Güzellik Algısı (Evrimsel)

Bu hafta, güzellik ölçütlerinin özellikle kadınlar üzerinde bir yönlendirme ve denetim aracı olarak kullanılması üzerine yazmayı planlamıştım. Ancak bir kişi ya da nesneyi “güzel” olarak nitelemenin evrimsel bir altyapısı olduğundan söz etmeden bu konuyu ele almak eksik kalırdı. Güzellik anlayışımızı biçimlendirenin büyük ölçüde toplumsal kabuller olduğu doğru olsa da, en temelinde evrimsel süreçlerle şekillenmiş bir değerlendirme mekanizmasının yer aldığı da göz ardı edilmemelidir.

Neyi estetik, neyi güzel buluruz? Bunu şekillendiren en temel mekanizma evrimsel cinsel seçilim. Beynimizdeki primat, gördüğü her karşı cins bireyin üremeye uygun olup olmadığını çok kısa bir süre içinde değerlendirecek ölçütlerle donanmıştır.

Simetri

Tahmin edebileceğiniz gibi, bu ölçütlerin en başında simetri gelir. İnsanlar, yüzde ve vücutta yüksek oranda simetriyi çekici bulma eğilimindedir; çünkü simetri, gelişimsel kararlılığın ve sağlığın bir göstergesi olarak algılanır. Simetri, bireyin genetik kalitesinin yüksek olması, patojenlere ve çevresel streslere karşı dirençli olması ve gelişim sürecinde asimetriye yol açabilecek zorlukları başarıyla aşabilmiş olmasının işaretleridir.

[Simetrinin sağlık ve güzellik işareti olması, yalnızca insanlarla sınırlı değildir. İki boynuzu simetrik bir koyunu, boynuzları farklı gelişmiş bir koyuna oranla daha sağlıklı görürüz; biçimsiz bir elmadansa simetrik, yuvarlak bir elma daha güzel gelir (tabii tarımda bu kadar hormon kullanılmadığı zamanlarda).]

Kadınlarda 0.7’ye yakın bir bel-kalça oranı, gençlik ve doğurganlık göstergeleri olarak algılanır. Bu gösterge, hem hormonal denge (östrojen) hem de doğum kanalı yapısı hakkında ipuçları verir. Dolgun göğüsler, kadının doğacak yavrularını besleyebileceğine dair bir işaret olarak yorumlanır. Berrak bir cilt, sağlıklı bir bağışıklık sistemi ve parazit/yük yokluğunun göstergesidir.

Erkeklerde ise omuz-kalça oranı önemlidir; geniş omuzlar bir üstünlük olarak değerlendirilir. Belirgin bir çene hattı, orantılı uzuvlar ve genel fiziksel form da bu ölçütler arasındadır. Bu özellikler genellikle yüksek testosteron düzeyine sahip erkek bireylerde görülür ve fiziksel güç, avcılık-toplayıcılık becerisi ile kaynak sağlama veya savunma yetenekleriyle ilişkilidir. Bunlara ek olarak, erkek bireylerde güler yüzlü olma bir çekicilik unsurudur; güler yüzlü olmak, erkeğin yüksek testosterona sahip olsa bile yumuşak, iyi bir kişiliğe sahip olduğunun, doğacak çocuklara bakım ve koruma sağlayacağının bir ipucu olarak algılanır.

Parlak gözler, dolgun saçlar, canlı ve pürüzsüz bir cilt, enerjik duruşun her iki cinsiyet için de çekici olduğunu ekleyelim çünkü bunlar kişinin genç, sağlıklı, iyi beslenmiş olduğunu ve üreme için en verimli döneminde bulunduğunu gösteren evrensel sağlık belirteçleridir.

[Çoğunlukla inanıldığı gibi, φ ile gösterilen “altın oran” yani 1,618 değeri, estetik algımızda özel bir yer tutmaz. Ayçiçeği çanağı, çam kozalağı ve salyangoz kabukları gibi Fibonacci dizisine dayalı büyüme kalıpları altın orana asimptotik olarak yaklaşsa da, bunun temel nedeni en çok ışık ve alan kullanımını sağlayan biyolojik verimliliktir. İnsanlarla yapılan deneyler de altın oranın “sihirli” olmadığını gösterir nitelikte. Denekler genellikle 1,5 ve 1,7 arasında orana sahip şekilleri estetik bulsalar da, ki bunun “denge” duygusu ile ilişkili olması daha olası, 1,6 öne çıkan bir sayı değil kesinlikle.]

111111111111111.png
Kalçaları büyük gösterme amaçlı bir korse, 18. yy

Altın Kusur

İlginç olan noktaysa, her ne kadar simetri güzellik anlayışımızın temel ögesi olsa da kusursuz bir simetrinin görende yapaylık duygusu uyandırmasıdır. Simetri estetik için bir zemin sağlar; fakat tam simetri çoğu zaman insan gözünde soğuk ve yapay görünür. Bu nedenle estetik deneyimde küçük bir sapma, güzelliğe canlılık ögesi katar. Kusur, varlığın zamansallığının görünür hâlidir: Büyüme, iyileşme, eskime ve kullanım simetriyi bozar; dolayısıyla kusur, bir varlığın canlılığının kanıtıdır. Bu yüzden bütünüyle kusursuz bir yüzdense, küçük bir yara izi, bir kaşın hafif kalkık olması gibi küçük simetri bozulmaları, bireyi karşı tarafın gözünde daha çekici hâle getirir. “Altın Kusur” (Golden Flaw) olarak nitelenen bu küçük “defolar”, sanatçılar tarafından da bilinmiş ve uygulanmıştır. Örmeğin Rembrandt’ın portrelerinde, kırışıklıklar, sivilceler, asimetrik yüz ifadeleri gibi “kusurlar” gizlenmek yerine özellikle öne çıkarılır. Caravaggio’nun portrelerinde de, yüzlerdeki hassas asimetri, dramatik gerçeklik ve psikolojik derinlik yaratır. Simetri bozuldukça bireyin karakteri daha belirgin hale gelir ve dikkat çekiciliği artar. Ama altın kusurun en çarpıcı uygulanışı muhtemelen Japon Kintsugi sanatında kendini gösterir. Budist Wabi-Sabi felsefesine, yani kusurdaki güzelliği arama ve hayatın doğal döngüsünü kabul etmeye dayanan bu sanatta, kırık seramikler belli olmayacak biçimde onarılmaz; tam tersine yaldızlı altınla onarılır, çatlaklar gizlenmez, öne çıkarılır.

[İslam sanatında hattatlar bir eseri tamamladıklarında, bilinçli olarak küçük ve ancak eğitimli bir gözün fark edebileceği bir "kasten bırakılmış kusur" (buna "tevazu işareti" de denir) eklerlerdi. Çünkü İslam inancına göre kusursuzluk yalnızca Allah'a ait bir sıfattır; İnsan ise "aciz" ve "nakıs" (eksik) bir varlıktır.]

Ortalamanın Çekiciliği

İlginçtir ki istatistiksel ortalamaya yakın oranlara sahip yüz ve beden formlarını daha çekici buluyoruz. Evrimsel açıdan bu seçim, aşırı veya sıra dışı özelliklerden uzaklığın getirdiği güvenle ilişkilendirilebilir. Ortalama yüz, genetik çeşitliliğin yansımalarından arındırılmış, sapmaların en aza indirildiği “güvenli bir liman”dır. Aşırı özellikler zaman zaman gelişimsel ya da genetik anormalliklerle bağlantılı olabileceğinden, evrimsel süreçte ortalama görünümlere yönelik bir tercih gelişmiş olmalıdır. Ancak, ortalama oranlardan küçük sapmaların bireye özgünlük ve çekicilik katabileceği de unutulmamalıdır.

Özellikle simetrik ve istatistiksel ortalama yakın yüzlerin daha güzel bulunmasının arka planında bir etken daha var, “bilişsel akıcılık”. Beynin daha kolay işleyebildiği görüntüleri güzel bulmaya eğilimli olması anlamına geliyor. Deneylerin de gösterdiği gibi, simetrik ya da ortalama yüzler insan beyninde daha kolay kategorize edilir ve depolanır; bu nedenle daha “güzel” olarak algılanır; bunun yanında aşırı derece asimetrik bir görüntünün etiketlenerek saklanması beyinde daha uzun işleme süresi gerektirir ve “çirkin” olarak algılanmaya daha açıktır.

22222222222.png
Gerçek (sol), sol simetrik (orta), sağ simetrik (sağ) yüzler

Kültür Etkeni

Yukarıda anlattıklarımız, beynimizdeki primatın güzellik algısına yönelik daha çok. Ancak çok uzun süredir algılarımız fiziksel evrimimizden daha çok kültürümüz tarafından biçimlendiriliyor. Bu yüzden, Moğolistan’da yuvarlak yüzlü kadınlar güzel ve sağlıklı bulunurken (çünkü çoğunluk yuvarlak yüze sahip) İskandinav ülkelerinde ince ve uzun bir yüze sahip olanlar daha güzel olarak algılanıyor. Yalnızca coğrafya farklılıkları değil elbette, güzellik algısı ölçütleri dönemlere göre de büyük değişiklikler gösteriyor. Eskiden kilolu olmak refah ve doğurganlığın bir işareti olarak algılanırken, günümüz toplumlarında genellikle sağlıksızlıkla ilişkilendiriliyor. Çok uzun bir süre, beyaz bir tene sahip olmak çalışmak zorunda olmamanın bir göstergesiyken, bugün bronz ten, tatile gidebilecek boş zamana ve maddi olanaklara işaret ediyor.
Ama hangi dönem ya da coğrafya söz konusu olursa olsun, güzellik ölçütlerinin kadınlar üzerinde eril-egemen bir tahakküm aracı olarak kullanıldığını belirtmeden de bitirmeyelim, belki başka bir yazının konusu olarak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi