Ampulden yayılan karanlık

Zifiri bir karanlık çöktü ülkemin üzerine.

İnsanlar haksız yere gözaltına alınıyorlar. Tutuklanıyorlar. Yalancı şahitlerin uyduruk iftiralarıyla itham ediliyorlar.

İstanbul’dan başladılar. Büyükşehirin ve sekiz ilçenin belediye başkanları tutuklandı. Ardından Seyhan, Ceyhan belediye başkanları. Sonra İzmir’in bir önceki belediye başkanı…
Şimdi de Antalya…
Adana ve Adıyaman gözaltında...

Yarın?

Onu sadece bir kişi biliyor.

Cumhurbaşkanı bunların haberini önceden veriyor diye ‘Savcılardan kendisine bilgi gidiyor’ deniyor.

Akış ters yönde mi yoksa?

Cumhurbaşkanı’ndan savcılara talimat gidiyor olmasın.

Erdoğan, “İstanbul’un ne halde olduğu ortada. Her yerden şu anda çok ciddi pis kokular geliyor” sözlerinin hemen ardından “CHP yöneticilerine tavsiyem sabredip, bağımsız yargının kararlarını beklemeleri yönünde… Bekle, sabret… Bağımsız yargı organlarımız kararını versin, zaten gerçek er ya da geç ortaya çıkacaktır” diyor.

Birincisi...

Yargı bağımsız filan değil. Bunu Erdoğan da bilir. Herkesten iyi bilir.

İkincisi…

Yargının kararını beklemeden ciddi pis kokulardan bahsetmek muhalefete telkin ettiği sabrı Cumhurbaşkanı’nın kendisinin göstermediğini ortaya koyuyor.

Adalet Bakanı da “Yargı süreci devam ederken, hiç kimse kendisini hakim-savcı yerine koyarak hüküm verme hadsizliğinde bulunamaz” lafını, dediğine diyeceğine pişman oluyor herhalde.

Ve halkımızın büyük çoğunluğu, bütün bu operasyonların hukuki değil, siyasi olduğuna inanmaya devam ediyor.

Her yer karanlık...

Medya susturuluyor.

Halk TV’yi, Sözcü TV’yi karartıyorlar. Halk Tv'nin cezası şimdilik durduruldu.

Yandaş televizyonların toplamından fazla izlenen Fatih Altaylı’yı tutukluyorlar.

X’teki paylaşımlarını beğenmedikleri Timur Soykan’ı gözaltına alıyorlar.

Özlem Gürses, Nevşin Mengü, Murat Yetkin, Ruşen Çakır sürekli tehdit altında, yürekleri ağızlarında yayın yapmaya çalışıyorlar.

Anayasamızın 28. maddesi “Basın hürdür, sansür edilemez” dese de önceki ve izleyen maddeler basının nasıl sansür edileceğinin yollarını gösteriyor. Ve Türkiye’yi özgürlükçü bir anayasaya kavuşturmak istediğini beyan eden iktidar bu yolları tepe tepe kullanıyor.

Basın özgürlüğü, demokrasilerin en temel denetim mekanizmalarından biri oysa. Medyanın susturulması yalnızca bir ifade özgürlüğü ihlâli değil, aynı zamanda otoriterleşmenin kanıtı. Akape iktidarı, 2002'den bu yana medya üzerindeki baskısını giderek derinleştirdi. Özellikle son on yılda bu baskıyı sistematik ve kurumsal hale getirdi.

2020 Sosyal Medya Yasası ve 2022 Dezenformasyon Yasası ile sansür artık yasal bir kılıfa büründü. RTÜK, Basın İlan Kurumu ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı gibi kurumlar eliyle medya dizayn edilmeye başlandı. Dijital gözetim ve içerik kaldırma talepleriyle sosyal medya da kontrol altına alındı.

Nazi Almanyası'nın Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, medyayı “tek hakikatin yayılması” için kullanırken, Akape rejiminde TRT ve Anadolu Ajansı benzer bir rol üstlendi. Her iki sistemde de halka yalnızca iktidarın onayladığı bilgi sunuldu.

Mussolini’nin İtalya’sında bağımsız yayınlar kapatılıp faşist partiye devredildi. Benzer şekilde, Türkiye’de büyük medya grupları iktidara yakın sermaye gruplarına aktarıldı, medya tekelleşmesi sağlandı.

Faşist rejimlerde gazetecilerin “ne yazılmayacağını bilmeleri” beklenir.

Bugün Türkiye'de de aynı psikolojik baskı hâkim: Gazeteci, yazmadan önce başına ne gelebileceğini hesaplamak zorunda. O kadar ki TV programındaki konuğun ne söyleyeceğini bile önceden kestirmesi bekleniyor.

Türkiye, faşist rejimlerin klasik yöntemlerini dijital alana taşıyarak güncelledi. Bant daraltma, içerik kaldırma talepleri, algoritmik manipülasyonlar ve sosyal medya üzerindeki idari baskılar, 21. yüzyılın "dijital otoriterlik" araçlarını oluşturuyor.

Sonuçta medya susturuldukça demokrasi boğuluyor.

Akape’nin medya politikaları, hem biçimsel hem de işlevsel olarak klasik faşist rejimlerin yöntemlerini çağrıştırıyor.

Bu benzerlik, Türkiye’deki otoriterleşmenin geçici bir siyasal sapma değil, sistematik ve kurumsallaşmış bir rejim dönüşümü olduğunu gösteriyor.

Her yer karanlık. Ama o karanlığa teslim olmayacağız. Yeneceğiz o karanlığı.

Söndüreceğiz ampulü. Ülke aydınlığa kavuşacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi