
Mutlu Hesapçı
‘Dünya festivallerinde Türk oyuncu tarafı çok eksik’
Kendisini ilk kez sinema perdesinde gördüm ve büyülendim. Semih Kaplanoğlu’nun Yumurta filmi çok ses getiren bir film oldu ve Saadet Işıl Aksoy da o hikâyenin içinde parlıyordu. Öyle etkileyiciydi ki kültür-sanat gazetecileri olarak kendi aramızda ‘Kim bu kız, nasıl güzel, gözleri nasıl anlamlı, oynamamış adeta yaşamış’ gibi cümlelerle uzun süre onu konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bu filmin etkisi uzun süre geçmedi, film çok önemli festivallerden ödüller aldı, Saadet Işıl Aksoy’a da ödüller getiren bir film oldu. Oyuncunun sinema yolculuğu çok güzel ve anlamlı başladı. Saadet Işıl Aksoy bağımsız ve uluslararası filmlerde yer almaya ve bizi başarıyla temsil etmeye devam ediyor. Berlin Film Festivali dönüşünde sıcağı sıcağına güzel oyuncuya festivalde gösterimi yapılan filmini, festivali ve festival oyuncusu olma duygusunu sordum. Herkese iyi pazarlar diliyoruz.
Confidente’ (Sırdaş) filminin Berlin Film Festivali’ndeki galası gerçekleşti. Gala nasıl geçti, nasıl bir heyecan yaşadınız?
Berlin Film Festivali sinema profesyonellerinin yanı sıra halk katılımının da çok yüksek olduğu bir festival. Salon tamamen doluydu ve sonrasındaki soru-cevap kısmına seyircinin büyük çoğunluğu kaldı. Oynadığım filmlerin ilk izlemesini iyi bir ses sisteminde büyük perdede seyirciyle birlikte izlemeyi tercih ediyorum çoğunlukla, bunda da böyle yaptım ve çok özel ve heyecan verici bir tecrübeydi benim için.
“Berlin’de ilk kez bir filmim yer aldı”
Berlin Film Festivali’nde yer almak bir oyuncu için ne ifade ediyor?
Dünya sinemasını belirleyen birkaç ana festivalden biri Berlin Film Festivali. Orada bir filmimin dünya prömiyeri için bulunmuş olmak benim için gurur verici tabii ki. Daha önce filmlerimle Cannes, Venedik, Toronto gibi ana festivallerde yer almıştım, fakat Berlin’de ilk kez bir filmim yer aldı, bu açıdan da ayrı bir anlamı vardı benim için orada olmanın.
“Başka coğrafyalarda da bu mesleği yapıyorum”
Siz uluslararası filmlerde yer alan bir oyuncusunuz. Bu anlamda uluslararası bir oyuncu olarak tanımlayabilir miyim sizi ve roller size nasıl geliyor?
Türkiye’de yetişmiş, buradan ilham alan bir oyuncuyum ve başka dillerde, başka kültürlerde, başka coğrafyalarda da bu mesleği yapıyorum. Bu benim için oyun alanımı genişletmek, oyunu kendi adıma daha çeşitli, eğlenceli ve sürprizli hale getirmek demek. Zaman içinde yaptığım işler sayesinde Türkiye’de olduğu gibi Los Angeles, Londra ve Roma’da da birlikte çalıştığım menajerlerim oldu ve çoğunlukla roller onlar üzerinden geliyor.
“Hayal ettiğim yolda yürüdüm”
Bu noktada dil bilmenin dışında sizi ayıran özellikler ve tercih edilme sebepleriniz neler?
Bir de tercih edene sormak lazım ama ben kendi adıma bu mesleği bana çizilen sınırlar ötesinde yapabilmek için çok çalıştım ve çalışıyorum. Bu arada bahsettiğim sadece ülkesel sınırlar değil, vizyonel sınırlardan da bahsediyorum, yani bana biçilen rolleri çok da üzerime almadan hayal ettiğim ve kendimi gerçekleştirmek istediğim yolda yürüdüm diyebilirim.
“Gitmek istediğin yöne bakarsın…”
Uluslararası projelerde yer almanız nasıl başladı ve o kapı nasıl açıldı?
Bu mesleğe ilgi duymamın sebebi olan bazı oyuncular ve yönetmenler vardı hikâyenin en başında… Bir üniversite öğrencisiyken İstanbul Film Festivali’ni takip eder, Boğaziçi’nde Mithat Alam Film Merkezi’ne giderdim. Motosiklet kullananlar bilir, gitmek istediğin yöne bakarsın, ben de öyle yaptım sanırım ve oynadığım ilk uzun metraj filmimle 23 yaşında genç bir kadın olarak kendimi Cannes Film Festivali’nde buldum. Ve tabii hikâye devam etti.
“Tüm hikâyeyi Sabiha’dan takip ediyoruz”
Film nasıl oldu, oynadığınız karakterden ve film konusundan bahseder misiniz?
90’lı yıllarda Ankara’da 900’lü hatlarda çalışan bir kadın olan Sabiha, 1999 depreminin olduğu gece bir telefon alır ve kendini çok büyük bir problemin ortasında bulur. Tüm hikâyeyi Sabiha karakteri üzerinden takip ediyoruz.
“Oyuncu tarafı hala çok eksik”
Festivallerde Türk oyunculara bakış açısı nasıl ve Türk Sineması’nın önemi yeterince anlaşılabildi mi?
Türk dizileriyle birlikte dünyada Türk oyunculara büyük bir ilgi olduğu bir gerçek. Fakat film festivalleri bambaşka bir dünya, orada başka akışlar ve öncelikler var, oldukça sinema odaklı bir dünya. Dolayısıyla hala Türk oyuncularla ilgili çok da fazla bir bilgileri ya da beklentileri yok. Dünya festivallerinde bilinen, takip edilen yönetmenlerimizle Türk Sineması’na ya da yönetmenlerine dair bir fikir ve algı var ama bana sorarsanız oyuncu tarafı hala çok eksik.
“Köklerime dönme ihtiyacı hisseder oldum”
Artık Türkiye'de mi yaşıyorsunuz, oyunculuk kariyerinize burada yaşayarak mı devam edeceksiniz?
Daha önce de hep gidip geliyordum ama uzun bir süredir tam zamanlı Türkiye’deyim. Tabii ki işimle ilgili seyahat ediyorum ama dediğim gibi benim ilham aldığım, beslendiğim yer burası, belli bir dönemden itibaren köklerime dönme ihtiyacı hisseder oldum, İstanbul’a aşığım tüm kaosu ve zorluğuyla, o yüzden buradayım