol bereketsiz bir toprak üzerinde.  TİP öncesini Türkiye’de kapitalizmin geç gelişmiş olması, dolayısıyla işçi sınıfının geç oluşmasıyla, oluşmasına rağmen bilinçsizliğiyle, dış etkenlerle, Sovyet düşmanlığıyla açıklamak mümkün. Çok partili rejime geçildiğinde ortam daha yumuşadı ama o sırada da Soğuk Savaş başladı. Türkiye’de sol partilerin evrimini etkileyen nedenler; sosyoekonomik ve kültürel ortam, kapitülasyonlar… Osmanlı döneminde sanayi yok! 1915’te sanayi sayımı yapıldığında işçi sayısı 15 bini geçmiyor. Ülke dışa bağımlı, borç içinde. Türkiye’de sol hareket erken doğmuş bir harekettir.

Kitabınızın sunuş kısmında “1. TİP son 40 yıllık dönemde Türkiye sol partileşme akımı içinde “solun CHP’si” olmuştur” diyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz? Solun CHP’si olmasıyla tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Aslında Türkiye’de, TİP öncesi sol partilerin tarihi, bir tevkifatlar tarihidir. En uzun ömürlüsü beş yıldan fazla olmayan yasal sol partiler üzerinde gerçekçi bir değerlendirme yapmak pek kolay değil. Daha etkisiz, yılgın yöneticiler olmuş.  Neticede bir avuç solcu. Marksizmi iyi bilen de var veyahut sendikacı kimliğinde Sosyalist Hilmi gibi Türkiye içinden çıkmış insanlar da var. Fakat bunlar sınırlı. Marksist analizler, dogmatikler, gerçekçiler var. Durum bugünkünden de farklı değil! Komünist Manifesto’nun tek başına çevrilmesi yetmiyor ki… Milliciler, evrenselciler, keskinler var. Sonuçta seçmensiz, demokrasisiz bir düzende sol partiler ne kadar var olabilir? Bunların hiçbirinde TİP’in kuruluşunda önemli rol oynamış kişiler yok! 1965 seçimlerinde 15 milletvekiliyle meclise giren TİP, Türkiye’de ilk meşrulaşmış sol parti. TİP’in içinden çıkan klikler yeni partilere yol açıyor. Gogol’un paltosundan çıkmış gibi, hepsi TİP’in paltosundan çıktı. Halk partisinin paltosundan da birçok parti çıktı. TİP, solun CHP’si olmuştur. Nasıl Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyetleri’nin birleşmesiyle doğan Halk Fırkası, Cumhuriyet yönetimiyle Cumhuriyet Halk Fırkası’na dönüşmüş ve Türk siyasal yaşamının yeni örgütlenmelerine bir “anaç parti” kimliğiyle kendi bünyesinde kuluçkalık işlevini yerine getirmişse, 1960’larda TİP de ilerideki yıllarda Türkiye’de sol yelpazede yer alacak çeşitli siyasal ve sendikal akımlar için ideolojik ve örgütsel bir beşik olacaktı.

TİP Başkanı Mehmet Ali Aybar aslında CHP çizgisinden de uzakta değil. Kurtuluş Savaşı’nda mücadelenin verildiğini şimdi TİP’le 2. Kuruluş mücadelesinin ekonomik alanda verilmesi gerektiğini savunuyor. Bunun doğru bir çıkış olduğunu söyleyebilir miyiz?

Atatürk de aynı şeyi söylüyordu. İktisat Kongresi’ni yaparken silahla kazandık, ama bizi daima mahvetmek isteyeceklerdir, hazırlıklı olmalıyız demiştir. Mustafa Kemal, Türkiye’de üretken bir kapitalist düzen kurmak istiyordu. Bunun için sadece siyasal kurtuluş yetmiyor. Başkentinizin, ordunuzun, sınırlarınızın belli olması yetmiyor. Güçlü bir ordu için güçlü bir silah sanayi, güçlü bir tarım politikası olması lazım. Bugün Türkiye’de buğdayımızı yetiştiremiyoruz. 28 bin ton buğdaya ihtiyaç varken 19 bin ton üretebiliyoruz. Her şey bir üretim meselesi. Sağ ne öneriyor? Sol ne öneriyor? Vatandaş kısa vadedeki vaatlerle yetiniyor. Bugün Türkiye’de olması gereken nedir? Bundan 40 yıl önce ne düşünüyorsam bugün de aynı sorunlar var. Konut, sağlık, eğitim, sosyal güvence yani insanca yaşam hakkı. Küçük bir azınlık milli gelirin aslan payını alıyor. Sorun sadece bölüşüm değil! Sorun; üretim. Bu seferberlik bilimle, eğitimle, katılımla olacaktır. O zaman göçü önlersiniz. Bugün doktorundan bilgisayar uzmanına Türkiye kan kaybediyor. Ekolojik saygınlığımız yok! Kendi ekolojimize saygımız yok. Doğal kaynakları peşkeş çekiyoruz, tarihimize saygımız yok! Solun bu durumda hep bir sözü olmalı.

“ERKAN BAŞ BİZDEN BİRİ”

TİP’li milletvekilleri o dönemde kamuoyunun bilgilenmesinde önemli rol üstleniyor. Örneğin hükümetin ABD ile yaptığı savunma antlaşmalarının içeriğinin açıklanmasını istiyorlar. Sonra petrol politikasını yeniden gözden geçirmek konusunda isteksiz davranan hükümet aleyhine gensoru önergesinin gündeme alınmasını sağlıyorlar.  Aybar’lı TİP’le  bugün Erkan Baş’ın yönetimindeki TİP arasında bağlantı kurulabilir mi?

Mehmet Ali Aybar birinci dönemde tek başına muhalefet yapmıştı. Erkan Baş da öyle. Cesur. Fazla bilimsel, tepeden bakan, münevver, aydın tutumu içinde değil. Bir göçmen çocuğu Erkan Baş. Atatürk’e de gizli gizli değdirmeler olmuştur. Mustafa Kemal’e yaptıklarını şimdi Erkan Baş’a yapıyorlar. Kimlik siyaseti yapılıyor. Erkan Baş işçi çocuğu. Kendisiyle hiç tanışmadık ama bir güven telkin ediyor.

Sol bir partide ötekileştirme olmaz. Alın teriyle hayatını kazanan ile sömüren arasında bir ayrım vardır. Yeni TİP’in hesap sorucu bir programı var. İktidar değişirse o iktidara da hesap soracaktır. Türkiye’de maalesef güçlü bir muhalefet yok! Sağ ve ortanın sağı bir siyaset anlayışı var. Öncelikle müteahhitler Türkiye’sinden, siyasetinden kurtulmamız lazım! Öğretmenler ve doktorlar Türkiye’sine hızla dönmemiz gerekiyor. Bu mesleklerin saygın meslekler olması gerekir. Şunu da ekleyeyim: Erkan Baş’ın yanı sıra Kemal Kılıçdaroğlu da Selahattin Demirtaş da bizden biri.

1960’lı yıllarda yaşanan soldaki bölünmeler ve dağınıklık bugün de devam ediyor. 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde de bunu görüyoruz. Sosyalist Güç Birliği ve Emek ve Özgürlük İttifakı var. O dönem siyasal anlamda güçlü bir birlik oluşturulsaydı bugün daha farklı olur muydu?

Bu bir minimalizm- maksimalizm tartışması. Farkındaysanız CHP’nin konuşabilme özgürlüğü İstanbul Belediyesi’ni aldıktan sonra oldu. Halk Partisi’nin hâlâ demokrat bir parti olmadığını kendi içinde seçim mekanizmasının olmadığını görelim. Hâlâ bunu kabul edemiyorum. İktidarın devrilmesi minimalist bir hedeftir. Türk solu hareketi ise şimdiden maksimalist düşünüyor. Halka indiğinde bu halk için bir şey ifade etmiyor. Halbuki meclise girsen sesini duyurabileceksin.

“BİZİM YAPAMADIKLARIMIZI GENÇLER YAPABİLİR”

Bu ülkenin bir aydını, kültürel, doğal zenginliklerini dünyaya tanıtan bir yazar olarak düşüncelerinizi öğrenmek isterim. Kritik bir seçime gidiyoruz. Geldiğimiz durumu nasıl görüyorsunuz?

Hayalimdeki ülke; kendi ülkesinde yaşamını sürdürerek, ailesiyle, kendi işi, üretimi ile bu ülkeye hem birey olarak ama toplumsal sorunlara duyarlı bir birey olarak yaşama koşullarının sağlanması. Bu benim fantezim değil, insanca yaşamanın koşulları. Suyumun, elektriğimin, iş güvenliğimin olması, doktora korkmadan gitmek, çocuklarımı okula parasız gönderebilmek, çocukların aç yatmaması… Bunları sağlayabiliyor muyuz, bunları yapamadığımız sürece utanacağım. Helva yapmak için her türlü malzememiz var. Burası çöl değil, kutuplar değil! Burası Anadolu. Kimler gelmiş, kimler geçmiş çok üzülüyorum. İstiyorum ki korunaklı bir ülke olalım. Ancak ekonomimizi güçlendirerek, bölüşümü adilleştirerek, demokrasiyi yaygınlaştırarak korunaklı bir ülke oluruz.  Kadın, erkek, genç herkesin bir aktör olmasını sağlayarak, edilgen-pasif değil, yurttaş bilincinin olduğu bir düzen kuralım. 1923 tarihinde kurulmuş bir Türkiye Cumhuriyeti var. Devletimizin korunması gerekir bu bir yurttaşlık görevidir, ulusal görevdir. Ama şovenist, başkalarını hakir gören bir yaklaşımla değil! Bu duruma düşmemizden utanıyorum ama genç kuşaklara da güveniyorum. Bizim beceremediğimiz, bizim kuşakların beceremediğini daha özgür, daha eşit, daha mutlu, bir ülkeyi gerçekleştireceklerine inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi