Serap Durusoy
Enflasyonda mevzi kazanılıyor ama...
Haziran ayında Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı değerlendirmede “Enflasyonla mücadele mevzi kazandıkça inşallah 86 milyonun tamamının refahının alım gücünü ve hayat standardını daha da yükselteceğiz” değerlendirmesinde bulunmuştu. Aslında ekonomi kurmaylarından da toplumsal refaha en büyük katkıyı fiyat istikrarının vereceği yönünde açıklamalara tanıklık ettik. Bu açıklamalar kulağa hoş gelse de enflasyon konusunda TÜİK üzerinden elde edilen başarı 86 milyonun refahını artırmanın aksine vatandaşın refahının her geçen gün azalmasına neden oluyor. Çünkü TÜİK rakamı yaşanılan enflasyonu temsil etmiyor. Ekonominin somut gerçekliğini vatandaşın verisi gösteriyor ve veri setini de alışverişlerde ödenilen tutardaki artış ile alım gücündeki kayıp oluşturuyor. Bu bağlamda vatandaşın kaygısı da refah değil geçim derdi.
Her ayın ilk haftası açıklanan TÜİK verisinin vatandaşın yaşadığı enflasyon gerçekliğini ne kadar yansıttığı argümanları gündemi meşgul ederken geçen hafta açıklanan haziran ayı enflasyon verisi hem TCMB’nin temmuz ayındaki faiz kararını yönlendirmedeki etkisi hem de 2025 yılının ilk yarısında memur ve memur emeklileri ile SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin ücretlerinin tespitinde de kilit rol oynaması nedeniyle önemliydi. Haziran ayı TÜİK verisinin her ay olduğu gibi ENAG ve İTO verisinden ayrışmasının dışında beklentilerin de altında iyimser bir veri gelmesi hiç şüphesiz ki ücretli kesimi mutsuz ederken emek geliri bastırılarak enflasyonu kontrol etme politikasının dezenflasyonda etkili olduğu düşüncesini de kuvvetlendirdi. Fakat ücretlilerin ve emeklilerin yaşadıkları refah kaybı enflasyonla mücadelenin bir mazereti olarak kabul edilemez. Ayrıca açıklanan veride her ne kadar manşet enflasyonun dezenflasyonu desteklediği görülse de mal ve hizmet enflasyonu arasındaki keskin ayrımın devam ediyor olması ve ÜFE’de görülen ivmelenme ekonomi yönetiminin dezenflasyon politikasında başarılı olunduğunu dillendirmesinde acele etmemesi gerektiğini gösteriyor.
Diğer yandan ücretliler cephesinden bakıldığında da durum hiç iç açıcı değil. Zira SSK ve BAĞ -KUR emeklilerine yansıtılan yüzde 16,67 ve memur ve memur emeklilerine yansıtılan yüzde 15,57 oranındaki enflasyon farkının 6 aylık enflasyon oranı olan yüzde 24’ün altında kalması ve asgari ücrete de herhangi bir artışın yapılmaması ücretli kesimin geçim sıkıntısını daha da görünür kılacak. Ayrıca açıklanan altı aylık ÜFE verisine (yüzde 15,71) göre belirlenen ÖTV’deki artışlarla kira zam tavanının yüzde 43,23 çıkması ve bedelli askerlik ücretinin 281 bin 895TL’ye ulaşması ücretliden adeta enflasyona adapte olmasını bekleyen yaklaşımın bir yansıması. Üstelik bu zamlar açlık sınırının altında ücretle yaşamak zorunda kalan ücretlilerin mücadelesini daha da zorlaştırıyor.
Nitekim DİSK-AR’ın yayımladığı, Mayıs 2025 “Ücret Kayıpları İzleme Üçüncü Raporu’nda "Ocak, Şubat, Mart ve Nisan 2025’te üç aylık resmi enflasyonun sadece işçi ücretlerinde yarattığı kayıp 100,4 milyar TL olarak hesaplanırken, memur maaşlarındaki kayıp 34,8 milyar TL, emekli aylıklarındaki kayıp ise 41,4 milyar TL olarak hesaplandı. Yine bir başka dikkat çekici çalışma da TÜSİAD tarafından hazırlanan "Yaşlılık Politikaları Araştırması: Demografik Dönüşüm ve İhtiyaçlar" araştırma raporu oldu. Raporda yaşlı bireylerin işgücünden çekilmesi, gelir düzeylerini düşürdüğü ve yaşlı yoksulluğunu artırdığı belirtiliyor. Çalışmada gelirlerinin büyük kısmı emekli aylıklarından oluşan yaşlı bireylerin, aktif gelir kaynaklarının azalması nedeniyle sosyal güvenlik sistemindeki iyileştirmelere daha fazla ihtiyaç duyduğuna yer veriliyor.
Bu bağlamda TÜRK-İŞ’in verilerine göre 2025 Haziran’da dört kişilik bir hane için açlık sınırı 26 bin115 TL, yoksulluk sınırı ise 85 bin 065 TL olduğu göz önüne alındığında temmuz zamlarıyla üst düzey ücretler artarken açlık sınırının altında kalan düşük emekli aylığının 2 kuruş yuvarlanarak 16 bin 881 TL olarak açıklanması refah payı değil adeta emeklinin çekeği cefanın ilanı oldu.
OECD ülkeleri arasında yüzde 35,4 yıllık enflasyon oranı ile kimseye kaptırmadığımız şampiyonluk başarımızı yoksullukta da gösteriyoruz. Zira Avrupa İstatistik Ofisi EUROSTAT ‘ın 2024 yılına ilişkin yayımladığı AB gelir ve yaşam koşulları istatistiklerine göre toplam 29 ülke arasında yoksulluk riski olan nüfus oranındaki yakaladığımız zirve öyle görünüyor ki bu yılda bizde kalacak.