MB’nin tutarsız hamleleri

MB Başkanı Kavcıoğlu 2021 yılında göreve geldiğinde operasyonel bağımsızlığı kabul edilmiş olan MB başkanlarının sık sık değiştirilmesinin para politikasını yönetilebilir olmaktan uzaklaştırdığı ve faiz düşüşüne de gölge düşürdüğü yönünde oluşan olumsuz havayı ortadan kaldırabilmek için bir toplantı düzenlemişti. Gerek basın mensupları gerekse de ekonomistlerin de katılımıyla gerçekleştirdiği ilk toplantıda bir revizyon ve politika değişikliği olmayacağını, enflasyonla mücadelenin birinci öncelik olduğunu dile getirmişti. Bu ilk toplantı 2016’dan beri daha içine kapanan ve iletişim kanalları azalan bir MB’nin yerini iletişim kanalları açık bir MB’ye bıraktığı düşüncesiyle oldukça sevindirici olmuştu. Başkan göreve geldiğinden beri sıkı duruşun devam edeceği, enflasyonun üzerinde bir faiz politikası uygulanacağı ve enflasyonun odaklarında olduğunu dillendirse de siyasi otoritenin baskısı karşısında pasif direnişini sürdüremedi. Geçen yıl eylül ayından beri uygulanmakta olan deneme modeliyle birlikte MB’nin söylem ve eylem çelişkilerine tanık olunmaya başlandı. Farklı bir ekonomik paradigma çerçevesinde izlenmekte olan para politikası MB’nin yüzde 5 enflasyon hedefini de ütopyaya dönüştürdü.

Geçen haftaki PPK toplantısından da beklentilerin dışında politika faizinde 100 baz puanlık indirim kararı çıktı. PPK metninde daha önceki metinlerde olduğu gibi jeopolitik risklere, küresel resesyon riskine, büyüme dinamiğinin dış kaynaklı olması nedeniyle küresel resesyonun büyümeyi de riske iteceğine ve özellikle para politikasının aktarım mekanizması ile ilgili endişelere vurgu yapıldı. Büyümenin kompozisyonunda sürdürülebilir bileşenlerin payı artarken, turizmin cari işlemler dengesine beklentileri aşan güçlü katkısının devam etmekte olduğu vurgulandı. Bunun yanında, enerji fiyatlarındaki yüksek seyrin ve ana ihracat pazarlarının resesyona girme olasılığının cari denge üzerindeki riskleri canlı tuttuğu vurgulandı. Cari işlemler dengesinin sürdürülebilir seviyelerde kalıcı hale gelmesinin, fiyat istikrarı için önem taşıdığı belirtildi. Kredilerin büyüme hızı ve erişilen finansman kaynaklarının amacına uygun şekilde iktisadi faaliyet ile buluşması yakından takip edildiği ve son dönemde belirgin şekilde açılan politika-kredi faizi makasının parasal aktarımın etkinliğini azalttığı değerlendirmesi yapıldı. Bu çerçevede kurulun, makro ihtiyati politika setini, parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini destekleyecek araçlarla daha da güçlendirmeye karar verdiği açıklandı. Metinde dikkati çeken en önemli nokta kuşkusuz kredi faizlerinden duyulan rahatsızlığın dile getirilmesi oldu. Nitekim bu açıklamaların ardından cuma günü yeni kararlar geldi.

Aslında MB’nin politikalarının kendi içerisinde oldukça fazla tutarsızlık gösterdiğine tanık olunuyor. Çünkü enflasyonla mücadele için cari işlemler dengesinin sürdürülebilir bir seviyede kalıcı hale gelmesi adına faiz indirip TL’yi değersizleştirmek ama liralaşmayı sağlamak için de rezerv satışları ve 60,6 milyar TL kamu kaynağını kullanmak çok büyük bir çelişki. Bir diğer önemli çelişki ise cuma günü gelen kararda görüldü. Ekonomiyi canlandırmak için faiz indiren MB diğer yandan da krediye erişimi zorlaştıran düzenlemeleri ilan etti. Bu kararla amaç kredi ile döviz alımının önünü kesmek, ticari faizler yüksekken kredi büyüme hızının düşmesini engellemek ve yüzde 30’un üzerinde kredi faizini zorlaştırmak olsa da izlenmekte olan büyüme politikası kredi genişlemesine bağlı. Buna rağmen kredilere faiz tavanı ile birlikte miktar kısıtlaması getirilerek tutarsızlık örneği sergilediği ve uymayanın kademeli olarak kamu kağıdı tutma zorunluluğunun olması (yani hazineyi fonlaması) da piyasa dinamikleri ile çelişen bir durum doğurdu.

Hal böyle iken MB, liralaşma stratejisi bağlamında TL cinsi varlıkların teminat sistemindeki ağırlığını artırıcı adımlarına da devam ediyor. TÜFE’ye endeksli tahvillerin iskonto oranı da yüzde 60’a yükseltildi. Zaten liralaşma stratejisi çerçevesinde TL cinsi varlıkların teminat sistemindeki ağırlıklarının değerlendirilmeye devam edileceği vurgulanmıştı. Haziran başında yüzde 15 olan TÜFE’ye endeksli kıymetlerin iskonto oranı yüzde 30’a yükseltilerek ikiye katlanmıştı. Ardından temmuz başında bu oran yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıkarılmış ve swap işlemlerinde uygulanan teminat blokajının minimum yüzde 50’sinin DİBS sepetinden oluşması kararlaştırılmıştı.

Görüldüğü üzere yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşturma arzusunu dile getiren MB’nin asli sorumluluğu olan enflasyona ilişkin aksiyonunun olmaması, açıklama dilinin şahin bir özellik taşımaması, siyasi iradeye karşı direnişinin pasif olması, faiz indirimi kapısını kapatmaması, ilave bir sıkılaştırma haberi vermemesi beklenti yönetimini de zorlaştırıyor. Bu bağlamda herhangi bir rasyonalitesi olmayan faiz indiriminin daha sonraki dönemde daha yüksek faiz artışı yapılmasına ve ekonominin kontrol edilmez bir duruma gelmesine yol açacağının kabul edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde olması gereken politika setinden uzaklaşıldıkça her geçen gün ve özellikle de kış döneminde enflasyonun üç haneli rakamlara çıkma olasılığına daha çok yaklaşılıyor.

Her ne kadar karar alıcılar tarafından bu hafta içinde dillendirilen ve detaylarının eylül ayının başında açıklanacağı belirtilen bir orta vadeli programdan söz edilse de bu programa umut bağlamak ve farklı bir yol izleneceğini beklemek de yanıltıcı olur. Zira programın enflasyondan öte artan cari açığa ilişkin yeni önlemler getirme olasılığı çok yüksek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi