Hazmettire hazmettire... 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) adını verdikleri milli ve yerli (yani alaturka) yönetim tarzının yürürlüğe girmesinin üzerinden tam beş yıl geçti.

Ne güzellikler vaat etmişlerdi bize. Her derde deva olacaktı yeni sistem. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2018 Haziran’ında bir canlı yayında 9 Temmuz 2018’de fiilen başlayacak yeni sistemi anlatmıştı kamuoyuna ballandıra ballandıra. 

Güçler ayrılığı daha sağlam bir niteliğe kavuşacaktı. TBMM’nin hükümeti denetleme araçları etkinleşecekti. Oluşacak yeni dengede yargı da çok daha sağlıklı bir çalışma imkânı bulacaktı. 

Cumhurbaşkanı “Bürokratik oligarşi” olarak nitelendirdiği yapıların, yani cumhuriyetin 80 yıllık süreçte geliştirdiği denge ve kontrol mekanizmalarının “hantallığından” şikâyetçiydi. Bunların hükümetin önüne sürekli engel çıkardığını, yeni sistemle bu engellerin ortadan kalkmış olacağını, bürokrasinin azalacağını, daha hızlı karar alınacağını filan söylemişti.

Ülke ekonomide bir sıçrama gerçekleştirecek, yatırım ve yatırımcının önü açılacak, ülkemiz daha fazla büyüyecek, milli gelir ve istihdam artacaktı.

Erdoğan, 24 Haziran 2018 seçimlerine beş gün kala yaptığı bir konuşmada ise "24'ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” dediydi. 

Ülkeyi bir ekonomist idare ediyordu. Ayak bağlarından kurtulunca, çehresini değiştirecekti memleketin.

O yetki verildi, ama söylenenler olmadı.

Havalanacak, uçacaktık. Öyle demişlerdi. Bugün geldiğimiz noktada ise devlet bütçe açıklarını kapatmak için, kullandığımız tuvalet kağıdından aldığı vergiden medet umuyor. Emekliden esirgediği maaş zammından. Gurbetçinin getirdiği cep telefonu için aldığı haraçtan. Otomobil sahibi vatandaştan tahsil edeceği Deli Dumrul vergisinden.

Soruyorum. 12 Temmuz 2023 Türkiye’sinde 12 Temmuz 2018 Türkiye’sinde olduğundan daha iyi, daha güzel, daha olumlu, daha başarılı ne var?

Ekonomi değil besbelli.

Haklar? Özgürlükler? Demokrasi? Hukuk devleti?

Sosyal barış? Huzur? Güvenlik?

Dış politika? İttifak ilişkilerimiz? AB hülyamız? Komşularımızla sıfır sorun? 

Göçmenler?

CHS dedikleri alaturka idare tarzı, bir tek adam yönetimi. Her şey tek adamın kararına, keyfine kalmış. 

Yönetimdeki tek adam siyasal İslamcı olunca laiklik karşıtlığının önü açıldı haliyle.

Akape’nin, kurulduğu günden bu yana, laiklik karşıtı eylem ve söylemlerinden hiç vazgeçmediği, ülkenin tüm kurumlarıyla “hazmettire hazmettire” dinselleştirilmesi yolunu seçtiği zaten biliniyordu. CHS bu süreci hızlandırdı.

Açıkça söyleyemeseler de hükümetin önünde engel olarak gördükleri ve CHS’yle kaldırmayı planladıkları kurumlar arasında baştan beri laiklik de vardı besbelli.

Ve cumhuriyetin bütün kurumları gibi hedeflerinde olan laiklik de yeni sistemden nasibini aldı. Din, devlet idaresinde aşırı bir görünürlük kazandı. 

Diyanet işleri başkanına “şeyhülislam” payesi verildi. Cumhurbaşkanının dış seyahatlerinde heyete alındı. Açılışlarda dua ettirildi.

Ekonomi evrensel kurallarla değil, nass’la yönetildi.

Ne idüğü belirsiz tiplere televizyonlarda vaazlar verdirildi. İnsanların özel hayatına giren konulara dalma cüretini gösteren din bezirganlarına âlim muamelesi yapıldı. 

Kadın hareketinin ulaştığı gurur verici bir aşama olan İstanbul Sözleşmesi (hani TBMM’nin oybirliğiyle kanunlaştırdığı) tarikatların baskısı ve tek adamın imzasıyla feshedildi. TBMM’nin namusunu korumaktan başka bir görevi olmayan TBMM Başkanı, “Yetkisi vardır. İsterse Lozan Anlaşması’nı da fesheder” dedi.

“Şu kadar yıldır iktidardayız, kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik, başkalarına da müdahale ettirmedik” söyleminden vazgeçtiler. Devlet eliyle yapamadıklarını yandaş örgütlenmelere yaptırıyorlar.

Siyasal İslamcı iktidardan cesaret, yüz ve destek bulan “sivil toplum kuruluşlarını” bir araya getiren “Balıkesir Sivil Toplum Kuruluşları Platformu” adlı bir gerici yapılanma Türkiye’de düzenlenen festivallere ilişkin bir basın açıklaması yayınladı. 

Daha önce de mezuniyet törenlerini “İslam’a aykırı” ve “rezalet” olarak niteleyerek durdurulmasını isteyen ve öğrenci velilerini “rezalete zemin hazırlamakla” suçlama densizliğini gösteren güruh, bu kez de “Gençleri gayri ahlaki haram ilişkilere, sarhoş edici içki ve madde kullanımına, isyan ve başkaldırıya yönlendirdiği” gerekçesiyle festivallerin yasaklanmasını, yasaklanamıyorsa kız ve erkeklerin ayrı yerlerde olacakları düzenlemelerin alınmasını talep etti. Hadsizliğe bakın!

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi de iktidarın en üst katları tarafından korunan bu gericilerin açıklamasından görev çıkarıp 10 Temmuz’da Burhaniye’de yapılması beklenen Hande Yener konserini iptal etti.

Diğer bir hadsiz ve densiz kalabalık İBB’nin Feshane’de düzenlediği sergiye taktı. Sarıklı cüppeli bir çapulcu topluluk sergi mahalline giderek gösteri yaptı. Sergide pagan ritüelleri, çıplaklık içeren fotoğraflar, polis düşmanlığı yapan fotoğraflar, LGBT propagandası yapan, sosyalizmi öven filmler gösterildiğini söylediler. Tekbir getirdiler.

Erdoğan “Cezayir gibi olmayız. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz Allah’ın izniyle” demişti.

Hazmetmeyeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi