Alaaddin Dinçer
Özelleştirme deyince akla AKP gelir
AKP’nin 22 yıllık iktidar dönemlerinde eğitimde özelleştirmeye önem ve öncelik, güç ve destek veren bir politika, kamu eğitiminde ise, önce itibarsızlaştırma ve erozyona uğratma, ardından zayıflatılma politikaları uygulandı. AKP bu politika tercihleri ile eğitimde özelleştirmeyi en çok büyüten parti olarak tarihteki yerini alacak. Altta yer alan tabloda AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2024 yılına kadar geçen sürede özel öğretim kurumlarının sayısal değişimini gösteren veriler yer almakta.
AKP Döneminde Özel Öğretim Kurumlarının Değişim İstatistikleri
ÖĞRETİM YILI | ÖĞRENCİ SAYISI | OKUL SAYISI | ÖĞRETMEN SAYISI |
2002-2003 | 223.000 | 1.470 | 21.000 |
2023-2024 | 1.631.192 | 14.352 | 175.499 |
Artış | 1.408.192 | 12.882 | 154.499 |
Artış Oranı % | 731 | 976 | 836 |
2023-2024 MEB İstatistiklerine göre, AKP Hükümetinin 22 yıllık döneminde özel öğretim kurumlarının öğrenci, okul ve öğretmen sayılarındaki artış oranlarının toplam ortalaması alındığında %848’e varan oranda artış olduğu görülmekte. Bu tablo, AKP’nin eğitimde özelleştirme politikalarının, diğer bir ifade ile, özel okul tercihli sevdasının bir göstergesi olduğunu söylemek mümkün. AKP Hükümetlerinin özel öğretimi öncelemeye dayalı politikaları büyük oranda hedeflerine ulaşmış, genel toplam içinde tüm özel okul düzeyler ortalaması sayısı bakımından %5’ten %20’ye öğrenci sayısı %1,5’ten %12’ye öğretmen sayısı ise %4’ten %17’ye yükselmiştir. Aynı artış oranlarının özel üniversiteler yönünden de geçerli olduğunu söylemek olanaklıdır. Oransal artışlara bakıldığında AKP’nin yoksulu değil, zengini düşündüğünü söyleyebiliriz.
Hane Halklarının Eğitim Harcaması Artıyor
AKP’nin 22 yıllık iktidarı döneminde sadece özel okul ve bu okullarda okuyan öğrenci sayısı artmamış, hane halklarının eğitim harcamalarında da büyük artışlar yaşandı ve yaşanmakta. Örnekleyecek olursak, TÜİK raporlarında yer alan verilere göre, sadece son 5 yıl baz alındığında bile bu artış net olarak görülmekte. Rapor içeriğinde yer alan ve kamuoyuna açıklanan verilerde “hane halklarının 2019-2023 dönemine ilişkin eğitim harcamaları yaklaşık yüzde 178,4 artış göstererek, 54 milyar 70 milyon liradan 2023 itibarıyla 150 milyar 510 milyon liraya yükseldi. Hane halkları son 5 yılda eğitim için toplam 427 milyar 881 milyon lira harcadı.” Bu harcamalar hem MEB belgeleri hem de TÜİK verileri incelendiğinde daha net görülmekte. Eğitim harcamalarında yurttaşların üstlendiği bu maliyetler bir anlamda dolaylı vergi ödemesi anlamına gelmekte. MEB istatistiklerinde halk katkısı 2002’de 76.020.373 lira olurken 2024’te rakam 1.363.589.345 lira olacak şekilde gerçekleşti.
Sonuç olarak, eğitim hizmetinin tamamıyla kamu tarafından sunulması durumunda bile, uygulamada ebeveynlerin eğitime harcama yapmasını gerektiren pek çok neden bulunmakta. Bununla birlikte, hane halklarına kamusal bir hizmet olarak sunulması gereken eğitimden yararlanmak için eğer halk bütçelerini zorlayan bir harcama yapıyorsa, bu durumda eğitimin herkese eşit ve aynı nitelikte sunulması gereken bir hak olması gerçeği ortadan kalkar. Siz eğer kamusal olan ve bütün yurttaşlara eşit olarak sunulması gereken eğitim hizmetinin finansmanını yurttaşlara yüklerseniz, onların gelir ve varsıllık durumuna göre bu hizmetten yararlanma sonucu ortaya çıkar. Varsıl yurttaşlar bütçelerinden eğitime daha fazla harcama yaparken, varsıl olmayan yoksul yurttaşlar için tam tersi bir durum yaşanmasına yol açarsınız. Eğitimin belirli bir ücret ya da ücretler ödenerek yararlanılan bir hizmet olması, toplumun alt sınıflarından gelen yurttaşlar için toplumsal hareketlilik aracı olmasının önüne geçmek anlamına gelmekte. Dolayısıyla yaşanan bu gerçekliğin bir sonucu olarak, alt sınıflardan gelen toplum kesimlerinin eğitime erişimlerinde eşitliğin sağlanmaması, bu sınıflar arasındaki gelir eşitsizliğinin daha da derinleşmesine neden olmakta. O nedenle, sınıfsal eşitsizlikleri asgariye indirecek ve alt sınıflardan gelen bireylerin gelir düzeylerini iyileştirecek bir anlayışla eğitimi planlamak ve düzenlemek gerekmekte.