Eda Yılmayan
“Ekrem ne yaşar ne yaşamaz!”
Bu yazıya konu olan ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ kitabını Aziz Nesin bundan 48 yıl önce 1977 yılında yazmıştı. Gelin görün ki kimi zaman yaşayan kimi zaman yaşamayan Yaşar’ın hikâyesi Ekrem İmamoğlu’nun 8 Aralık’ta mahkeme karşısındaki savunmasıyla yeniden aklıma düştü. İmamoğlu’nun diploma davası malum. Diplomanın yanı sıra bir de askerliğinin iptal edilip edilmeyeceği konuşuluyor. Hâkimin Millî Savunma Bakanlığı’ndan İmamoğlu’nun diplomasını askerlik başvurusunda da kullandığı yönünde yazı geldiğini söylemesi üzerine İmamoğlu, “Askerliğimi de hatta doğum belgemi de iptal edin. Annem, babam burada olmasa doğumumu bile iptal edecekler” diye tepki göstermişti. İşte bu yazının hikâyesi de böyle başladı.

Aziz Nesin’in anlattığı Yaşar yaşamaktadır ama devlet kayıtlarına göre Çanakkale Savaşı’nda şehit düşmüştür. Oğlunu ilkokula yazdırmak üzere okula götüren babasından müdür çocuğun nüfus kağıdını ister. İster istemesine ama baba oğlunun nüfus kağıdını çıkarmamıştır. Ayak diretir ama başka yolu yok, doğru Nüfus Müdürlüğü’ne. Nüfus idaresine gider, memur koca koca defterleri raflardan masasına indirir fakat Reşit’ten olma Hacer’den doğma bir Yaşar bulamaz. Defterde kayıtlı bir Yaşar vardır ama ölmüştür. Babasının yanında nüfus müdürlüğüne giden Yaşar “Ben ölmüşüm baba, neden bana hiç demediniz?” diye ağlamaya başlar. Baba memura mı laf anlatsın oğlunu mu sustursun ne yapacağını şaşırır. Kayda göre çocuk I. Dünya Savaşı’nda askere alınmış, 1915’te de şehit düşmüş ve nüfustan kaydı silinmiştir. Baba ne diyeceğini bilemez, “Yahuuu evlendiğim gün çocuğum doğmuş olsa 1915’te dört yaşında olur. Dört yaşında bir bebe, ne zaman büyüdü, ne zaman askere gitti de, 1915’te şehit düştü?” der. Çocuk 1915’te öldüğünde 19 yaşındaymış. Baba, memura “Ya ben kaçta doğmuşum? Bidaha bakıver gözünü seveyim” der. “Sen 1897’de doğmuşsun” yanıtını alınca “Aman efendi, etme! Ben benim oğlandan bir yıl sonra mı doğmuşum?” der ve arkasına dönüp onları dinleyen kalabalığa “Ey ahali! İçinizde oğlundan bir yıl sonra doğmuş baba var mı?” diye sorar.
Onca uğraşa Reşit Efendi oğluna nüfus kâğıdı çıkaramaz. Ne derdini anlatabilir ne de memurların bu saçmalığa türettiği varsayımlar son bulur. Karısının önceden evlenmiş ve bir çocuk doğurmuş olduğu tezinden tutun da anasından sekiz yıl evvel doğduğu düşünülen çocuğa kadar… Sözün özü Yaşar yaşar ama nüfus kayıtsız yıllar geçer. Askere kaçak diye apar topar alınır, askerliği biter terhis olamaz. Çünkü kaydını gösterecek hiçbir şey yoktur. Sonunda kaçmakta çareyi bulur. Çok sevdiği babası ölür konu mirasını almaya geldiğinde bir türlü alamaz. O devlet dairesi senin bu devlet dairesi benim dolaşıp durur. “Okula gidecekken yaşamıyorum, askere alırken yaşamıyorum, terhis olacakken yaşamıyorum, babamın vergisini öderken yaşıyorum, mirasımı alacakken yaşamıyorum” der. Velhasıl Yaşar’ın başına gelmeyen kalmaz. Tımarhaneye bile tıkılır. Kaçmak mı hiiiç aklına gelmez. Çünkü derdi çıkarken eline iyileşti kâğıdı verilmesidir. İşte o kâğıt Yaşar’ın yaşadığının kanıtı olacaktır.
Sonunda bizim Yaşar mahpusluk olur. Başından geçenleri koğuştakilere anlatır fakat kimse inanmaz ona. Ancak Yaşar öyle iyi bir anlatıcıdır ki siz zamane hikâye anlatıcısı deyiverin, anlattıkları karşısında herkes küçük dilini yutar. Her gün büyük bir merakla başından geçenleri anlatır durur ve Yaşar’ın yaşadığını kanıtlamak için çabası hiç bitmez.

Aziz Nesin Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı yazdığında bu kadar popüler olacağından habersizdir. Kitabın ön sözünde yazar, çevirmen ve Aziz Nesin’in hayat arkadaşı Meral Çelen’in yazdığı gibi sokakta insanlar “Benim başıma gelenler, Yaşar Yaşamaz’ın başına bile gelmemiştir” diye konuşmaya başlar. Gelelim hikâyenin ortaya çıkışına. Yine Meral Çelen’in anlattıklarından aktaralım: Ankara Radyosu Eğlence Programı Müdürü Aymergen pazar sabahları yayınlanmak üzere Aziz Nesin’den on iki bölümlük radyo programı ister. Aziz Nesin kabul eder ama ne yazacağını bilemez. Çünkü o zaman başka bir metinle uğraşmaktadır. Daha önce yazdığı öykülerden oyun taslağını hazırlar fakat adına karar veremez. Tiyatrocu Mehmet Ulusoy, Aziz Nesin’i Sapanca’da annesinin çiftlik evine davet eder. Aziz Nesin dosyalarını, notlarını toplar, küçük oğlunu da yanında götürür. Bir gün göl kıyısında gezmeye çıktıklarında küçük bir çocukla karşılaşır. Çocuk Nesin’den ekmek almak için para ister.
- Amca, bana bir lira versene! dedi.
- Ne yapacaksın bir lirayı?
- Ekmek alacağım.
- Peki… Al bakalım bir lirayı. Senin adın ne?
- Yaşar.
Aziz Nesin şöyle bir baktı. Gözleri dolmuştu. Yanında aşağı yukarı aynı yaşlarda kendi oğlu, sıkı giyimli, ayağında pabuçlar… Karlar üstüne çıplak ayakla basan çingene çocuğunun adı Yaşar… Öyle bir yaratık, insan yavrusu ki yaşıyor desen yaşamıyor… Yaşamıyor desen yaşıyor… Birden kafasında bir şimşek çaktı: Yaşar ne yaşar ne yaşamaz. Nesin hikâyenin adını böyle bulur. Yaşar ne yaşar ne yaşamaz daha sonra sinemaya uyarlanır. Yaşar Yaşamaz’ı Halit Akçatepe canlandırır. Baba rolünde ise Münir Özkul vardır. Dileyenler filmi internetten bulup izleyebilir.
SORBONNE DİPLOMASINA İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NDEN RET
Ekrem İmamoğlu ile birlikte 28 kişinin diploması iptal edilmişti. Diploması iptal edilenlerden biri de Galatasaray Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı üniversitenin talebi üzerine emekliliğe ayrıldı. Oysa Saybaşılı Sorbonne Üniversitesi’nde doktorasını tamamlar. Fakat Sorbonne’un kabul ettiği diplomayı İstanbul Üniversitesi rektörlüğü yok sayar.
Bu yazıyı yayıma hazırlarken bir son dakika haberi geldi. İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yazılan "Yargılama Hedef Süre Formu"nda, İmamoğlu ve Büyükşehir Belediyesi'nin yöneticileri dahil 105 kişinin tutuklu olduğu İBB Davası'nın 12,5 yılda tamamlanması bekleniyor. Tıpkı hayatı mahkemelerde geçen Yaşar gibi.